Yeni rejimin tüm arazları 31 Mart öncesinde bir bir ortaya dökülüyor. Partili Cumhurbaşkanı meydanlarda bir başka parti başkanını, Meral Akşener’i “Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor, aynı yola sen de düşebilirsin” diye alenen tehdit ediyor. Nedeni Akşener’in Denizli mitinginde, Saray’ın muhalefeti terörle özdeş gösterme stratejisinin önüne söylemsel bir taktikle taş koyması.
Akşener için “kaçacak delik bulamayacak” diyen Erdoğan, hem Demirtaş gibi siyasetçilerin hapiste tutulmasının “mânâsını” itiraf ediyor hem de seçim sonuçlarına göre İYİ Parti’ye çekilecek operasyonun sinyalini veriyor. Aynı sıralarda AKP’li Ünal, tıpkı Adalet Yürüyüşü ve Maltepe mitinginde AKP’lilerin tekrarladığı gibi, CHP’nin “milli güvenlik sorunu” haline geldiğini söylüyor. Bahçeli “kalpaklı” fotoğrafıyla Kılıçdaroğlu’na cevap yetiştirip milliyetçi cenahta safları sıkılaştırmaya gayret ediyor.
İçişleri Bakanı ise partileri geçip tek tek siyasetçileri hedef gösterme noktasına geldi. Tüm bunların arkasında Cumhur İttifakı’nın bilhassa İstanbul ve Ankara’da zorlanması var. Ankara’da Yavaş’a karşı bel altı saldırılar gerçekleşti ama hiçbiri tutmadı. Erdoğan İmamoğlu’na meydanda çıkıştı, neticesi İmamoğlu’nun daha çok tanınması oldu.
Seçime 20 gün kala iki büyükşehirde MHP’liler hâlâ Yıldırım ve Özhaseki’ye tam olarak ikna olmuş değiller. Üstelik AKP-MHP tabanında kararsızlar, ekonomik krizin etkisiyle 7 Haziran seçimleri seviyesinde gezinmeye devam ediyor. Daha önce AKP’ye oy vermiş şimdi kararsız durumdaki seçmenin sandığa gitmeme ihtimali yüksek. Kimi yerellerde ise MHP’den az da olsa CHP ve İyi Parti’ye oy kayabilir.
Erdoğan ittifakın tabanının organik bir yapı olmadığını görüyor. Muhalefete oy veren seçmeni tamamıyla karşısına almanın seçim sonuçlarını aleyhine çevirebileceğinin de farkında. Daha önceki seçimlerde de Atatürk çıkışıyla, sahte bir anti-emperyalizm propagandasıyla ulusalcı kesimin kafasını karıştırmak, bir miktar oyu kendisine çekmek istemişti. Şimdi de HDP’yi bitirme noktasına gelmişken “HDP seçmenine hiçbir yerde terörist demedim” diyor. Temel endişesi HDP seçmeninin Batı’da sandığa yüksek katılım göstermesi. Eğer 10 HDP seçmeninden 9’u sandığa giderse iktidar büyük olasılıkla İstanbul’u kaybeder.
Ankara ve İstanbul’u kaybeden bir AKP ülke genelinde MHP desteğiyle yüzde 50’yi bulsa dahi mağlup sayılacağını biliyor. Şu ana dek İmamoğlu ve Yavaş’ı kişilikleri ve izledikleri seçim stratejisi üzerinden köşeye sıkıştıramayan, muhalefetin büyükşehirde birlikte hareket etmesini engelleyemeyen iktidar bloku dolaylı yollara başvurmak zorunda kalıyor. Soylu’nun İmamoğlu ve Yavaş’a “Sezgin Tanrıkulu’ndan ve onun gibi milletvekillerinden nefret ediyorum desinler” ön şartını koşması bu dolaylı yollardan yalnızca birisi. CHP’li küskünlerin en azından büyük bir kısmının her şeye rağmen 31 Mart’ta oy kullanacağını fark eden iktidar bloku, CHP içindeki bir grubu bilhassa hedef göstererek partideki fay hatlarını harekete geçirmek, iç kavgayı körüklemek aynı zamanda Tanrıkulu gibi aktif milletvekillerini cezalandırmak istiyor.
Muhalefetin artık seçime 3 hafta kalmışken 1 Nisan sabahını gören, halkın sesine kulak veren sahici bir siyasi tutum ve irade geliştirmesi gerekir. Tıpkı 8 Mart gecesi kadınların polis ablukasına rağmen İstiklal Caddesini geri alması gibi, Alper Taş’ın giremezler dedikleri mahallelerde seçmenle kucaklaşması gibi, hapis tehdidine rağmen demokrasi ve barış demekten vazgeçmeyen akademisyenlerin, yazarların, gazetecilerin kararlılığı gibi… Bir kez daha söyleyelim cesaretin örgütlenmediği yerde umut etmek naiflikten ibarettir. Umuda sırt çeviren cesaret ise beyhude bir kahramanlıktır. Bizim yüzü umuda ve geleceğe dönük kolektif bir cesarete, değiştirme cüretine gereksinimimiz var.
- Yönetim krizinde son perde: Acemilik, kibir ve öfke - 14 Nisan 2020
- Özgür bir memleket için boykotun ötesine geçelim - 10 Şubat 2020
- Bir kuşak laikliğin değerini bu iktidar yüzünden öğrendi - 14 Ocak 2020