Bütün Erdemler Terki Diyarda.
Gecelerin kıyılarında gezinen tıka basa zorbalık ürkütmüyor seni. Yazdan kışa yenileniyor mevsimler, sen değişmiyorsun. Her yolun başında yalan satanların arsız yüzleri… Deneyimli yıldızlar düşürmez oldu ışığını ağaçlara. Sulansa da çiçek açmıyor bitkiler. Yeryüzünün nice kokuşmuşluğu üşüşürken bilincine… Susuzluğun çatlamış dudaklarıyla ellerini açıp yağmur bekliyorsun bulutsuz gökyüzünden.
Şafaklarda tutuklu kalırken anıların… Buzdan bir mengene ikiye bölerken pıhtılaşan bedenini. Adaletin çürük ipiyle her gün asılırken umudun. Doğmayan günün avuçlarına bıraktığı yaralı yüreğinle gökten inecek bir lütuf bekliyorsun. Açlığın cılızlaşan sesiyle öğrendiğin sabırlara sarılıyorsun yıllardır.
Yoksulluğun kucağında açan bebek gözleri… Sıvasız evlerin loğlu damlarında kendi sözcükleriyle ağlarken analar. Bir kere acımadı onların yüreği sende. Dilsizleştirilen bir öteki… Kutsanan çirkinliğin makbul nesnesi…Karanlığın çıplak soğuğunda titreyen, ürkek ve şükürcü bir fısıltısın sen!
Oysa!
Akıl rafa kalkmış, hurafe başa geçmeye hazırlanıyordu hızlı adımlarla. Ülkenin taşınamaz acıları gözlere yapışmış, dil düşmüş, düşünce yaralanmıştı. Umutsuzluğun ağır dünyası, yorgunluğun çürük vakitlerinde iyice yavaş dönüyordu. Verimsiz vakitlerdi. Sen ise kabullendiğin ahlak ve kimlik tanımlarının boğuntusunda umut arıyordun hâlâ.
Diyecektim Ama Bir Şey Oldu!
“Her an çökme korkusundaki bu çatıda” (1) “Üstesinden gelemediğin şeye indirgenmişken…” (2) Biber kokulu göz yaşlarının içinden bir güç çıktı ortaya. Hızlı, şaşırtıcı, boyun eğmeyen… Halkalar ilmek ilmek zincirlendi birbirine. Kendine bile yabancılaşmış suskunluğun içinden bir çığlığın logaritmik artışıydı. Ezberler sustu, yeni yaratıların muştucusu el kadar çocuklarla. Korkularıyla büyümüşlerdi, korkularından daha büyük duyguların bestecileri oldular…
Gelecek, gelecekti. Ve çözüm onun peşine takılmaktı. Bulaş oldular, yayıldılar. Barikatlar aşıldı. Dünyanın hikâyesine yeni bir hikâye eklendi; kendi sesleri, kendi dilleriyle. Değişmez denilen coğrafyanın kaderini kıran bir yol; insanlı, ağaçlı, çiçekli… Tanrısız, kuralsız, vatansız. Sözler, resimler, çizgiler. Emoji ve giflerle süslenen dijital iletiler. Seçmediği hayatı yırtarak denenmişi denemeyen, onurlu ve yaratıcı ‘kendini bilmezler’. Var olmanın büyük coşkusunda başka bir mekân. Yeni bir yolculuk
Ve O yüzden;
“Değişmiyorsun” demiştim sana… Geri alıyorum sözümü.
(1) Füruğ Ferruhzad/Rüzgâr Bizi Götürecek s.208
(2) Bir Delinin Güncesi/Aslı Erdoğan s.77
- Şafaklarda Tutuklu - 8 Ağustos 2025
- Çağırdım - 27 Ocak 2025
- Düşmeyen Ses - 21 Ocak 2024