Gözünüzde canlandırmanızı istediğim kısa bir öykü anlatacağım…
3-4 yaşında bir erkek çocuk ve annesi karşı kaldırımda bana doğru geliyorlar. Çocuk birden kaldırımdan inip karşıya geçmek için hızlanıyor ve ben diğer kaldırımda çığlık çığlığa “dur annem” diye bağırıyorum. Çünkü yolun içinden sağdan araba geliyor. Çocuk duruyor arkadan anneden bir çığlık “napıyonnnn” çocuğu kolundan silkeleyerek çekiyor ve çocuk sol yanına doğru rampa kaldırım kenarına oturuyor. Elimde Dila karşı kaldırıma geçiyoruz bir an diyorum ki ben şimdi bu kadını dövsem Dila korkar… O sırada çocuğu silkelediği kolundan ayağa kaldıran anne ağlayan kuzuya “bir şey olmaz, iki dakikalık acı geçer “ diyor.
İşte size bir sabah stresi…
Kadını tarif etmek istiyorum size gayet modern, normal, standart bir genç kadın. Üstündeki kıyafete bakılırsa çocuğu kreşe bırakıp işe gidecek gibi görünmüyor. Elinde kreş çantası var çünkü… Hemen her kafede arkadaşlarıyla gıybet yaparken masada olmayan diğer annelerin ne kadar kötü anne olduğundan bahseden kadınlardan biri gibi… Üzgünüm ama tüm gününü böyle geçiren bir anne grubu var büyük şehirlerin seçkin semtlerinde…
Bir elinde çanta var dedim ya diğer eliyle yol ağzında neden çocuğu tutmuyordu, yahu çocuk dediğin haşarı kaçıvermiştir diyen varsa, diğer eliyle çocuğunu tutmuyordu ve çocuğa da bakmıyordu çünkü “cep telefonuyla” meşguldü. Yanından geçerken baktım Whatsapp’da sohbet ediyordu.
Biz cep telefonu olmayan zamanların çocuklarıyız evet bizim annelerimizde bizi sokağa salarak nefes alır, biraz kendilerine zaman ayırırlardı. Onlar da arkadaşlarıyla “gün”lere gider bazen bizde o sıkıcı toplantılarda sus pus diken üstünde oturmak zorunda kalırdık. Çok azımızın annesi çalışırdı. Onlarda iş dönüşü direk eve gelirlerdi. Gerçi babalarımızda çoğunlukla iş dönüşü eve gelirdi. Yemek masada hep birlikte yenirdi. Bunların olmadığı evler olduğunu fark etmem bile genç kızlığıma denk geliyor yani biz öylesi kol kırılır yen içinde kalır zamanlarının çocuklarıyız. Bizler annelerimiz gibi kadınlar değiliz. Çocuklarımızı büyüttük, çalıştık, arkadaşlarımızla gece de çıktık ama çocuklarımızla ilişkimiz annelerimize daha yakındı. Babalar şimdi nesil babalar kadar çocuklarla ilgili değildi demek bu.
Elbette zaman değişti, yaşam değişti, çocuklar, erkekler, kadınlar değişti… Ancak bir çocuk doğurup onu büyütmenin sorumluluğu “doğa” ile ilgili bir durumdur. Sosyal yaşamla ilgili değil.
Annelik sadece insanın tekelinde değildir.
Doğdukları zaman kör ve son derece savunmasız olan kedi yavruları anneleri tarafından özenle korunurlar. Anne kaplanlar yavrulara tek başlarına bakarlar ve onları erişimi zor yerlerde saklarlar. Anne çita yavrularını besleyebilmek için çoğu zaman aç kalır ve kilosunun yaklaşık olarak yarısını kaybeder. Anne maymunlar yavrularını her yere sırtlarında taşırlar. Böylece tehlike anında yavrularıyla birlikte ağaca zıplayabilir ve tırmanabilirler. Genç bir su aygırı yedi yıla kadar bir süre annesinin çevresinde kalır. Zürafalar yavrularını hiç yanlarından ayırmazlar. Filler içinde birçok hayvan içinde durum aynıdır. Geyikler de durum biraz farklıdır. Geyiklerde anne ve yavru yaklaşık bir yıl kadar birlikte kalır. Erkek yavru bir daha asla annesini görmez ama dişi yavru daha sonra bazen kendi yavrularıyla birlikte annesinin yanına gelerek küçük sürüler oluşturur. Ama en güzeli şüphesiz penguenlerinkidir… Dişi penguenler doğumdan sonra yavrularından ayrılırlar. Bu sırada onlar babalarına emanettir. 3 ay sonra dişiler kursağı tamamen avladığı yiyeceklerle dolu olarak geri dönerler. Bu yiyecekleri yavrusunun önüne boşaltırlar ve yavru ilk gerçek yemeğini yer. Dişinin geri dönmesiyle erkeğin bir an önce yavruyu terk edeceği düşünülebilir. Ancak böyle olmaz, erkek 10 gün kadar daha yavruya bakar. Onu ayağının üzerinde korumaya devam eder. Sonrasında ise, yaklaşık 4 aylık açlık döneminden sonraki ilk yemeğini yemek üzere denize döner.
Yani doğuran canlılar bebeklerine içgüdüsel olarak bakarlar.
İnsanın anneliği ise diğer canlılardan farklı olarak “yaşam boyu bir süreçtir” Bir kere anne olduysanız hatta olmadan kaybetmiş bile olsanız, ayrı düşseniz, yüzünü görmeseniz, kaybetseniz bile, o çocuk yaşasa da yaşamasa da annesinizdir. Bu bir sürü uykusuz gece, bir sürü mutluluk, bir sürü kaygı, yüreğinizde bir sıkışma, karnınızda kelebekler demektir. Psikolojik olarak sıkıntınız yoksa çok özel nedenleriniz yoksa siz bazen yanlış şeylerde yapsanız bu yukardakileri hisseden kadınlardan birisinizdir.
Şüphesiz anneler de yanlış yapar. Baskıcı olabilir, fevri olabilir, yanlış eğitebilir, alakasız ya da çok alakalı olabilir. Çeşit çeşidi vardır bu anne kişisinin… İstemeden doğurmuşu, başka türlüsünü yapma şansı olmadığı için anne olmuş olanı, isteyerek planlayarak doğuranı, hayat budur deyip anne olması gerektiğini düşüneni, tecavüzle anne olanı, kazayla hayatının en şeyine sahip olanı ve yüreğinde kocaman bir anne saklıyken hiç anne olamayanı…
Ama iş bakıp büyütmeye gelince kurallar vardır. Kanunlar vardır. Çocuğun sosyal ve kanuni hakları vardır. Bizimki gibi bireyin haklarından zar zor bahsedilen toplumlarda elbette çocuk hakkı demek zordur. Çok zordur.
Ama her şartın oluştuğu durumlarda… Yani maddi sıkıntı yokken, güzel bir ortamda doğmuş, her türlü bilmemne töreni yapılmış bazı çocukların annelerinin sokakta yürürken, toplum taşımda yanlarında çocukları varken, çalıştıkları için onlara ayıracakları, birlikte geçirecekleri 1-2 saatte ellerindeki lanet olası cep telefonlarına sürekli odaklanmış olmaları duyarsızlıktır, sorumsuzluktur. Aynı şekilde baştan atmak için çocukların eline tutuşturulan telefonların yanlışlığından da bahsedebiliriz tabii ki…
Şunu kabul edelim annelik hakkında konuşabiliriz, göklere çıkarabiliriz, kutsal diyebiliriz ( ki doğru bir canlı yaratmak inanılmazdır) ama berbat anneler de olduğu gerçeğinden kaçamayız. Cep telefonuna gelene kadar çocukların ihmal edildiği, istismar edildiği, şiddete maruz kaldığı çok anne çocuk öyküsü var görmezden geldiğimiz ama şu cep telefonları ile aşk yaşayan yeni nesil anneler beni özellikle deli ediyor sanırım. Bir de cafelerde tüm gün gıybet yapıp, fastfood ile çocuk büyütenler var tabii…
Birde karnında bir bebek, elinde bir bebek, evde üç bebek ile birkaç kuruş için çalışan gencecik yaşında ihtiyarlamış kadınlar var, evlat diye gözpınarları kurumuş analar var, üç kuruşu denkleştirip evladının canını kurtaramayan analar var, faili meçhul, kaybı meşru olmayan evlatların anaları var, kara ellerin dokunduğu evlatların anaları var…
Onlara selam olsun cep telefonlu, çok ilgili, yarış atı gibi evlat yarıştıran, en güzel okulları seçip, hocalara kan kusturan anneler diyarından…
O kuzuya bugün araba çarpmış olsaydı ne olacaktı?
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019