Bugün yaşadığın topluma en çok ne hâkim diye sorsanız benim cevabım “klişeler” olur sanıyorum. Klişelerin toplum üzerindeki etkisini sosyal anlamda incelemeye kalkarsak, yüzyıllardır sandığımızdan çok daha fazla içinde bulunduğumuz toplumları yönlendirdiğini görürüz…
Modern toplum yaşantısında gün boyu bir sürü kanaldan üstümüze klişe meteoru yağıyor adeta… Sosyal medya ve onun hızlı iletişimi bundan korunmamızı güçleştiriyor… Klişeler özellikle sosyal ve siyasi yaşamda tekrarlanarak, özelliklerinin dışında farklı çağırışımlar oluşturur hale geliyorlar. Zamanla yıpranıyorlar ve herkes tarafından tekrarlanıyorlar… Öyle ki bir fikrin, söylemin bilimsel bir dayanağı var mı yoksa klişe haline gelmiş bir kavram mı olduğunu bazen anlayabilmek imkânsız oluyor…
Klişe sadece bir söz, cümle değildir elbette… Toplum tarafından üzerinde düşünmeden tekrarlanan bazı davranışlar da klişelerdir… Yani demek istiyorum ki gün boyu farkında olmadan hepimiz birçok klişeyi tekrarlıyoruz. İnsanlara davranışlarımız, olaylar karşısında yorumlarımız maalesef hep klişelerin esiri…
Elbette bir klişenin yerleşmesinde örnek sayısı ve konunun yinelenmesi çok önemli… Epistemoloji bunu gayet bilimsel olarak açıklıyor. Ontoloji’nin konu hakkında benden çok daha bilimsel söyleyecekleri var.
Ama ben “haddimi” bilerek bu açıklamaları klişeleri çok sevdiğinin hiç farkında olmadan, kendini habire tekrarlayan ve özgün olduğuna inanan, yarı entellektüellere bırakarak, onların kendilerine uygun bulmadıkları “sokak” ağzıyla yazayım diyorum… Malum iki kelimeyi de yukarıda “ben de biliyorum abicim/ ablacım” demiş olmak için bıraktım ortalığa… Çünkü bir grubun klişesi de bu kelimeleri cümle içinde kullanarak daha bilgili ve entelektüel görünmek…
Şimdi bunu neden yazdım okuyan, yazan, bilimsel olduğuna çok inanan ve en çok ben bilirim diyen insanın sürekli tekrarladığı klişeler vardır… Bunlardan birisi de “aşağılamaktır”. Mesela bu ülkede bazı okullarda okumuş olmanın acayip klişe “üstünlük taslama ve faklı bakışlarını aşağılama” yaklaşımı vardır. Mesela ODTÜ, İTÜ, Mimar Sinan, Mülkiye, Galatasaray, İlahiyat mezunu olmanın yerleşik klişe bir egosu vardır. Elbette bu şekilde davranmayan bireysel yaklaşımlar da var ama klişe hakkımı kullanarak genellemek durumundayım bu durumu. Öyle ki Mimar Sinan’dan mezun isen illaki bu ülkede başka bir sanat okuldan mezun birinden üstün hissedersin kendini… Ya da ODTÜ… Onlar varken başka bir üniversitelinin daha iyi sayılması neredeyse imkânsız idi bir zamanlar… Ya da Mülkiye… Orada okumuş olmanın adı bile insanın kendini herkesten daha bilgili sanmasına yetiyor olmalı… Ya da İlahiyat… Kim onlardan iyi dini bilebilir ki… Çok değerli insanların yetiştiği bu kurumlardan çok da saçma sapan insanlar çıkmış hatta almış başını, büyüklene büyüklene klişeler yokuşunda yürümüştür.
Bu klişeler neye zarar verir… Öncelikle geneli doğru ve gerçek bilgiden uzaklaştırır diye düşünüyorum. Maalesef ki okuma yazma oranının bu derece düşük olduğu bir ülkede damla damla büyüyen bir klişeler ordusu zamanla toplumu esir alır. Ki biz yapısı gereği zaten klişeleri ananeler olarak kabul etmiş bir toplumuz. Toplum tekrarlardan öylesine etkilenir ki, bunlara sorgulamadan inanır ve aynı lisanı düşünmeden konuşur… Bir toplumda yabancı iseniz o topluma dair klişeleri ayırt etmeniz ve anlamanız sanıyorum çok daha kolay olabilecektir. Çünkü farklı toplumlar farklı klişelerin etkisindedir.
Birçok sanat ve edebiyat ürünü de klişeye dönüşmüştür. Böylesi klişeleşmiş sanat ürünleri, düşünmeden tüketmeyi hedeflemektedir. ‘Kitsch’ sanat ya da edebiyat, işlevselliğinden ötürü belli bir popülariteye ve ticari kapasiteye sahiptir. Daha çok satarlar, daha geniş kitlelere ulaşırlar. O sebeple ağır ağdalı dil kullanmayan ve kolay okunan ve içinde klişeler olan yazılar pek kolay okuyucu bulurlar. Entelijansiya yani “aydınlar takımı” bu klişe sanata karşı gibi görünse de, aslında bu sanatı üreten ya da tüketen aslında onlardır. Ve bunu duymayı hiç sevmezler. Estetik ve sanatta klişeler gerçek sanatın gelişiminin önüne engeldir.
Aşk bir klişeler abidesidir. Oradan üretilen her şeyin alıcısı vardır. 3. Sayfa haberlerinden, romana, filme, müziğe kadar… Gerçekten hislerimizi, düşüncelerimizi ve algılarımızı tüm bu klişelerden arındırarak samimi duygumuza ulaşmak mümkün müdür inanın bilemiyorum. Çünkü ana – baba – evlat olmak gibi çok gerçek bir duygu hali bile bir sürü klişenin baskısı altındadır. Arkadaşlık, dostluk, iş, aşk ilişkileri hep bu klişelerle doludur.
Din klişelerle yola alır… Öyle bir hale gelir ki, konuşulanın dini bir bilgi mi, bir hurafe mi olduğunu anlayamaz insan. Ve en çok tekrarlananı doğru kabul ederek işini kolaylaştırır. Dine dair klişelerden arınmış bir dinin ne demek istediğini anlamak muhtemelen daha mümkündür. Ancak görünen o ki buna ulaşmak hiçbir dinde mümkün değildir. Bununla birlikte dindeki klişeler dinin özünden ayrı şeylerdir ve özünü değiştirmezler… Özün kaybına, görünmez hale gelmesine neden olurlar.
Demokrasi bir klişedir. Dünyanın her yerinde demokrasiden ve onun doğruluğundan bahsedilirken ırkçılık, işkence, katliamlar, ülkelerin maddi manevi esareti ve bireysel özgürlüklerin yok olması standarttır. Barış isteyen liderler ve söylemleri klişedir. Halkların duymak istediklerini servis ederler ve aslında olanlar bu sözde durumlardan çok farklıdır.
Toplumsal ve siyasal hareketler aslında bu klişelere karşı yapılmaktadır. Çok içeriğine girmeden ifade edersek mesela diyelim ki “Feminist hareket, kadının yeri evidir” klişesine karşı çıkmaktadır. Diyelim ki kadının eril düzen içerisinde konumlandırıldığı ve gönüllü konumlandığı yeri sorgulamakta ve değişim istemektedir. Ancak bunu yaparken içine düştüğü klişeler o derece kuvvetlidir ki hareketin kendisine zarar vermektedir. Ve feminist söylemlerin oluşturduğu başka bir klişeler dünyası oluşur…
Ancak Mizah… Klişelerin en güzel kullanıldığı ve en kuvvetli savaşçısıdır kanımca… Klişeler diktatörlüğüne cevap verebilecek tek güç mizahtır…
Bütün gün hepimiz sosyal medya vasıtası ile klişeleri çoğaltıyor ve yayıyoruz. Hepimizin zihinleri, mesaj kutuları ve diyalogları klişelerle dolu… Klişelerin altına yüzlerce beğeni atıyoruz… Hayvanlar, çocuklar ve yaşlılar için bir sürü klişe sevgi cümlesi kuruyoruz. Topumuz sevgi dolu, barışçıl ve dürüstüz… Şerefsiz, riyakâr, yalancı hep başkaları için kullanılan kelimeler. Aynı klişeyi tekrarlayıp duruyoruz… Sorsan hiç birimiz klişeleri sevmiyoruz… Bir klişeden kaçarken bir diğerinin kucağına oturduğumuzun farkında değiliz…
Daha çok yazacak şey var gibi klişelere dair…
Sanırım bu yazıyı çok kullanılmaktan eprimiş ama etkisini koruyan, bizi güldürse de cevabını ya da söylenmesini yeterli bulduğumuz, hemen hepimizin kullandığı klişelerle bitirmeli…
- Ben sana güveniyorum, ama dışarıya güvenmiyorum…
- Allah’ını seversen…
- Ölümü gör…
- Tanıştığımıza memnun oldum…
- Yine bekleriz…
- Biz de buyurun gelin…
- Sağlıklı olsun kız, erkek fark etmez…
- Moralin mi bozuk senin, sesin kötü geliyor…
- Ellerine sağlık, çok güzel olmuş…
- En nefret ettiğim şey, yalan…
- Kendine iyi bak…
- Ben kendim için süsleniyorum…
- İç güzellik önemli benim için…
- Yaş farkının ne önemi var…
- Tadından yenmiyor…
- Önemli olan yarışmaktır…
- Benim için en önemli şey Dünya barışı…
- Nerde o eski Bayramlar…
- Nerde o eski Ramazanlar…
- Buralar eskiden hep tarlaydı…
- Ankara’da yaşayamam deniz yok… ( bu bir İzmir klişesi)
- İzmir’in kızları havasına benzer…
- Giydikçe açılır o…
- Sıcak değil ama nem çok…
- Maşallah, çocuklar da kocaman olmuş…
- İçerik önemli…
- Elektrik alamadım…
- Benim için maddiyat önemli değil…
- Namus kafadadır…
- El değmemiş kız bulucan abi…
- Yabancı kızlar veriyor abi…
- Ofsayttı o babacım…
- Türk erkeğiyiz biz oolum…
- Evlendiğimde 48 kiloydum…
- Birçok ünlü markaya ev sahipliği yapmak…
- Allah korusun…
- Bunlar hep Eril düzenin işi…
- Kadınlar günü değil arkadaşlar “emekçi kadınlar” günü..
- Kadınlar gününde “gül”
- İşçiler gününde “karanfil”
- Anneler gününde “canım annem”
- Babalar gününde “baba yaslandığın dağdır” / “sizin hiç babanız öldü mü?”
- “no filter”
- Valla hiç yaşlanmıyorsun…
- Görmeyeli ne kadar büyümüşsün…
- Kilo mu aldın sen…
- Zayıfladın mı sen…
- O renk seni açtı…
- Olsa dükkân senin…
- Malın garantisi benim…
- Her zaman yanındayım…
- Sen daha iyisine layıksın…
- Onlar bizim canlarımız…
- Lanetliyoruz…
- Kınıyoruz…
- Kandırıldık…
- Kıskanıyorlar…
- Hepsi psikolojik…
- Ezber bozdu…
- Neye gülüyorsun, söyle de hepimiz gülelim…
- Hepsi Amerika’nın oyunu, arkasında da İsrail var…
- Ülke bir tek benim oyumla mı kurtulacak…
- Çok klişeeee…
- Klişelerden nefret ediyorum…
Ve daha birçoğu… Gülelim, gülmek klişelerin katilidir…
Çünkü insan sıkıntının ve bunalmanın esiridir ve klişeler buna hizmet ederler…
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019