Ucubeler Toplumun Gerçek Aristokratlarıdır

“Hiçbir şeyi düzenlemeyi sevmiyorum. Fotoğrafını çekeceğim bir şeyin önünde dururken, o şeyi düzenlemek yerine, kendime çeki düzen veriyorum. Çünkü bir fotoğraf bir sır hakkında başka bir sırdır. Ne kadar çok şey anlatırsa, o kadar az bilirsin.”

Çağdaş fotoğrafta önemli bir yer tutan ‘Bireysel Belgeselcilik’ akımının en önemli öncüleri arasında yer alan Diane Arbus; objektifini akıl hastalarına, travmatik kişiliklere, spastiklere, cücelere, devlere, travestilere, fahişelere, çirkinlere, şişmanlara, sirk insanlarına, yaralılara, ezik, dışlanmış, kopuk tiplere ve benzeri sıradışı temalara çevirmesiyle tanınan, bir Siyah-Beyaz fotoğraf sanatçısıdır.
Onun amacı, herkesin ve her şeyin daima mükemmel olamayacağını; hayatta çirkinlerin, kaybedenlerin ve ‘öteki’lerin de var olduğu gerçeğini göstermektir.
Genelde toplum değer yargılarınca ‘acayip’ olarak görülen insanları konu alan çalışmalarıyla ün kazanır. Fiziksel ya da zihinsel defoları olduğu gerekçesiyle uzaklaştırılan, dışlanan insanları fotoğraflamaktan vazgeçmemiş, kendi alanında 21. yüzyılın en özgün fotoğraf sanatçısı olarak kabul edilmiştir.

Arbus’a göre, hayatın içinden bakmak gerekir, hayata…
Mutlu fotoğrafları yapay ve samimiyetsiz bulmaktadır. Mutlu fotoğraflar ısmarlamadır. Onun fotoğraflarında bambaşka bir ruh vardır ve her biri olağanüstü etkileyici niteliktedir. Görmezden/görünmezden gelinen kederleri fotoğraflamıştır. Fotoğrafladığı yabanıl dünya zamanla kendisini de içine çekmiş ve bu hüzünlü serüven intiharıyla sonuçlanmıştır sanatçının.

Tüm yaşamını kaplayan fotoğrafları, hayatını ve ölümünü belirlemiş gibidir. Kandırılmışlığı, yaşam şekli olmuştur sanki… Kaybedenlerin yanında kendini daha rahat hisseden, belki de onların arasında öz benliğini bulan bir kadındır. Gülümseyen bir yüzü yansıtırken bile, gizli bir kederi yakalayabilmektedir gözleri. Onun modelleri bilinçsiz mutlulardır biraz da… İnsanın uygarlaştıkça kendi doğasını unuttuğunu duyumsatan, tuhaf, garip, ucube görünümlü; fakat aynı oranda insansı modellerdir Arbus’un modelleri. Onun gerçek sanatı, insanın saf halini görebilmek ve görüntülemektir aslında.

İnsan ve kusur üzerine çokça düşünmüş, düşüncelerini şu sözlerle ifade etmiştir;
“Çoğu insan hayatlarını günün birinde travmatik deneyimler yaşayacakları korkusuyla sürdürür. Ucubeler ise kendi travmalarıyla doğup, hayatın sınavını çoktan geçmişlerdir. Ucubeler bu toplumun gerçek aristokratlarıdır.”

Diane Arbus oldukça lüks bir hayata sahip, hiçbir sorunu olmayan şanslı bir çocuk olarak başlamış hayata. Babası, ‘kürk kralı’ olarak tanınan dönemin en zengin tüccarlarındanmış.
Ondört yaşında tanışıp, ailesinin tüm itirazlarına rağmen onsekiz yaşında evlendiği büyük aşkı Allan Arbus da aynı konforu sağlamış karısına. Bu evlilikten iki kız çocukları olmuş. Eşi, kızları, sanatı, kariyeri, sınırsız serveti ve konforlu ve sosyal hayatıyla, her şeye sahip hoş bir kadınmış.

Ancak ben tüm bu sahip olduğu elverişli koşulları bir kenara bırakıp, hayatını ‘kaybedenler’e adamış olmasının takdire şayan bir davranış biçimi olduğunu düşünüyorum. Butun kıvrılan insanlarla gerçek hayatta da dostluk kurmuş olması; onların acılarını ve yoksunluklarını daha derinden anlaması konusunda mutlaka büyük bir etkendi. Bu sebeple de hayatı boyunca depresyonla boğuşmuş olması pek de şaşırtıcı değildir.

Arbus’u intihara sürükleyen depresyonun kaynağına bakıldığında, bu kaynağın sebebinin, ona her çeşit konforu sunmuş olan aile yapısı olduğunu söyler, psikiyatri uzmanları.
Hayatın gerçek yüzünü görmeden büyütülmüştür ve gerçekdışı olarak algıladığı bir yaşam sürmeye mecbur bırakılmıştır.
Gerçek dünyayı görmesi engellenmiş, dış etkenlerden izole edilmiş, cam bir kavanozda yetiştirilmiştir adeta.
Aldatılmıştır Diane Arbus, hayat hiç de ona gösterildiği gibi değildir çünkü…
Günün birinde gerçeklerle karşılaştığında, ruhsal dünyasının alt üst olması son derece olağandır.

“Benim hayatım, yavaş çekimde bir panik.” diye yazmış günlüğüne.

Fotoğraf sanatıyla kocası sayesinde tanışmış. Kocası Allan Arbus fotoğrafçılık okumaktayken öğrendiklerini eşi Diane’a da öğretirmiş. Bir müddet sonra karı koca moda fotoğrafçısı olarak birlikte çalışmaya başlamışlar.
Babasının firmasına ait olan son model kürklerin tanıtıldığı bir defilede, kendi fazla konforlu burjuva hayatını sorgulamaya başlamış genç kadın.
Hayatın tüm insanlara eşit sunulmadığını ve dışarıda kendisinin hiç bilmediği, çok farklı bir dünya olduğunu fark etmiş. Etrafını saran konfor ve aile çevresi fazlasıyla bunaltmış sanatçıyı. Formal bir hayattan sıyrılıp, özgür kalmayı isteyerek eşinden boşanmış.
Diane Arbus’un fotoğraf alanındaki gerçek başarısını kocasından ayrıldıktan sonra yakalamış olduğu kabul edilir ki doğrudur bu analiz.

‘Aşırı tüylenme hastalığı’ nedeniyle maskeyle gezmek zorunda kalan sonradan içsel yakınlık duyduğu iddia edilen bir komşusu, toplumun dışladığı ’ucube’ olarak görülen insanlara karşı merak duymasına sebep olmuş daha sonra.
Objektifini ucubelere yönlendirerek 20. yüzyılın en özgün fotoğrafçısı olmasını, bir fenomen haline getirdiği maskeli komşusuyla ilişkilendirmiş bazı sanat eleştirmenleri.
“Onun fotoğrafladığı karakterler ve onun vizyonu, masalsı bir evrenin kapılarını aralamış gibidir.” derler.

“Benim için bir fotoğrafın konusu, her zaman fotoğrafın kendisinden daha önemli ve karmaşıktır. Hiçbir zaman bir konuyu benim için ne anlama geldiğinden yola çıkarak seçmem. Bir konu seçerim ve zamanla o konuyla ilgili ne hissettiğim, o konunun benim için ne anlama geldiği ortaya çıkar. Şaşkınlıkla fark ettim ki; bir fotoğrafta en çok görülemeyecek olanı seviyorum.”

Gerçekliğini ispatlayacak belgeler halen ortaya çıkartılmamış olsa da Arbus’un kendi ölüm anını da kare kare fotoğrafladığı iddia edilmektedir.
1971 yılı temmuz ayında fazla dozda uyku ilacı içerek, bileklerini kesmek suretiyle son verir yaşamına.
Hayatın en kederli yansımalarını ustalıkla görebilen gözlerini, kendi isteğiyle kapatmış olması oldukça hazin, oldukça düşündürücüdür. Belki de onu intihara yönelten iç hüznü varlıklı ve kentsoylu bir entelektüel olmasından kaynaklanmıştır.
Sanatın verdiği az bulunur mutlulukların, üst düzey yaşantıların, sanatçılara bir getirisi olmadığı gerçeğini akla getiriyor; Arbus, Cobain, Sexton gibi popüler sanatçıların intiharları.
Bir getiri olmadığı gibi, aksine, içi boşaltılmış kavramlardan oluştuğu gerçeğinin farkında olduğu için hiç istememişti Diane Arbus, mutluluğun fotoğrafını görüntülemeyi, belki de…
Gerçek başarısı; her ne kadar görülemeyeni seviyor olsa da görülemeyeni görülebilir kılmasıdır kanımca. O, ötekileştirilenlerin sanatçısı idi, diğerlerinden farklı olanların. Yok sayıldıkları dünyada, var olduklarını kanıtlayan kadın.

“En sevdiğim şey, hiç gitmemiş olduğum bir yere gitmek.” diyen bu çok özel kadının, tıpkı arzuladığı gibi; ‘hiç gitmemiş olduğu bir yere’ gidiyor olduğunu düşünerek, gözlerini mutlu bir şekilde kapamış olmasını arzu ediyorum.


  • Filiz KANSU, Ölüm Sosyalist İntihar Anarşisttir
    DIANE ARBUS (1923–1971)