Sokak Canından Mektup
Ey insanlar!
Biliyor musunuz? Tarihin pek çok evresinde birlikte yaşadık biz. Bütün canlı ve cansız varlıklar, birbiriyle etkileşim içinde olan, ekosistemin birer parçaları, doğanın tek başına yaşayamayan konuklarıdır. Taş devrinde sizi uyararak yırtıcılardan koruyan bizdik. Taptığınız tanrılarınızın heykellerinde bizim suretimiz vardı. Antik Mısır’da, Anadolu’da, Mezopotamya’da birlikte nefes alıyorduk. İlk ateşi yakarken, tarlalar sürülürken, göç yollarında, savaşlarda eşlikçiydik.
Dostluk ve bağlılık vardı.
Bir zaman sonra “büyüdünüz” ve bizi unuttunuz. Havlamamız, miyavlamamız, ötüşümüz, kanat çırpışımız “gürültü” oldu. Aynı havayı soluyan aynı suyu içen aynı toprağa basan, bu dünyanın sessiz yarısını tanımaz oldunuz. Ortak yaşamı yalnızca kendinize ait kıldınız. Artık bize kalan ne bir ağaç kovuğu ne bir sığınak…
Karton bir gölge
Soğuk suyun üstünde
Kent üşür önce
Sesimizi ulaştıramadığımız için diliniz ve harflerinizle konuşuyoruz:
Gözlerinizin eşiğinde görünmeyen, vicdanlarınızın sınırında kalan, kimi zaman taşlanıp kimi zaman sinsice zehirlenen… Önce sahiplenip sıkılınca sokağa atılan… Sokakta yalnız bırakılan… Çocuklarınıza birer oyuncak gibi sunulan… Unutulma yerleri barınaklara terkedilen… Sevişmelerimize katlanılamayan… İzinsiz kısırlaştırılan… Ölüm fermanıyla “uyutulan”. İklimlendirilmiş evlerinizde rahatça otururken; kışın donan, yazın kavrulan…
Hep biziz.
Zeynep Aliye, işin özünü ne güzel anlatır: “Bir köpeğe tasma takmak kimin hakkı olabilir ki? Beslemek, bakımıyla ilgilenmek kişiyi onun efendisi yapar mı? Yoksa bir köpeğin efendisi olmak için mi ona verilen emek, onun için harcanan çabalar? Bunun adı sevgi mi, kullanma mı, bencillik mi, nedir? (Zeynep Aliye-Kavşakta, s.334)
Ya İnsana
Hayvana yapılan şiddet, insana yapılan şiddetin provasıdır. Şiddet hep aynı elden çıkar: Bir insanı hor gören el, köpeğe de kediye de tekme atar. Birini değersizleştiren zihin, herkese aynı kötülüğü taşır.
Toplumsal sistem, bir canlıya değer vermemeyi meşrulaştırdıkça; tüm zayıflara yönelen bir şiddet kültürünü üretir. Güçlüyle yürüyen, zayıfa sınır çizer. Kader değil, egemenlerin kurduğu bir düzen bu.
Biz, “tehlikeli” sokak hayvanı, siz “şehir estetiğine aykırı” evsiz insan…
Günlerce kaybettiğimiz yavrumuzu, acı içinde ararken minik, sıcak bir dokunuşunuz bile o kadar değerli ki. Bir kap suyla bir parça ekmeği paylaşarak yaramızı saranlar, sizin sayenizde dönüyor bu dünya.
Çöplerden doğar
Her gece başka bir keder
Ay bile yetim
Bir Zamanlar Birlikteydik
Dışlanan canlar olarak, tüm ezilenlerle aramızda derin bir ahlaki ve ontolojik kardeşliğimiz var. İnsanın insana yaptığı haksızlıkla, insanın hayvana yaptığı zulüm aynı zihinsel kökten besleniyor. Mülkiyetin, paranın, gücün dışında kalan her varlığın değersiz sayıldığı koşullarda, düzenin kurbanı değil, aynasıyız biz. Özel mülkiyete değil, ortak yaşama inanıyoruz. Ağaç altları, çimenler, bahçeler, her yer… Bir damla su, biraz gölge, çöp bidonları bekçiliği ve bir parça güvenliğe tutuklu kalmak istemiyoruz.
Günümüz kent ekolojisinde ayrı düşmemizin kökenleri, yalnızca bireysel ihmallerde değil, modernleşme, kentleşme ve mülkiyet rejimlerinin yeniden örgütlenmesinde… Betonla örülen tarlalar, çekilen teller, yağmalanarak susturulan ormanlar, kaybolan gölgeler… Ortaklaşırken mülk edindiğiniz doğa. Ve şimdi sıra sokağa geldi.
Bir canın sesiyle konuşan bir metin, sessizliğin en güçlü yankısıdır.
Dinlemeyi öğrenmezseniz, bu sessizlik bir gün sizi de içine alır. Bize acıyarak değil, eşit yaklaşmayı deneyin! Gerçek sevgi, zorbalık yapmaz. Bağımlı kalarak yaşamak istemiyoruz artık. Ve şimdi, sokakların kenarından, çöplerin diplerinden, barınakların karanlığından sessiz cephenin paydaşları olarak sesleniyoruz:
Katliam yasaları değil, evrensel haklar.
Sokaklar bizim de evimiz.
Dünya hepimizin. Yalnız bir can
- Onlar Konuşunca - 17 Kasım 2025
- Şafaklarda Tutuklu - 8 Ağustos 2025
- Çağırdım - 27 Ocak 2025

















