Sermaye ve Faşizm İlişkisi: Belirleyici mi? İkincil mi?
İçlerinden bazıları (Passmore, Man vb.[1]) sınıf analizinin faşizmin tahlilinde bazı noktaları açıklamak bakımından yararlı olduğunu ama bir bütün olarak faşizmin tahlili bakımından yetersiz olduğunu söylerken, burjuva “faşizm uzmanları”nın çoğunluğu “sınıf analizi”, “faşizmin ekonomik sebepler temelli tek boyutlu açıklaması” olarak niteledikleri Marksist faşizm teorisiyle kendilerini kesin ve kategorik olarak karşıt yerde konumlandırıyorlar. Faşizm bu uzmanlarca ancak ideoloji, kültür ve siyaset önceliği üzerinden anlaşılabilir, onlara göre, faşizm sınıfsal ayrımları aşan, bütün sınıfları aynı biçimde kuşatan bir kültürel, antropolojik devrimciliktir. Literatür faşizm ile sermaye ilişkisinden pek söz etmek istemiyor, genel tutum olarak bu konu birkaç cümle ile geçiştirilmek isteniyor ama faşizm ve sermaye arasındaki destek ilişkisi de reddedil(e)miyor.
Bu teorinin temel hareket noktasının Marksist faşizm teorisini çürütmek olduğu düşünüldüğünde bu genel suskunluk -en fazla birkaç karşı argümanla konuyu hızlıca geçiştirme hali- son derece çelişkili bir tutum. Faşizm sermaye ilişkisi, İtalya örneğinde çok daha belirgin olarak akademide en az çalışılan konu başlıklarından biridir. Bu konuyla ilgili burjuva faşizm literatüründe yapılan istisna kapsamlı çalışma Henry A. Turner.’ın , German Big Business and Rise of Hitler isimli kitabıdır. Paxton, bu çalışmayı son derece yetkin olarak nitelendiriyor; Paxton’a göre “bunun tek nedeni Turner’ın Alman İş Dünyası arşivlerine hakimiyeti değil, ayrıca Nazilerin iş dünyasından aldığı katkıların ancak diğer siyasi gruplarınkilerle karşılaştırılma yoluyla kesin bir şekilde değerlendirilebileceğini anlamış olmasıdır.”[2] David Abraham’ın büyük sermaye ve faşizm ilişkisine ilişkin ayrıntılı verilerle yüklü çalışmasına karşı yazılmış olan[3] Turner’in kitabına ilişkin tam tersi görüşte olan Kurt Gossweiler, bu çalışmayı “müşteri siparişi” bir eser olarak niteliyor. Turner’ın, “müşterisi”nin işine yaraşabilecek verileri büyüteçle yansıtırken aksi yöndeki verileri ya yok saydığı ya da önemsizleştirdiği iddiasında bulunuyor. Abraham’ın çalışmasının kaynakça ve bazı dipnotlardaki hataları nedeniyle yok sayılmasına itiraz eden Gossweiler, Abraham’ın kitabının Turner’ın çalışmasının aksine seçmeci değil bütünsel bir analiz çabası ve ampirizmin ötesinde bilimsel yönteme dayalı olduğunu, dolayısıyla bilimsel kriterler açısından Turner’ın çalışmasının çok üstünde olduğunu belirtiyor.[4]
Sonuç itibariyle Marksist faşizm teorisinin en kritik noktasını, faşizm ile sınıfsallık ve büyük sermaye arasında kurduğu belirleyici ilişki oluştururken, en temel iddialarından biri – bizce en temel-, Marksist faşizm teorinin egemenliğini sorgulamak ve yıkmak olan bir literatürde, Turner’ın ilgili kitabı dışında ne ampirik düzeyde ne de yöntemsel çerçevede bu alanda ciddi bir çalışma yapılmamış olması, bu konunun genel geçer mantıksal argümanlarla geçiştirilmeye çalışması, bizce başlı başına oldukça anlamlı bir veridir.
a-İktidar öncesi
Başlı başına anlamlı bir veridir zira bu konuda bir çalışma yapma ihtiyacının hissedilmemesinin en önemli nedenlerinden biri büyük sermaye tarafından faşizmin iktidar öncesinden başlanarak parasal ve siyasi bakımdan desteklendiğine dair yeterince kanıtın zaten biliniyor olmasıdır. Bu destek hep artarak sürmüş faşist partinin iktidarı döneminde de en üst seviyeye çıkarak devam etmiştir. Bu durum burjuva faşizm literatüründe de genel bir kabul görmektedir. Örneğin Passmore, pek çok ülkede kapitalistlerin solla savaşmak için faşist çeteleri mutlulukla kullandıklarını ve hem Almanya’ hem İtalya’da kimi iş çıkarlarının faşist hareketlere katılmış olduklarını ve faşist parti iktidara geldiğinde büyük işletmelerin faşizme desteklerinin yaygınlaşarak ve artarak devam ettiğini açıkça yazıyor[5]. “Liberallere ve muhafazakarlara daha fazlasını yapıyorlardı” diye kayıt koymakla birlikte[6] Paxton’da sermayece faşistlere verilen desteği reddetmiyor. Fakat Paxton’a göre sermaye sınıfınca faşistler iktidara gelinceye kadar yapılan yardımlar önemli bir miktarda değildi ve bu durum, sermayenin tercihinin, faşist iktidardan yana değil de otoriter muhafazakarlıktan yana olmasıyla ilgili bir durumdu[7]. Bu soruna kitabında bir iki küçük değini dışında hiç girmeyen Griffin’in bu değinileri de genelde iktidardaki faşizmin uygulamaları ile ilgili. Ayrıntısını bir sonraki alt başlıkta ele alacağımız yaklaşımında Griffin, faşist devletin ekonomiye kapsamlı müdahalesinin kapitalist çevrelerde yarattığı rahatsızlıklara işaret ettiği cümlesini, “Ancak bu “korporatist strateji” büyük işletme ve ağır sanayi sektörlerine asgari müdahale politikasıyla birlikte var olur”[8] diyerek sonlandırıyor. Sınıf temelli faşizm tahlilinin faşizmi anlamakta belli ölçülerde işlevsel olduğunu kabul eden Man, sınıf analizinin faşizmi anlamakta tek başına yetersiz kalacağı iddiasını şu şekilde temellendiriyor, “Sınıf kuramcılarının çoğu, “toplumsal taban” ve “nesnel işlevlere” odaklanarak, faşistlerin kendi inançlarını açıkça görmezden gelirler. Faşizme dışarıdan ve faşistler için pet de manası olmayan bir perspektiften bakarlar… “Materyalizmin” tümü gibi sınıf kuramlarını da reddeden faşistler, başka bir yere odaklanmışlardı… Sosyologların çoğu “Eğer insanlar bazı şeyleri gerçek olarak tanımlıyorlarsa, bunlar sonuçları itibarıyla gerçektir” diye düşünür. Eğer faşistler belli amaçları güttüklerine inanıyorlarsa bu inancın eylemleri bakımından sonuçları olmuştur, dolayısıyla da kolayca inkâr edilemezler. “[9] Ayrıntısını faşizm ve küçük burjuva ilişkisini ele alacağımız bölüme bırakarak, şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, sınıf analizinin faşistlerin kendilerini nasıl gördükleri konusunu, inançlarını dışarıda bırakmak gibi bir zaaf taşıdığı iddiasının hiçbir geçerli temeli yoktur. Aksine faşistlerin kendilerine nasıl baktıkları konusunu neden öyle baktıkları sorusuyla birlikte tutarlı biçimde açıklama şansını bizlere yalnızca sınıf tahlili sunabilir. Mosse’den bu yana literatüre egemen olan, “faşizmi, kendisi hakkındaki sözlerinden kalkarak tahlil etme” yönteminin literatürde yarattığı karmaşa bütün açıklığıyla önümüzde durmaktadır. Bize ancak yalnızca sözleri değil, söz ve eylem tutarlığı diyalektiğini esas alan, söz konusu tutarlılık ya da tutarsızlıkların belirleyici nesnel temellerini ortaya koyan bir yöntem faşizmin en tam ve tutarlı açıklamasını sunabilir.
Michel, muhafazakârlar, sanayiciler ve ordunun belirli bir dönemden sonra faşist grupla ciddi olarak ilgilenmeye başladığını, Cumhurbaşkanı Hindenburg’un Hitler’le görüştüğünü, Şansölye Brüning Hitler’e hükümete girmesini teklif ettiğini ve sanayinin para babalarının faşistleri mali açıdan desteklediklerini söylüyor. Hitler’in partisi 1932 seçimlerinde iki milyon oy kaybedince partinin, ağır sanayi (Thyssen, Krupp, LG.Farben), basın kralları (Hugenberg) ve para babaları (Shroeder ve Schacht) tarafından çok daha kuvvetli biçimde elinden tutularak yeniden başarılı duruma getirildiğini belirtiyor.[10]
İtalya örneğine gelince: Burjuva faşizm literatüründe “… sanayicilerin ve çiftçilerin sübvansiyonları olmaksızın faşizm hiçbir zaman başarıya ulaşamazdı. Faşizmi koruyanlar bu tutumlarının karşılığını da gördüler” değerlendirmesinde bulunan Michel[11] gibi bir iki istisnai örnek dışında İtalyan faşizminin özellikle de iktidar öncesiyle ilgili sermaye ile ilişkileri konusunda pek bir bilgiye rastlamak olası değil. Ama tersi yönde bir iddiaya da rastlanmıyor.[12] Bu ülke özelinde ister istemez burjuva faşizm literatürüne değil Guerin ve Poulantzas’ın çalışmalarına başvurmak durumundayız.
Guerin tabloyu şöyle resmediyor: 1. Dünya Savaş döneminde silah imalinden büyük servetler yığan bazı metal sanayi patronları, Perrone’ler, Agnellili’ler vb., mütarekeden sonra da ülkenin iktisadi hayatında söz sahibi olmak istediler. Fakat artan sınıf mücadelesi ve güçlenen sosyalist hareket karşısında kapıldıkları devrim korkusuyla çalışan sınıflara belli birtakım tavizler vermeye mecbur oldular. Ancak verdiklerini, ilk fırsatta geri almaya azimliydiler de. Özellikle fabrika işgalleri onlar için bir alarm çanı oldu. Büyük toprak sahipleri de kaybettiği şeyleri geri almaya, büyük sanayiciler kadar kararlıydı. Cenova’da 1919 Nisan başlarında, büyük sanayicilerle tarımcılar “Bolşevizm’e karşı bir kutsal ittifak akdettiler.
Çizdiği tabloyu şöyle tamamlıyor Guerin, “Fakat ne sanayi feodalitesi ne de tarım feodalitesi, örgütlü sanayi ve kır proletaryasına karşı, kendi başlarına mücadeleye girişemezlerdi. Bu görevi silahlı çetelere, bunlar arasında da özellikle Benito Mussolini’nin fasciolarına verdiler. Bu çetelere “anti Bolşevik birleşik cephe”nin organları deniyordu. Bunların görevi, işçi sınıfını yıpratmak, mücadele ve direnme yeteneklerini zayıflatmak ve böylece sanayicilerin ve toprak ağalarının kaybetmiş oldukları mevzileri yeniden ele geçirmelerine imkân hazırlamaktı.[13]
İtalya’da faşizmin, kırsal faşizm ve kentsel faşizm olarak iki ayrı koldan geliştiğini biliyoruz. Kırsal faşizm 1920’den başlamak üzere büyük toprak sahiplerinin, kırlarda tarım işçileri ve yoksul köylülük yönetimine geçen Kızıl Liglere ve kısmen de Katolik yönelimli Beyaz Liglere karşı D.Grandi ve İtalo Balbo yönetimindeki silahlı sivil çeteleri kullanmaya başlamasıyla oluşur. Mussolini ise faşizmin kentsel kanadını temsil etmektedir.[14] Faşizm henüz daha bu dönemde 1919 sonu ve 1920 başlarında hem toprak sahiplerince hem de büyük sermayece ayrı ayrı fonlanmaya başlamıştır.
Fakat Guerin’in ifadesiyle, “büyük sanayicilerle toprak sahiplerinin paracıklarının Mussolini’n kasalarına yağmur gibi yağması için biraz daha, özellikle 1920 yılının sonlarını, bu döneme damgasını vuran fabrika işgallerini beklemek gerekti.“[15] Fabrika işgallerinin başladığı 1920 sonlarından ve yanı sıra -Polantzas’ın dikkat çektiği gibi-, kırsal faşizmin ve sendikacı radikal kanadın Mussolini tarafından etkisizleştirildiği ve faşist hareketin tek bir parti olarak bütünleştirildiği 1921 Roma Kongresinden sonra, büyük sermaye ve büyük toprak sahiplerinin faşizme yönelik desteği çok ciddi ölçülerde artış göstermeye başlamıştır.
Gelecek sayıda iktidardaki faşizm ile sermaye ilişkisini ele alacağız…
- Faşizm Üzerine Notlar (7) - 25 Ocak 2025
- Faşizm Üzerine Notlar (6) - 9 Ocak 2025
- Faşizm Üzerine Notlar (5) - 1 Ocak 2025