Komplo Teorileri Hangi Akla Hizmet Eder?

Komplo teorileri, gerçekliğin açık seçik olmadığı ortamlarda ortaya çıkar ve kolayca yaygınlaşır. Bu yönüyle de ilginçtir. Brecht’in “Empedokles’in Pabucu” adlı şiirinde dikkat çektiği, “insanların akla uygun olan yerine saçma olana inanmayı tercih ettiğine” bir delalettir komplo teorilerinin yaygınlığı. Aslında toplumsal kütle genişledikçe karmaşıklık ve bilinmezlikler de arttığı için gerçekliğin de öyle açık seçik bilinmesi, beklentilerden bağımsız olarak zorlaşır. Günümüz toplumunda entelektüel düzeyde ciddiye alınmasa bile komplo teorilerinin gündelik hayatta önemli bir yeri olduğuna kuşku yok. Gündelik hayatın içinde siyasetten bilime, ekonomiden tarihe komplo teorileriyle karşılaşmak çok sıradan bir durum. Zaten komplo teorilerinin bir özelliği de çok hızlı yayılıyor olması. Hangi ihtiyacı karşıladığı bilinmez ama komplo teorileri çok hızlı yayılır; yayılması için ek bir çabaya gerek yoktur yani. İşin ilginç yanı, hayatın içinde bu kadar yer bulduğu halde akademik araştırmalar ve toplum bilimleri, komplo teorileri üzerinde çok çalışmamıştır.[1] Daha ziyade patolojik bir zihniyetin ürünü, saçma bir aşırılık, dengesizlik, gerçeklikten kopukluk olarak görülür. Buna karşılık komplo teorileri tarih, felsefe, psikoloji, siyaset, sosyoloji… gibi birçok alanla doğrudan ilişki kurulabilecek düzeyde kapsamlı bir içeriğe sahiptir.

Komplo teorilerinin çok eskilere dayanan bir kökeni vardır çünkü insanların toplumsalın bütün yanlarına dair etraflı bilgisi her zaman az olmuştur; bu yüzden de kimi tarihi olaylar atfedilen bir güce bağlı olarak her zaman bir “sır” üretir ve insanlar da bu sırrın peşine düşer.  Belli bir güç atfedilerek gerçekte abartılan bir gizemli grup söz konusu edilir. Bu ilgiyle komplo teorilerinin gerçekliği anlama ve açıklayabilmeye hizmet edip etmediğine bakarsak yanıtın olumlu olması pek mümkün görünmüyor. Komplo teorilerinde kurulan anlatılar velev ki doğru olsun, yine de onların  gerçeklik konusunda elle tutulur araçlar vermek yerine tereddüdü daha da arttıracağını düşünebiliriz. Çünkü daima kendine referans vererek dallanıp budaklanacaktır söz konusu kurmaca. Ta ki gerçeklik açık bir tokat olarak çarpana kadar. Örneğin Türkiye’de 15 Temmuz vakasından sonra üretilmiş o kadar çok senaryo söz konusu ki gerçeklik daha çok alıcının beklentisine uygun olan öne çıktığı için asıl gerçek anlaşılamaz hale geliyor. Oysa komplo teorilerinin çok azı gerçekliği bulandırmak amacıyla tasarlanarak dolaşıma sokulmuştur belki. Korona virüsün yayılımı ve alınan pandemi kararının “büyük güçlerin oyunu” olarak görme, aşıları ise insanlığı kontrol etmek isteyen şeytani planlar güden “kötülerin” planı olarak görme kimi zaman hayati sonuçlar doğuran komplo teorileri olarak dolaşımdadır. Komplo teorilerinin toplumda hatırı sayılır bir karşılık bulduğu ortada olsa da farklı toplumların bu teorilere itibarı da farklı. Aynı olayın farklı toplumlarda inanılır kabul edilmesi de farklı; 11 Eylül saldırılarının ardında ABD devletini görenlerin oranı kendi ülkelerinde yüzde 36 iken Kanada’da yüzde 22 çıkmış[2] örneğin. Türkiye’de 15 Temmuz’un arkasında kimin olduğu sorusu da her geçen gün değişen yanıtlar ortaya çıkarıyor, bu yanıtların gördüğü itibar da sürekli değişiyor. Nereye varacağını kim bilir?

Komplo teorilerini özelliklerine bakarsak komplonun sinsi bir plan dahilinde birçok insanın gizlice tasarlanmış olduğuna inanılıyor. Sinsi ve gizli olması, bir kötücül niyet peşinde yapıldığını ima eder ayrıca. Ortaya konulan iddialarsa ya kanıtsızdır ya da sorgulanmaya kapalıdır. Komplo teorisinin genel olarak olumsuz bir kabulünün olması, iddianın gerçekliğinin sarsılmazlığını göstermek için söze, “komplo teorisi olarak görülebilir amma…” gibi bir kalıp ifade ortaya çıkarmıştır; “komplo teorisi” etiketini, teoriyi ortaya koyanlar kabul etmemektedir yani. Peki gerçek olan ile komplo teorisi olan nasıl ayırt edilecek, gerçekliğe “komplo teorisi” olarak bakıp onu yitirme riski yok mu? Doğan Gürpınar’ın kitabının adında olduğu gibi “Ya her şey göründüğü gibiyse?” Demek ki komplo teorisi anlatılarının gerçeklik anlatılarıyla ortak bir dili var.

Bu durumda komplo teorilerinin özelliklerini belirlemek gerekiyor. Komplo teorilerinin ortak niteliklerine bakıldığında hem içerik hem de biçimsel açıdan belli ve şaşırtıcı ortak yanları olduğu görülür. Komplo teorileri siyaset ve iktidar ilişkilerinin merkezindedir[3]. Ayrıca komplo teorileri, düşünmeyle ilgili olmaktan ziyade inançla ilgili kabullere dayanır. Komplo teorileri, belli belirsiz ipuçlarından yola çıkarak bütün dikkatini tek bir noktaya çekerek gerçekliğin çok boyutluluğunu ve değişken etkilerini sınırlayıcıdır. Komplo teorisi, başta söylediğimiz gibi bir gerçeklik boşluğundan yararlanır; ortada cevapsız kalan kimi sorular dolaşır ki bunlara yanıt vererek kendini güçlendirir komplo teorisi. Komplo teorilerinin söyleminde iki husus çok önemlidir; ilki kazara gerçekleşmiş bir hadisenin kasıtlı bir faillikle ilişkilenmesi, ikincisi güç atfedilen kişi ya da grubun gizlice ve örgütlü olarak gerçekleştirdikleri bir eylem varsayar.[4] Komplo teorilerine göre hiçbir şey tesadüfi değildir, hem de göründüğü gibi değildir; her şey mutlaka birbiriyle bağlantılıdır. Komplo teorisinin ne olduğuna dair kapsamlı bir tanım vermek gerekirse şu tanım uygundur: “Bir komplo teorisi kazara gerçekleşmesi muhtemel tarihi veya siyasi bir hadiseyi, kasıtlı bir failliğin, yani çok güçlü oldukları varsayılan bir veya bir grup insanın, gizlice örgütlenerek şeytani amaçlar doğrultusunda gerçekleştirdiğine dair açıklama tarzıdır.”[5] Komplo teorileri ortada “büyük bir resim” varsayar ve bu resimle ilgili gizem noktaları icat eder, bu gizemlerin arkasında ise bir “şeytanlık” vardır mutlaka. Komplo teorilerinin bir bakıma masallardaki gibi mutlaka bir kötü karakteri bulunur. Bugün dünya çapında yayılmış kimi komploların çoğunda bu “kötü” Yahudi olur; Yahudiler gizli bir koalisyonla hareket ederler, hep kendilerini bir ajandaları vardır ve gizlenmeyi iyi bilirler. Komplocu düşünce bir karşı güç üretimiyle aslında kendine de bir güç atfı yapmış olur, bir korku üretiminden ziyade gardını alma önerisini cebinde taşır.

Psikolojik açıdan bakıldığında komplocu düşünce apaçık ki benmerkezcidir; siyahlar ve beyazlar vardır ona göre, düşmanlar daima ortak hareket ederler ve gizemli güçleri vardır çoğunlukla. Bu paranoya, içerde bir “birlik” çağrısı yapma gereğini de ortaya koymuş olur; çoğu zaman da anakroniktir. Tarih değişir ama “şeytanilik” bir türlü arzusundan bir şey kaybetmez, “gizli emellerini” her daim hayata geçirme peşindedir. Makine gibi hatasızdırlar ve planlarını hiç aksatmazlar; sapkındırlar ve kendi iç ritüelleri bulunur. Komplocu akıl, tapınma olmadan bu düzeyde bir sadakat olamayacağına kanaat etmiştir. Niyetleri açık eden gizli belgeler açığa çıkmıştır, ağızdan laf kaçırmalar ya da itiraflar söz konusu olmuştur. Komplo teorileri, ortaya kendince bir ahlakçılık içerir; karşıdakiler hep hilekâr ve ahlaksızdır. Komplo teorileri söylemlerinin ortak bir retoriğini bulmak da mümkündür; bilimsel bir görüntü vermeye çalışırlar ama hep olağanüstü bir düzlemde konuşur. Dahası kurmacaları ciddiye alır ve birbiriyle bağlantısız olayları, anlatıları birbirine bağlar. Çoğu zaman da bir komplo teorisi başka bir komplo teorisine gönderme yaparak kendi iddiasını doğrulamaya çabalar.

Kuramsal düzeyden bakıldığında komplo teorileri bir fecaattir aslında. Birçok tarihi bilgiyi sıkıştırarak mekanik bir açıklamaya alet ettiği gibi toplumsal dünyanın çok katmanlı ve çok boyutlu gerçekliğini, basit açıklamalarla siyah-beyaz karşıtlıklara bölerek açıklamaya çalışır.[6] Bırakalım bilimsel olmayı çoğu anlatısı basbayağı fantastik boyutlar içerir komplo teorilerinin. Tesadüflere yer bırakmayan komplocu akıl, her şeyi birbiriyle kusursuz bir bağlantı içinde işleyen bir mekaniklik olarak görür. Çetrefilli ve değişken dünyada bu düz mantıkçılık, gerçekliğin çok boyutluluğunu kavrayamaz. Halbuki toplum bilimleri, farklı bakış açılarını bir arada kullanarak katmanlı gerçeklik alanları üzerinden açıklamalara olanak tanır. Komplocu akıl, birbiriyle ilgisiz olayları ilişkilendirerek bilimden ziyade kurmaca yazdığının farkında bile değildir. Komplo teorilerinin safsatalarını eleyerek ilerlemek en iyisidir her zaman. Bu noktada Ockhamlı William’ın önerdiği, “diğer her şey eşit olduğunda daha az yeni önerme içeren hipotez daha akla yatkındır” biçiminde özetlenebilecek meşhur “Ockham’ın usturası” yöntemini kullanmak en iyisidir. Komplo teorilerini budamak, günümüzde gerçekliğe yaklaşmanın araçları bu kadar çoğalmışken zor olmasa gerek.

Komplo teorilerinin kapitalizmle bir ilişkisi yok mu peki? Elbette ki var; öncelikle de sınıf, ırk, cinsiyet ve etnisite gibi kimi yapısal sorunları görmezden gelir. Komplo teorileri daha ziyade milliyetçi, ırkçı veya dinci akılların yaslandığı ve taraftar bulduğu ortamlarda kabul görür. Çünkü komplo teorisinin temel mantığı, dışlayıcılıktır; “dış güçler”in oyunu da işbirlikçileri de çoktur hep. Dincilik ve milliyetçilik kendi iç bölünmelerini engellemek için bir “düşman”a ihtiyaç duyar ve yaratılan “düşman” teorinin asli faili olur: “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” der. Bu bakımdan da paranoya ile komplo teorileri arasında yakın bir ilişki kurmak zor değildir. Farklı faillere dikkat çekildiğinde, kapitalizmin failleri gözden saklanmış, çözülmesi gereken asıl meseleler de gündeme gelmemiş olur. Bundan dolayı komplo teorilerinin elit/ yönetici sınıf ile ideolojik bir işbirliği içinde olduğu söylemek yanlış olmaz. Komplocu bir aklın gerçekliği tanıyarak gelişmesi ve özgürleşmesi hiç mümkün olmadığı gibi tersi, üst düzeyde bir yabancılaşmışlık içinde olduğu vakidir. Bu yabancılaşma hali, hem kendine hem de içinde bulunduğu toplumsallığa ve türsel olarak insanlığa hiçbir şekilde dokunamayacaktır. Bu paranoya hali, tutarlı bir akıl ve yaşantı üretmediği gibi gerçeklikte kendine karşı bir dünya inşa ederek kendi kendini yeniden üretecektir.

Komplocu aklın, Türkiye siyasetinde önemli bir kurucu rolü olduğu ise yadsınamaz, her zaman etrafımızı sarmış bir düşman “dış güç” devreye girerek tehdit algısı üreterek farklılaşmaların önünü kestiği gibi, dönüşüm sağlayabilecek girişim ve teklifleri de reddeder. Kerem Karaosmanoğlu, komplocu siyasetin özelliklerini şöyle belirlemiş[7]:

-İyi-kötü ayrımına dayanan Manici ikili düşünme tarzı.

-Paranoya ve bundan kaynaklı saldırganlık.

-Baskıcı ve otoriter eğilimler.

-Aşkın bir hakikat anlayışı.

-Bitmeyen bir olağanüstü hal vaziyeti, savaş durumu.

-Farklı olandan korkma, “anormal” ilan etme, damgalama ve linç eğilimleri.

-Farklılıkların kendi öznellikleri içinde tanınmasına yönelik direnç.

-Ayrımcılık ve bazen ırkçılık.

-Mevcut bilgi dağarcığına ve ana akım kurumlara karşı aşırı şüphecilik ve güvensizlik.

-Bireysel özgür iradeye olan inançsızlık.

Şimdi bu özellikleri göz önüne alarak Türkiye siyasetinin ve toplumsallığının şekillenmesine bakıldığında sağlıklı ve özgürleşme yönünde bir gelişmenin ortaya çıkmasının çok kolay olmayacağı ortada. Ayrıca, komplo teorilerine sürekli başvurmanın, bir “kaçıklık” değil, tercihli bir siyaset retoriği olarak üretildiğini düşünmenin abartılı olmadığı görülür. Çok sıra dışı bir yönetim stratejisi olmadığı da ortada elbette. Tarih boyunca birçok baskıcı yönetimlerin bu yönde bir strateji uyguladığı aşikâr. Demek ki komplocu akıl, kendiliğinden ortaya çıkmış bir masum ahmaklık değil, topluluğun idaresi için uygulanmakta olan bir tercihli strateji.

Kaynak: Sanat ve Toplum

 


NOTLAR:

[1] Yine de komplo teorileri üzerine Türkçede bazı metinleri bulmak mümkün. Şu metinler bu bağlamda önemli görülmeli:

Tanıl Bora (1996), “Komplo Zihniyetinin Örnek Ülkesi Türkiye”, Birikim, Sayı: 90.

Hamit Bozarslan (2004), “Komplo Teorileri Üzerine Tartışmalara Bir Katkı”, Birikim, Sayı: 183.

Efe Baştürk (2014), “Mağduriyet ile İktidar Arzusu Arasında Türk Sağı: Komplocu Bir Söylemin Anatomisi”, Teorik Bakış, Sayı: 5.

Engin Sustam (2014), “Karşıt İktidar Aracı Olarak Komplonun Toplumsal İnşası”, Teorik Bakış, Sayı: 5.

Doğan Gürpınar (2014), Komplolar Kitabı: Belki de Her Şey Göründüğü Gibidir, Doğan Kitap.

Kerem Karaosmanoğlu (2019), Komplo Teorileri: Disiplinlerarası Bir Giriş, İletişim Yayınları.

Murat Önderman (2019), Türkiye’de Paranoid Ethos, Vakıfbank Kültür Yayınları.

[2] Karaosmanoğlu, s. 14.

[3] Karaosmanoğlu, s. 17.

[4] Karaosmanoğlu, s. 68.

[5] Karaosmanoğlu, s. 69.

[6] Karaosmanoğlu, s. 82.

[7] Karaosmanoğlu, s. 165.