Demokrasi Krizi ve Geleceği: Unutulmuş Kurumların Yeniden Keşfi

Günümüzde demokrasi ve onun çeşitli krizleri hakkında yapılacak her türlü yorum, bir şekilde hem doğru hem de eksik olabilir. Çünkü “demokrasi krizi” ifadesini yazmak, tıpkı son yıllarda yaşadığımız diğer pek çok küresel kriz gibi, bir yandan önemsiz görünse de, derinlemesine bir çözümleme gerektiren önemli bir meselenin kapısını aralamaktadır. Bugün, dünya genelinde demokrasilerin sadece biçimsel anlamda değil, daha derinlemesine değerler, prosedürler ve kurumlar açısından da ciddi bir krizle karşı karşıya olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Ancak daha da derin bir sorunla yüzleşiyoruz: bu, sadece demokrasiye yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda siyasi hayal gücümüzün daralması, yani daha iyi bir geleceğin hayal edilmesinin giderek zorlaşmasıdır. Bu, yalnızca mevcut politikaların veya sistemlerin eleştirisi değil, aynı zamanda geleceğe yönelik tahayyüllerin daralması ve genişlemesiyle ilgili bir krizdir. Bugün, siyasetin geleceği hakkında konuşmak, modern demokrasilerin çoğu zaman oligarşik ve popülist özellikler taşıdığı bir dünyada, geçmişi ele almanın ne kadar önemli olduğu sorusunu gündeme getiriyor.

Sara Gebh, Viyana Üniversitesi’nde “Demokratik Geleceklerin Tasavvuru” üzerine yaptığı post-doktora araştırmalarının bir parçası olarak, unutulmuş kurumların arşivini oluşturma amacını güdüyor. Bu araştırma, demokrasinin geleceği üzerine düşünmenin, tarihi ve toplumsal yapıları yeniden keşfetmeyi içerdiği bir yaklaşımı benimsemektedir. Gebh’e göre, demokrasiyi yeniden inşa etmek ve genişletmek için, geçmişten gelen fikirleri ve kurumları yeniden düşünmek gerekmektedir.

Unutulmuş Kurumlar: Demokratik Geleceklerin Temeli

Gebh’in araştırması, modern demokrasinin yapısını şekillendiren ve zamanla kaybolan ya da göz ardı edilen kurumların derinlemesine incelenmesini öneriyor. Bu kurumlar, demokrasinin farklı bakış açılarıyla yeniden tasavvur edilmesini sağlayabilecek bir potansiyele sahiptir. Gebh, bu kurumların “unutulmuş” olmasının, sadece tarihsel olarak kaybolmuş olmalarından değil, aynı zamanda demokrasinin mevcut krizine yönelik radikal fikirlerin günümüze kadar ulaşamamış olmasından kaynaklandığını vurguluyor.

Örneğin, Césaire ve Senghor’un transkıtasal demokratik federasyon önerisi, bağımsız ulus-devlet anlayışına karşı bir alternatif olarak değerlendirilebilir. Orta Çağ’da sığınma hakkı, bir devletin verdiği değil, devlet otoritelerine karşı bir meydan okuma olarak tanımlanıyordu. Bunun yanı sıra, 16. ve 17. yüzyıllarda Monarchomachlar’ın yazılarında, zalimlere karşı direniş hakkını savunan demokratik düşünceler de bu unutulmuş kurumlar arasında yer almaktadır. Gebh, bu tür örneklerin, günümüzün demokratik kurumlarını sorgulayan ve yeni demokratik geleceklere ilham verebilecek potansiyele sahip olduğuna dikkat çekiyor.

Demokratik İmkanları Yeniden Keşfetmek

Gebh, demokrasinin krizinin, siyasi hayal gücünün krizi olarak anlaşılması gerektiğini öne sürüyor. Bu kriz, sadece geçmişin kurumlarını reddetmekle değil, aynı zamanda gelecekteki demokrasiye dair olasılıkların sınırlarını genişletmekle aşılabilir. Batı demokrasilerindeki post-demokrasi, popülizm ve otoriter dönüşler gibi çeşitli krizlerin, siyasi tahayyül krizinin belirtileri olduğuna dikkat çeken Gebh, bu krizin aşılmasının, sadece mevcut kurumların olasılığını sorgulamakla değil, aynı zamanda alternatif demokratik geleceklerin yeniden şekillendirilmesiyle mümkün olduğunu belirtiyor.

Gebh’in önerdiği yaklaşım, demokratik tahayyülleri sadece geçmişin ışığında değil, aynı zamanda kültür ve sanat, fikir tarihi gibi farklı alanlarda da aramak gerektiğini savunuyor. Bugün, kültür ve sanatın yanı sıra, geçmişin unutulmuş fikirlerinin, siyasi sistemin doğal kabul edilen durumunu sorgulayan bir potansiyele sahip olduğu görülüyor. Bu sayede, demokrasi için daha derinlemesine bir düşünce geliştirmek mümkün olacaktır.

Sara Gebh’in çalışması, demokrasinin geleceği üzerine düşünmenin, sadece mevcut yapıların eleştirilmesinden daha fazlasını ifade ettiğini vurgulamaktadır. Demokrasiye dair hayal gücümüzü genişletmek, yalnızca geçmişi anlamakla değil, aynı zamanda unutulmuş, kaybolmuş ya da anlamını kaybetmiş kurumların, alternatif demokrasilerin inşasına nasıl katkı sunabileceğini keşfetmekle mümkündür. Bu tür bir yaklaşım, demokrasiyi yalnızca korumakla kalmayıp, aynı zamanda onu yeniden şekillendirmeyi de mümkün kılacaktır.


Bu yazı, Sara Gebh’in “Demokratik Geleceklerin Tasavvuru” başlıklı çalışmasından ve March 2025 tarihli Perspectives on Democracy serisinden yararlanlmıştır…