Dar kapı!

Yarın seçim yapacağız, Cumhuriyetimiz için çok önemli bir dönüm noktası. Çünkü seküler, laik yaşam ile aklını başkalarının vesayetine verme arasında dar bir kapıdan geçeceğiz. André Gide’in “Dar Kapı” romanında anlattıklarını yaşayacağız ve “dar bir kapıdan” geçip bundan sonra nasıl bir toplumsal, ekonomik, sağlık ve tinsel yaşam tarzını seçeceğimize karar vereceğiz.

Çünkü bir tarafta kendini bilme, diğer tarafta aklını başkasının vesayetine teslim etme var.
Yani bir tarafta ruh sağlığımızı koruma kendi yetilerimizi gerçekleştirme var -ki bu iki nokta aynı zamanda Cumhuriyetimizin temel değerleri- diğer tarafta ise bu değerleri yok sayan cemaatçi ve vesayetçi bir akıl var.

Yani bir tarafta acılarla yüzleşmek, diğer tarafta aklı vesayete teslim edip bohçayı sırtlamak var.

Tarihin hafızasında Brutus!

Brutus; “…Romalılar, yurttaşlarım, dostlarım, dinleyin anlatacaklarımı… Aklınızla yargılayın beni… Bu toplulukta Caesar’ı çok sevmiş biri varsa derim ki ona, Brutus’un Caesar’a sevgisi daha az değildi onunkinden. Öyleyse neden Caesar’a karşı ayaklandın, derse bir dost bana şu karşılığı veririm: Caesar’ı daha az sevdiğim için değil, Roma’yı daha çok sevdiğimden…”

Sevgili dostlar yarın sizler de “kendini bilme” ile “aklını” başkasının vesayetine verme arasında dar bir kapıdan geçeceksiniz… Geçeceğiz. Biz bir ülkeyi mi yoksa kişiyi mi sevdiğimize, seçeceğimize karar vereceğiz. Kişiler gelir gider.

Acıya değmek!

Acının içinden geçiyoruz ve belli bir yaşa geldiğimizde artık acılarla dolu bir hafızamız, bunlarla yüzleşememek gibi bir ruh halimiz oluyor.

Onun için de karşımızda ne zaman acı çeken birini görsek acı anıları biriktirdiğimiz hafızamız hemen devreye giriyor, o kişi ile birlikte biz de acı çekiyoruz. O kişi için sağa sola koşturup çareler arıyoruz ve aslında farkında olmadan onun acısını da kendi hafızamıza atıveriyoruz. Yani hepimiz sadece acılar biriktiriyoruz.

Koca Homeros bile İlyada ve Odyssea’yı acılardan kaçmak için yola çıkan yazgı kaçkını Odysseus için yazmıştır. Odysseus’da, acıyla yüzleşmemek için yurdundan ve yazgısından kaçmış aradığı şeyi bulamadığı için yurduna bin bir badire atlatarak geri dönmüş ve sütannesi onu yarasından tanımıştır.
Aslında hepimiz yaralarımızdan, bizi yaralayanlardan kaçıyoruz, bu durum çağımızın bize reva gördüğü lanetten başka bir şey değil çünkü trajik olmaktan korkuyoruz ve kaçıyoruz.

Oysa eski Grek mit kahramanları trajik olanı bilerek ve isteyerek seçiyordu böyle yaparak acıların içinden geçip ruhlarındaki yaraları onarıyorlardı. Onun için onların hafızalarındaki acı anılar onların bedenlerine, duygularına ve bilişlerine ağır gelmiyordu.

İçinde bulunduğumuz durumda ya kendimizle yüzleşip kendi acılarımıza değeceğiz ya da acı bohçasına yeni acılar koyup saracağız, Odysseus’un yaptığını asla yapamayacağız. Unutmayın ki yarın laik, seküler bir yaşamı ve kendimizi bilmeyi seçmek için gideceğiz sandığa. Ya da bohçamıza yeni acılar ekleyeceğiz, karar sizin.

Sabahattin MEŞE
Latest posts by Sabahattin MEŞE (see all)