Her ağızda aynı söz, bize ne oldu? Aslında bize hiçbir şey olmadı sadece yıllardır bastırdığımız nefret, nefret suçuna, kin, haset ve öfke şiddete dönüştü. Sokaklar küstah, cahil ve haset taşıyanlarla doldu, bu yüzyıllardır böyle yani hiç değişmedi çünkü toplumun hiçbir kesimi kayıplarının yasını tutamadı.
Çocukluğum Anadolu’nun küçük bir köyünde geçti. Oraya ilişkin hatırladığım şey yine öfkenin, kinin ve hasettin dışa vurumuydu o zaman da arkamdan gavur diye sesler duyar ve bundan dolayı kimse ile göz teması kurmadan çabucak eve kaçmaya çalışırdım. Aradan neredeyse kırk yıl geçti ama ne yazık ki aynı kin, öfke cehalet ve küstahlık hala devam ediyor. Daha geçen gün Anakara Kızılay’da dolaşırken sırf siyah fötr şapka taktım diye yine arkamdan aynı nefretin sesini duydum “Yahudi tohumu, Yahudi tohumu gel buraya” diyordu. Ben yine göz teması kurmadan sırtımı dönüp bir an önce oradan uzaklaşmaya çalıştım. Bir de Yahudi olsaydım korkunun derecesini varın siz hesap edin.
Düşündüm ki aradan kırk yıl geçmiş ve kırk yıl önce Anadolu’nun ücra bir köyünde maruz kaldığım nefret suçu ile yine kırk yıl sonra yeniden maruz kaldım. Aradaki kırk yılda hiç mi bir şey değişmez acaba? İnsanları etiketlemek bu kadar mı kolay? Ama şunu biliyorum ki toplumsal yapılar ve tarihsel bağlamları içinde gerçekleşen kolektif aktarımların etkisi kolay kolay yok olmaz ve nefret suçları da birden bire ortadan kalkmaz. Nazilerin Yahudilere hakaretlerinden biri, Yahudilere “kilitoris” demeleriydi. Sonrasında soykırım geldi. Ama ne yazık ki yüzyıl sonra belli bir etnik yapıya karşı yapılmasa da milliyetçilik dalgası insanlara aynı suçu işletmek için ellerini ovuşturuyor.
Sahi sizce çok mu karamsar bir tablo çiziyorum? Belki haklısınız ama kırk yıl önceki örselenmişliğimi yeniden yaşamak canımı acıtıyor. Bundan kim memnun oluyor onu da bilmiyorum toplumu bu kadar kutuplaştırmak, kılıçları yeniden bilemek kimin işine geliyor acaba? Ve en acısı da şapka devrimi için yasa çıkaran bir ülkede şapka taktığım için nefret suçuna maruz kalmak bunu birilerinin bana anlatması lazım. Buna bazıları münferit bir olay da diyebilir. Belki de öyledir. Ya da değerler eğitimi adı altında bir okulda Alevilerin yemeği yenmez diyen kişinin yaptığı da münferittir ve bunun gibi birçok olay sayabilirim size. Ama korkuyorum artık ve Türkiye’nin başkenti Ankara’da fötr şapka takıp Kızılay’a gitmiyorum artık.
Cahillik, küstahlık ve mahalle baskısına karşı her zaman özgürlüklerin savunucusu oldum, üniversite yıllarımda türban takanların baskı görmemesini savundum. Çünkü böyle bir baskı vardı. Ne yazık ki aynı mahalle baskısı şimdi daha önceki mağdurlardan geliyor. Belki de hayat böyle bir şeydir. Ama şunu da biliyorum ki nefret önce nefreti taşıyanı yakar.
Yazık ki olan benim fötr şapkama olacak “Aliş’in bağlaması” gibi oda uzun bir süre vestiyerde asılı kalacak. Çünkü sırf şapkam yüzünden bir psikopatın suç işlemesine gönlüm razı olmuyor.
TCK: 122. Madde “nefret ayırımcılık şöyle tanımlanmış:
“Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle; Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini; Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını; Bir kişinin işe alınmasını; Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını; engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Ne yazık ki bu kanun maddesi de sadece kâğıt üzerinde var
- Öfke! - 28 Kasım 2018
- Kayıp! - 13 Kasım 2018
- Beden imgesi - 4 Kasım 2018