Kayıp!

Çünkü herkesin bir gideni vardır,
İçinden bir türlü uğurlayamadığı”
Turgut Uyar

 

Hepimizin içinde bir kayıp ya da “ruhsal bir yara” vardır. Çoğu zaman bu yaraların iyileşmesini istesek de başaramayız. Ya da Turgut Uyar’ın şiirindeki gibi içimizdekini “uğurlamak” istemeyiz.

Hepimiz yaşamımızda çeşitli deneyimler yaşamışızdır ve eminim ki bu deneyimlerden en önemlisi de kaybettiklerimizdir.

Kaybettiklerimiz kişi olarak bizde, kök ailemizde ve evlilik bağı kurduğumuz kişi ile ilişkilerimizde sorunlar yaratır. Nedense elimizdeki valizin içindeki kayıplar yeni kurduğumuz ilişkinin de kamburu olur ve çoğu zaman biz bunun farkına varmayız.

İçimizden uğurlayamadığımız kişiler ve nesneler bizim bedenimizi, duygularımızı, değer anlayışımızı, sosyal yaşamımızı ve zihnimizi derinden sarsar. Dünyaya fırlatılmamız elimizde olmasa da fırlatıldığımız dünya ’da nasıl yaşayacağımıza kendimiz karar veririz her ne kadar belli bir yaştan sonra dışımızdaki dünyayı kurumlar aracılığı ile tanıyıp bireysel ve grup anlamındaki kültüre, kültürel değere ve değer yargılarına değer biçip ve değer atfetsek de bu eylemlerimizden yine biz sorumluyuz.

Onun için bir anlamda ruhsal yaralarımızın kaynağı yine biziz. Onun için gerçeklik ve ideal varlık alanını değerlendirme tarzımız da çoğu zaman bizi hasta edebiliyor. Gerçekliği görme biçimimize yüklediğimiz anlam ve buna ilişkin verdiğimiz kararlar yazgımıza dönüştüğü anda ise yazdığımız hikâye gerçeğe döner artık, bizim için her kayıp, ölüme yani ruhsal bir yaraya dönüşerek bizi cehenneme doğru çeker.

Yaşadığımız cehennemde bizim gibi insanlar olduğu içinde orada kendi mutluluk algılarımızı yaratarak sonsuza kadar Cenneti unuturuz. Böylece kayıp nesiller arası bir aktarıma dönüşerek bizden sonrakilere kendi günahlarımızı yükleriz.

Ve bundan sonra acı çektiğimiz için kafesimizi terk etmeyiz. Çünkü dış dünya bize korkunç gelir. Onun için de kafesimizde oturur bekleriz ve terbiyecimiz gelir, bize işkence yapmaya devam eder. Aslında bu hepimizin yaşamında bir döngüye dönüşür içimizdekilerin gitmesine izin vermediğimiz için de yasımız hiç bitmez…

Sonuç olarak ruhsal yaralarımızla bilindik cehennemde debelenirken yasamız devam eder gider. Elbette yas tutmamızı engelleyen ya da bizim farkında olmadığımız durumlar da vardır. Mesela, ritüel yokluğu, zaman yetmezliği ve aniden kaybolup giden sevgi nesnemizin bir mezarının olmaması yas tutmamızın önünde engel teşkil edebilir.

Ama unutulmamalı ki hayatımızdan gidenlere yas tutmak bizim bir yetimiz ve biz sadece o yetiyi fark ettiğimizde, hayatımızdan çekip giden için zaman ayırdığımızda ve ritüeller yaptığımızda ruhsal yaralarımız hafifler.

Sabahattin MEŞE
Latest posts by Sabahattin MEŞE (see all)