Hemingway, Fitzgerald’a yazdığı bir mektupta “Hepimiz daha en baştan b..u yedik; biz trajik karakterler değiliz” der. Ne yazık ki Hemingway’in kendi çağı için söyledikleri bizim çağımız için de geçerlidir. Çağımız, insanı da trajik insan değil onun için tüm enerjisini tüketime yatırmış, içindeki lanetli mezarlara çiçek ve su taşımaya adamıştır kendisini. Aslında farkında olmadan bir yerde dona kalmıştır.
Dona kalmak, insan beyninin bir tehlike karşısında savaş ya da kaç gibi verdiği bir tepkidir. Bu tepki insanı belli bir noktaya kilitler, aynı fasit çizgide döndürüp durur. Dış dünyanın gerçekliği ona ağır gelir. Sonra kendi içine döner “Beden imgesine” kilitlenir. Dış dünyadan kopan beden içindeki mezarlara yönelir onları, doyurur, giydirir, gezdirir. Artık hayatında tek amacı vardır içindeki mezarda yatanları doyurmak için sürekli tüketmek. Bu tam anlamı ile yabancılaşmadır. İnsan tehlike ve tehdit altında donup kalmış, beden imgesine yüzünü çevirmiş, içindeki ölüleri uyandırmış ve onları doyurmak için tüketime yönelmiştir.
Erich Fromm, tamda bu duruma yabancılaşma diyor ve yabancılaşmanın kişilik hastalığı olarak insanın bedenini, zihnini beynini ele geçirdiğini söyler.
Çağımızda, yabancılaşma sorunu, kişilerin kendi ürettikleri karşısında donup kalması ve bunlar tarafından yönetilmesidir. Bu ise kabul edin ya da etmeyin kişiyi hasta eder.
Donup kalan insan ise artık nesne insan olmuştur. Onun için “Tek yol devrimdir” artık yani başka seçeneklere kendini kapatmış ve her şeyi sahip olma ve tüketmeden ibaret olduğuna inandırmış dış Dünya’ya da “Sahip olma” ve “Tüketme hırsı” ile bağlanmıştır artık.
Elbette sahip olma ve tüketme hırsında donup kalmak da bazılarınız için bir seçenektir. Ama bir gün o döngünün dışına çıktığınızda yani kozanız kırıldığında ne yapacaksınız? Kozasından zamanı geldiğinde çıkan kelebeği bilirsiniz çünkü zamanından önce çıkarsanız siz de o kelebek gibi yaşayamazsınız. Bundan sonra donup kaldığınız yere de dönemezsiniz. Ne yazık ki o koza bir gün kırılıyor ve siz döngünün dışına atılıyorsunuz sahi buna da hazır mısınız?
İnsanın kozasından çıkması ya da döngünün dışına kendi istemi dışında atılması garip gelse de realite böyledir. Çünkü insan biraz da kendi seçimleri ile bir yerde donup kalmaya karar vermiştir. Elbette bu durumdan siyasal sistemlerin ve ekonomik modellerin de doğrudan ya da dolaylı katkıları vardır. Çünkü bu modeller için de insanın donup kalması yani bir fabrikaya, bir atölyeye, bir akademiye ya da bir hastaneye kapatılması ve sadece nesneler üreten bir araca dönmesi iyidir. Onlar için da daha çok sahip olmak daha çok insanı daha çok nesneleştirmekten daha çok koza üretmekten geçiyor.
Sonuç olarak beden imgesine hapsolmakta geleneklerin, toplumsal cinsiyet rollerin, siyasal sitemler ve ekonomik modellerin katkısı olsa da seçenek aramama biraz da senin sorumsuzluğun kardeşim, çünkü uyruk, yurttaş, yoldaş, mürit ve toplumsal cinsiyet rolleriyle; kendi olma yüzleri olmayan kadınlar ve erkekler olmayı sen seçiyorsun. Kendini bedenine hapsedip içindeki mezarları sulamayı da sen seçiyorsun.
Bu da senin seçimin! Ama unutma ki o kutsal boşluğu asla dolduramazsın. Çünkü beden imgendeki hasarı kıyafetlerle, gezilerle, eğlencelerle doyurarak iyileştiremezsin.
- Öfke! - 28 Kasım 2018
- Kayıp! - 13 Kasım 2018
- Beden imgesi - 4 Kasım 2018