Nerede Hata Yaptık

İlk defa heyecanlanmış, ilk defa bildiğim doğruları kafamın bir tarafına sıkıştırıp yerine yılların verdiği bunalmışlıktan çıkabilmenin umudunu oturtmuş, yükselen heyecana kendimi kaptırıp sonuçları en son ana kadar izlemiştim.

Defalarca okuduğumuz Emma Goldman’ın sözünün doğruluğundan şüphemiz yoktu aslında. Burjuvazi, “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı” sözü evrensel bir kuraldı aslında. Stalin ise bunu doğrulayıp daha da netleştirmişti.

Oyları kimin verdiği değil kimin saydığı önemlidir”  diyerek.

Sıkışmış, sıkılmış, bunalmış, yorulmuş ve bıkmıştık.

Öylesi bir yaşama hapsolmuştuk ki “denize düşen yılana sarılır” misali, hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini iyi bildiğimiz seçimler bile umut olmuştu zihinlerde!

O kadar çok baskı altındaydık ki kafamıza yerleştirdiğimiz doğruları bile göremeyecek kadar körleştirmiştik kendimizi.

Sonuç hüsran.

Umut çıtasını çok yükseklere koyduğumuzdan, düştüğünde yarası da büyük oldu!

Öyle bir düştü ki umutlarımız, çıkardığı gürültü, hissettirdiği acı, yaşattığı hayal kırıklığı aklımızı başımıza getirmeye yetti aslında ama yine de henüz geçmeyen şaşkınlıklar dolanıyor zihinlerimizde.

Oy hırsızlığı olmayacak mıydı? Oylar konusunda hile yapılacağını bilmeyecek kadar saf mıydık? Değildik elbette. Hırsızlıktan o kadar çok emindik ki “çalamayacakları kadar oy toplamak” ilkeleşti.

Sonunda Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bile itiraf etmek durumunda kaldı. “Oy çaldılar ama 10 milyon oy çalmadılar” diyerekten!

“Çalamayacakları kadar oy” demek bir güç sorunudur. Bu kadar oy toplayabilecek kadar güçlü olma durumudur. Seçim barajı olan % 10 oranında bile tereddüt yaşayanların sloganlaştırdığı “çalamayacakları kadar oy” imkansızdı, biliniyordu ve sadece umut verme amaçlıydı.

Kaldı ki hırsızlık varsa mülkünün çok olması sonucu değiştirmeyecektir.

Asıl hata bizlerin. Sistem içinde sorun çözmenin mümkün olmadığını, sistemin değiştirilmesi gerekliliğini savunan bizlerin.

12 Eylül askeri darbesinden sonra gerçek anlamda mücadele yürütmeyen, sızlanmaktan başka bir şey yapmayan, eleştiriyi kendi hatalarını örtmek için kullanan, 38 yıldır tek kişiyi bu konuda ikna edememiş, buna rağmen de umutlarını kaybetmemiş olmakla birlikte bir kurtarıcı bekler misali gözleri ufuk çizgisinden ayrılmayan bizlerin.

Bu konuda ciddi ve kararlı yürüyüşlerine devam eden az sayıdaki yürekli insanı sözlerimin dışında tutarak söylüyorum.

“Kırklar uykusuna” yatmış misali, sadece geçmişiyle avunarak yaşayan bizlerindir asıl hata. Halka verip veriştiriyoruz da halka ne verdik ki ne istiyoruz?

Aslında yapılması gereken çok basit.

İnandığın gibi yaşamak.

Sosyalimse, devrime, gerçek adalete, toplumsal mücadeleye inanıyorsak, yapılması gerekliliğini de kabul ediyorsak, “mangalda kül bırakmama” cinsinden, bunun nasıl yapılmasını gerektiğini de öğrenmişsek uygulama zamanı gelip geçmiş olan düşünceleri hayata geçirmekten başka yolun olmadığını da biliyoruz.

Yapılması gereken bu kadar basit.

Kendi hatalarımızı kapatmak için başkalarını yerin dibine sokmaktan vazgeçelim önce. Varsa hatalarımız ki oldukça çok, önce kendimizden başlayalım düzeltmelere. İlk devrimi kendimizde yapalım.

Sonra da yapılması gereken ne varsa ki hepsini biliyoruz aslında, yapalım.

Elbette her şeyin bedeli var. Yaşam da dahil. Bunları da biliyorsunuz, söylemeye bile gerek yok!

Ya yapalım ya da boş yere başkalarını suçlamaktan vazgeçelim.

Sakın yanlış da anlaşılmasın. Ben hiç kimseyi eleştirmiyor, yermiyor, kötülemiyorum. Bu sözlerim ilk önce kendime. Bu sözler bir özeleştiridir. Herkesin özeleştirisi de kendinedir.

Önce herkes kendini ve kapısının önünü temizlemelidir ki temiz sayfalar açılabilsin. Eski karalamaların üzerine yazı yazılmaz.

Kendim de dahil, yaşanılan hayal kırıklıklarımızı bir tarafa atıp, yaşamın gerçekliğine girerek yürüyüşe başlamak zorundayız.

Hayal kırıklığı yok zaten. Kırılacak hayallerimiz olmamalı. Hayallerimiz gerçekleşmeyecek hayaller olmamalı. Hayallerimiz devrim gibi bir sonuca çıkacak hayaller olmalı.

İnsanların kardeşçe yaşayabileceği bir düzen olmalı hayalimiz.

Birlikte çalışıp üreteceğimiz, kardeşçe, hakça bölüşeceğimiz bir yaşam olmalı.

Bir daha asla yıkılmayacak bir düzen olmalı.

Hırsız ve katiller asla olmamalı. Soygun ve talan, zulüm ve işkence, taciz ve tecavüz unutulmalı.

İmkansız mı?

Şu an için evet. Ancak genel anlamda hayır.

Kararlı olursak birlik oluruz. Birlik olursak güçlü oluruz. Güçlü olursak başarırız.

Çocuklarımız çocukluklarını yaşasın diye, çocuklarımız öldürülmesin diye, çocuklarımız savaşın ve katliamların içinde yaşamasınlar diye, barış için, özgürlük ve demokrasi için, adalet ve haklar için bir şeyler yapmalı, bir yerlerden başlamalıyız.

Başka yol varsa söyleyin.

Nami TEMELTAŞ
Latest posts by Nami TEMELTAŞ (see all)