Günümüzde hala Ulusal varlıklarını görünürde devam ettiren, gelişmekte olan ülkeler, aslında bu özelliklerini kendi egemenleri aracılığıyla çoktan kaybetmişler. Ulusal Devlet sadece adlarıyla kalmışlardır. Ancak pek farkında değiller. Bizde bugün olduğu gibi.
Son dönemlerde ülkemizdeki yer altı ve yer üstü zenginliklerimizi talan etmeye çalışan Uluslararası sermaye grupları, doğamızı tahrip ederken hiçbir sınır ve engel tanımıyor. İç hukukumuzun izin vermemesine rağmen, o da yok sayılarak talanlarını sürdürebilmektedirler. Bunun temeli ise 24 Ocak 1980’de ilan edilen “24 Ocak Kararları”yla atılmıştı. Sonrasında ise DB, İMF, DTÖ’nün dayatmaları ile MAİ, MİGA ve GATS ile Çok taraflı anlaşma ve sözleşmeleri imzalanarak Tahkime tabii kılınmıştı. Ancak “24 Ocak Kararları”nın özünü, hedefini kimse doğru okuyamamış ve o zaman sessiz kalınmıştı. Özellikle de Milliyetçi ve Muhafazakar kesimlerin yanında Sosyal Demokratlarda aynı yörüngedeydiler. Devrimcilerin itirazı zayıf kalmıştı. Üstelik, derin devletin estirdiği terör ve faşist mihraklarca yarattıkları toz-duman içinde etkisini yitirmişti.
Neden 24 Ocak Kararlarıyla Ulusal Devlet etkisizleşiyordu? Bu sorunun cevabı bu kararların içinde aşikardır. Devleti küçültme adı altında yok pahasına özelleştirilen KİT’lerle Devletin güçlü konumu bir bir zayıflatılıyordu. Uluslararası sermaye bu hamleyle hem kamu gücünü, hemde işçi ve emekçilerin örgütlü gücünü bertaraf ediyordu. Bu koşullarda bugün başka ne bekleniyordu? Tarımda destekleme alım uygulamaları zayıflatıldı, uluslararası patentli tohum anlaşmalarıyla yerli tohuma sınırlama getirilmesi, ithal tohum yaşamımızın göbeğine oturtuldu, bugünkü GDO’lu ürünlerin ülkemizde pazar bulmasını sağlandılar ve yasal engellerin kaldırılmasıyla da bizlerle alay edercesine sağlığımızla oynayıp duruyorlar. Sağlıksız ürünler piyasada at oynatıyor.
Dış ticaretin serbestleştirilmesi ile Yabancı sermayeye kapıların açılması, İthalatın Libere edilmesinin tümü, kamu gücünün yani Devletin etki alanının daraltılmasıdır. Yani alan özelleştikçe, kamu etkisi kalkıyor. Kamu etkisi kalktıkça da görünürde kalan ulusal sembol “T.C” de bir anlam ifade etmemeye başlamıştır. Bu uygulamalar fiilen uygulanırken, bugün “T.C”ye sarılanlar neredeydiler?
Fiyatta piyasa kurallarının uygulanmasıda uluslararası sermayenin yeni bir etki alanı yaratması ve devleti temsil eden hükümetlerin ise bu alanlara müdahale etme şansının kalmaması diye okunmalıdır. Halkı canında bezdiren piyasa koşullarına engel olamayan bir devlet gücünün etkisizleşmesi durumu bu noktaya getirmiştir.
Ülke ekonomisinin dünya ekonomisine entegre edilmesi çabaları ile topraklarımızda “Serbest Bölgelerin” oluşturulması uygulamaları ise ayrı bir kamuya vurulan darbeydi. Serbest bölgelerde, ulusal hiç bir yasa ve kanun geçerli değildir. Orada uluslararası yasalar uygulanır. “T.C” topraklarında ulusal yasalardan bağımsız adacıklar yaratılarak toprak bakımında da “T.C” küçültülmüş olmuyor muydu? O zaman neredeydiniz? Bu konuda söylenecek bir söz kaldımı ki?
Ulusal devletlerin olup olmaması uluslararası sermaye ile entegre olmuş yerli sermayeyi pek ilgilendirmiyor. Son dönemlerde söylenmeye başlanan “Yerli ve Milli” söylemleride havada kalan söylemlerdir. Çünkü tüm alanlar yabancı ortaklı ve yabancı sermaye iştirakli olarak yola devam edebiliyorlar. Yapılan tüm yatırımlar, milli para birimi ile değil, dolar üzerinde ihale ediliyor. Bunun neresi “Yerli ve Milli” olabilir? Akp hükümeti de bu nedenle bu işi hızlandırıyor. Bu bir günah ve suç ise 1980’den sonra kurulan tüm hükümetlerin payı ve parmağı vardır. Kimse kendini bundan uzak tutmasın. Mevcut Meclis ve o meclisin o günden beri gelmiş üyelerinin de bu günaha ortaklığı vardır.
Ulusal devletlerin varlığı bugün asıl olarak ismen kalmıştır. O’nun bir hükmü kalmamıştır. Bu çoktan bilinen bir gerçekti. Devleti küçültme hamlesinin asıl hedefi, ulusal devletleri bu yolla dizayn etme çabasıdır. Zaten hedeflenen de Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı dışındaki bakanlıkların taşra teşkilatları Belediyelere bağlanıp, onun üzerinde özelleştirmektir. Bu teşkilatlar özelleştikten sonra hangisinin ismi başında Milli kelimesi kalabilir ki? Olaya bu pencereden bakarak, Milliyetçi hezeyan üzerinde değilde, Halkın verdiği vergilerle var edilen ulusal değerlerin tümünün korunması yoluyla ve Kamu korunarak istediğiniz o Ulusal devlet bir güç olarak sizleri temsil edebilir. Gerisi boş çaba ve laftır.
Emperyal güçler ve onların Uluslararası örgütleri, ulusal kimlikleri yok sayarak, ulusal devlet sınırlarını görmezden gelerek, her tür girişimini engelsiz ve istediği şekilde yapabilmektedir. Bunun için de bizim gibi ülkeleri Tahkime tabii tutarak, iç hukuku da bertaraf etmişlerdir. Her şeyi bağlayıcı sözleşmelerle garantiye alan uluslararası tekeller işlerini istediği gibi yoluna koymuşlar. Çok taraflı sözleşme ve anlaşmalarla denetimleri altına almışlardır. O yolda hiç bir engelde bırakılmamış. Üstelik fren etkisi yaratacak hiç bir dayanakta bırakılmamıştır. Olaya bu pencereden bakarak, Uluslararası sermayeye yaratılan kolaylıklardan başlayarak ve Kamu yeniden güç haline getirilmeden, sadece Akp’nin hedeflenmesi ile bu işler düzelmez. Bu işte Akp hükümeti sadece bir asma yaprağı görevi görmektedir. Asma yaprağının arkasında uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçileri yatmaktadır. Mücadele topyekûn hepsine karşı yükseltilmelidir. Birini hedefleyip, diğerlerini görmemezlikten gelmek en tehlikeli yoldur. Unutmayalım!!!
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022