Şiddet Sarmalından Umut Yolculuğu: Korkunun Üstesinden Gelmek

Şiddet… İnsan zihninde ilk yankılanan, yumrukların ve kurşunların gürültüsü. Ama şiddet bundan fazlasıdır. Sofranın ucunda dilimlenemeyen bir ekmekte saklıdır, cüzdandaki boşluğun sessizliğinde büyür. Şiddet, bir çocuğun aç karınla uyuduğu gece, bir annenin adalet ararken yorulduğu gündür. O, görünmez ipliklerle dokunur hayatımıza; ne kadar saklansa da, insan ruhunu lime lime eder. Ve bu sessiz acının külleri, genelde otoriter rejimlerin zeminini besler.

Korku… Şiddetin sessiz ortağıdır. Açlık korkusu, güvensizlik korkusu, yarın korkusu. Korku, insanı yalnızlaştırır, onu savunmasız bir limana sürükler. “Güçlü” dedikleri liderler bu limanda çıkar sahneye; çözüm vaat eden ama aslında çözümü imkânsızlaştıranlar. Halkın zincirlerini ellerinde tutan bu liderler, kendi yarattıkları krizlere kurtarıcı görünerek cevap verir. Ve korku, umut etmeyi unutturduğunda toplum zincirlerine boyun eğer. Özgürlük, yalnızca bir hayal olur.

Eleştiriden Fazlası Gerek: Umudu İnşa Etmek

Peki, muhalefetin görevi nedir? Mevcut düzeni eleştirerek, onun çürümüşlüğünü anlatmak mı yalnızca? Hayır, bu yetmez. Eleştirinin dozu ne kadar sert olursa olsun, karanlığa gözlerimizi alıştırır yalnızca. Eleştiri, yolun başıdır; ama yolu aydınlatacak olan çözümler, halkın geleceği görebileceği bir vizyondur.

Bugünün yorgun halkı, adalet ve eşitlik arayışındadır. İşçiyi alın terinden mahrum bırakan, eğitimden ve sağlıktan soyutlayan sistemin eleştirisi yetmez. Eğer ki halkın karşısına daha adil, daha eşit bir düzen önerisiyle çıkılmazsa, halk kurtarıcı gibi görünen otoriter güçlere sığınır. İşte bu yüzden, yalnızca mevcut düzeni eleştirmek değil, onun ötesinde bir yaşam hayal etmek gereklidir. Karl Marx’ın dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek” bir sorumluluktur. Ve o değişim, halkın umudunu büyütmekle başlar.

Korkuyu Aşmak: Umudu Örgütlemek

Korku, toplumu parçalar; umut ise birleştirir. Otoriter rejimler, bu gerçeği herkesten iyi bilir. Korku kültürünü körükler, bireyleri yalnızlaştırır, insanları birbirine düşman eder. Ama umudun dili farklıdır. Umut, dayanışmayı öğretir; kaderin ortak olduğunu hatırlatır. Ve en önemlisi, umut bir duygudan öte, bir eylem biçimidir.

Toplum korkuyla bölünürken, umut dayanışmayı büyütür. O halde, korkuyu aşmanın yolu bellidir: Umudu örgütlemek. Açlığın karşısına eşitliği, baskının karşısına adaleti koymak. İnsanlara yalnız olmadıklarını göstermek. Somut çözümlerle, alternatif politikalarla, halkın geleceğini yeniden inşa etmek. Umut, yalnızca bireylerin hayali değil; örgütlü bir mücadelenin ışığıdır.

Devrim Umuttan Doğar

Korku, statükonun garantörüdür. Statükonun duvarlarını yıkacak olan ise halkın kendi gücünü fark etmesidir. Devrim, yalnızca sokaklarda değil; yeni bir yaşam kurma cesaretinde gerçekleşir. Zincirlerini fark eden bireyler, kendi kaderlerini yazmaya başlar. Bu bir devrimdir, çünkü her umut eylemi, korkunun yerini dayanışmaya bırakır.

Otoriter rejimler, umutsuz toplumların yarattığı boşlukta büyür. Korku bu rejimlerin köklerini beslerken, umut bu kökleri çürütür. Bu yüzden geleceği kazanmak için halkın umudunu güçlendirmek zorundayız. Umut büyürse, korkunun gölgesi küçülür. Ve umut büyüdüğünde, zincirlerin kırıldığı bir dünyada ne korkuya, ne de despotlara yer kalır.

Hasan KAYA