“Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir.”
François Fenelon
Daha ilkokulda başlıyoruz toplumu zehirlemeye. Dünya üzerinde ortak bir adalet duygusunda buluşmayı değil, milliyetçi gerekçelerle kötü şeyleri “iyi” şeylermiş gibi öğretiyoruz. Toplumdaki, kültürümüzdeki kusurları görmelerini engelliyoruz çocukların. Hatta bunun da ötesinde kusurları “erdem” diye belletiyoruz.
Sınırlarımızın ötesindeki insanları neden sevmeyecekmişim? Neden sınırların ötesindeki insanlara kayıtsız kalayım ki? Neden devlet sınırlarıyla sınırlayayım ki sevgimi? Dünya üzerindeki diğer insanları sevmemin kime zararı olabilir? Tüm devlet sınırları dünyadaki güç dengeleri tarafından çizilmedi mi? Bu zorunluluğu kutsamanın ne anlamı var? Ben yeryüzünde yüreği canlı sevgisiyle atan insanları severim; beni her türlü adalet, özgürlük, hakkaniyet ortamından uzak tutan yöneticileri ve onları iktidara getiren insanları sevmenin mantığı ne ki?
Kendisini bu anlamda çürütüp, “benzerleri” için yaşayan insanlardan kaçmalı. Zira onlar faşizan bir toptancılığı besler büyütürler.
İnsanlar okul faaliyetleri bittiğinde genellikle eğitim faaliyetlerini de sonlandırırlar. Oysa ben hayata dair en önemli şeyleri okul dışında öğrendim. Eğitim faaliyetimi hiç bitirmedim. Örneğin barışın önemini okulda öğrenmedim; orada sadece savaş ve kahramanlık kutsandı. Adam öldürmeden de kahraman olunabileceğini okulda değil, okul dışında kavradım.
Dünya denen coğrafyanın duvarlarla ayrılması gerektiği öğretildi bize. Böylece dünya büyük bir hapishaneye dönüştürüldü. Üstelik o hapishanenin hem mahpusu hem gardiyanı olduk. Duvarlar hem gerçek anlamda hem metaforik anlamda iki yüzlüydü. Birincisi, bir duvarın elbette iki yüzü olurdu; ikincisi, bir yüzü diğer yüzüne hep yalan söylerdi. Her iki taraftaki tarih birbirinin zıddı olarak yazılırdı. Gerçeğin ne olduğu bilinirdi ama söylenmezdi; gerçeği söylemek vatana ihanetti zira. Oysa her iki tarih de yalandı.
Duvarlar bizi özgürlüğümüze kavuşturdu yanılsamasıyla kandırıldık. Duvarlar, bizi koca bir dünyadan kopardı; yalnızlaştırdı. Bir çeşit karantina altına alındık sanki. Dışımıza fiziki duvarlar örülürken, daha sağlamı zihinlerimize inşa edildi. Modern dünya böylesi bir zihnin ürünü olarak doğdu. İdeolojileriyle, kültürüyle, hukuku, demokrasisiyle, tüm otoriter rejimleriyle…
Tüm bunları etkisiz kılacak tek seçenek duvara karşı olmaktı oysa. Mevcut durumda barış bir hayal… Yeryüzündeki tek bir asker bile barışa tehdittir. Askerlerin tümüne tezkereyi vermeden huzur yok dünyaya. Asker ve duvar bizi bizden korumuyor, bizi bize düşman kılıyor aslında. Dünyadaki her bir savaştan her birimiz sorumluyuz; gizli ya da açık destek veriyoruz zira. En başta eğitim sistemimizle, sonra oylarımızla, en sonunda vergilerimizle. Yarın bir gün, aynı desteği barışa verdiğimizde, her bir birey, barışa karşı kendini sorumlu kıldığında ve bunu bir ahlâki ilke olarak kavradığında barış gelecek. Tüm kurumları ve ahlâkıyla…
Duvarları, sınırları değer olmaktan çıkaralım. Acıyı, kederi, sevinci, aşkı insanlığın ortak değeri haline getirelim. Getirelim ki, geleceğe savaş hikâyelerini değil, barış hikâyelerini miras bırakabilelim.
Olur mu? Neden olmasın… İnsan savaşı başlattı, barışı da başlatabilir.
- Barış Eğitimi - 23 Kasım 2025
- Pardon Demeden Önce… - 3 Kasım 2025
- Modern Psikoloji - 16 Ekim 2025















