Gediz Nehrindeki Ağır Metaller ve diğer Kirlilik Verileri

Gediz Havzası için Çevre ve şehircilik Bakanlığı 2015 yılında yayınladığı “Gediz Havzası Kirlilik Önleme Eylem Planı” toplam 75 sayfadan oluşmaktadır. Bu belgede özet çıkararak Gediz havzasındaki kirliliği anlatmaya çalışacağız. Bu belgede Gediz Irmak suyu genelde VI. Kalite su sınıfındadır VI. Sınıf su ise tarımda kullanılmaması gereken sudur. Çünkü ağır metal yüklü olan bu su ile yapılan sulamalarda sulanan sebze ve meyveye de bu ağır metaller sirayet etmektedir. Bunu tüketen insanlarda ise uzun vadede birçok hastalığın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. En başta da Kanser hastalığının açığa çıktığı görülmüştür. Burada fazla yoruma gerek kalmayacak. Çünkü belge gerekli açıklamayı bize sunuyor. Sorun bizim bunu çevremize doğru anlatabilmemizden geçecektir.

Bu yayında birçok bölümü aynen aşağıya aktararak açıklık getirmeye çalışacağım.

“Gediz Irmağı Havzasında Kütahya, Uşak, Manisa ve İzmir İlleri bulunmaktadır. Kütahya’nın 3, Manisa’nın 15 ve İzmir ilinin 3 ilçesi havza sınırları içerisinde yer almaktadır. Gediz Nehri 275 km uzunluğundadır. Gediz Nehri’nin 175 km’si Manisa ili, 40 km’si Kütahya ili, 25 km’si Uşak ili, 35 km’si ise İzmir ili topraklarında bulunmaktadır.” Kısaca Gediz ırmağı ve havzası yukarıdaki illeri kapsamaktadır.

Gediz Irmağı alanını genel olarak Gediz Havzası olarak adlandırılır. Havza 1.703.394 ha alana sahiptir. Havzanın % 50’si tarım alanı, % 5.6’sı sebze alanları, % 10’u Zeytinlikler, % 16’sı ise Üzüm bağlarında oluşuyor.

Havzada 12 adet büyük OSB bulunmaktadır. Günlük 278bin metreküp atık su havzaya deşarj edilmektedir. Bunun 158bin metreküpü evsel atıklardan, 120 bin metreküpü ise endüstriyel atıklardan kaynaklıdır.  Gediz deki ağır metal kirlilik aşağıdaki gibidir:

“Gediz Havzası genelinde noktasal TN (Toplam Azot) yükünü %70 oranla kentsel kaynaklı kirleticiler oluşturmaktadır. Kentsel Kaynaklı kirleticilerin ardından endüstriyel kaynaklı kirleticiler (%28) ve katı atık sızıntı suları (%2) gelmektedir

Gediz Havzası’nda noktasal TP (Toplam Fosfor) yükünün %82.5’ini kentsel kaynaklı kirleticiler oluşturmaktadır. Geri kalan yükün %17.4’ünü endüstriyel kaynaklı kirleticiler oluştururken, %0.1’ini katı atık sızıntı sularından kaynaklanmaktadır

Organik kirliliği temsil eden KOİ (Kimyasal Oksijen İhtiyacı) yükünün geldiği kaynakların dağılımına bakıldığında kirletici yüklerin %50 oranla kentsel, %49.4 oranla endüstriyel kirletici kaynaklardan geldiği görülmektedir. Katı atık sızıntı suları toplam KOİ yükünün %0.6’ini oluşturmaktadır

Gediz Havzası genelinde hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklanan yayılı TN yükü 3,150 ton/yıl, TP yükü ise 272 ton/yıl değerlerindedir.”

Gediz ırmağındaki su tüm mevsimlerde IV. Sınıf su olarak akmaktadır. Bu sürede ırmakta tespit edilen ağır metallerde aşağıdaki gibir. Bunlar Resmi verilerdir: “ 2013 yılı ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış dönemi su kalite sonuçları değerlendirildiğinde; pek çok parametrede (iletkenlik, SO4, NH4-N, TP, TÇM, Na, KOİ, TKN, Pb, As, Cu, Toplam krom, Co, Ni, F, Zn, Fe, Mn, B, Ba, renk gibi) kışın ve sonbaharda daha yüksek değerler ölçülmüştür.”

 Özellikle ağır metal miktarının yüksek olması endüstriyel kaynaklı atıkların taşınması veya tarımda  kullanılan gübre ve pestisitleri işaret etmektedir. Yaz boyu kullanılan ilaç gübre ve sanayi atıklarının rastgele ortama atılmasından kaynaklı sonbahar mevsiminde yağışların artması ile beraber nehre daha fazla organik ve inorganik yük karışımını arttırmaktadır. Özellikle yağışların artmasıyla NH4-N artabilmektedir. Yine aynı yazıda şunlar aynen aktarılmaktadır:

“Havzanın geneline bakıldığında Gediz Nehri IV. Sınıf su kalitesinde olduğundan, buradan temin edilen suyun sulama suyu olarak kullanılması sonucunda hem yetiştirilen ürünlerin kalitesi ve veriminin hem de uzun vadede toprak kalitesinin düşebileceği ve tarımı olumsuz etkileyebileceği düşünülmektedir.

Bu kapsamda, Gediz Nehri havzasında yaşayan insanların ve çevre sağlığının korunması ve ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla, havzada kirliliğin önlenmesi ve su kalitesinin iyileştirilmesi için ilgili tüm kurum ve kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları kapsamında gerekli tüm çalışmaları işbirliği ve koordinasyon içerisinde yapmaları önem arz etmektedir.” Bu iyileştirmenin sağlanabilmesi ise sadece 330 milyon lira ödenek gerekiyormuş. Bu ise üç aşamada yapılacak bir çalışma olarak gösterilmiştir. Kısa vade 2015-2017 yıllarını, Orta vade 2018-2020 yıllarını, Uzun vade ise 2021-2023 yıllarını kapsıyor. Bu sürede yapılacak çalışmalarla Gediz ırmağındaki su kalitesinde iyileşme sağlanabilineceğini ifade etmektedirler.

Ve son olarak ta sorun şöyle bağlanmaktadır:

“Havzadaki nüfus artışı, gün geçtikçe artmakta olan endüstriyel faaliyetler ve geniş tarım alanlarında yapılan tarımsal üretim noktasal ve yayılı kaynaklı kirliliğin artmasına neden olmaktadır. Gediz Nehri ve yan kollarından temin edilen suyun sulama suyu olarak kullanılması ile hem yetiştirilen ürünlerin kalitesinin ve veriminin, hem de uzun vadede toprak kalitesinin düşebileceği ve tarımın olumsuz etkilenebileceği düşünülmektedir.” Denilerek işin ciddiyetine işaret edilmiştir. Ancak o günden bu güne pek bir şeylerin değiştiği görülmemektedir. Hatta durum daha da ağılaşmaktadır. Bir tarafta jeotermal çalışmaları, bir tarafta Murat dağındaki madden çalışmalarının hamleleri ve artan sanayi yükü ile tarımsal alandaki gübre ve pestsitlerdeki artış nehri daha da kirletmiştir. Pestisit kullanımı son 4 yılda % 51 artış gösterdiği ayrı bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Bu kirlilik ile üretilen sebze ve meyvelerin bağışıklığımızı güçlendirmesini bekleyemeyiz. Hele bu pandemi günlerinde artan oranda bu ürünlerin tüketilmesi belki de aksi yönde etki yaratacağı ihtimali de düşünmek zorundayız. Resmi verilerde de bu ürünlerin kalite düşüklüğü belirtilmektedir. Ayrıca bu kadar kirli bir suyla sulanan sebze ve meyvelerin ağır metalsiz olması ise beklenmemelidir. Gediz ırmağının Türkiye’nin 2. En kirli ırmağı olduğu, Büyükmenderes Irmağının 3. En kirli Irmağı olduğu bilinirken, Mendereste yapılan analizlerde havzada yetişen birçok üründe ağır metal tespitleri ta 2008 yılında yapılmıştı. Gediz havzasında bu daha fazla olasılık dahilindedir. Yetkililerin belirledikleri tedbirleri en kısa zamanda alarak toplum sağlığına öncelik vermelidirler. İnsan yaşamı ve sağlığı en önde tutulmalı, yaşadığımız bu zor günlerde bu daha da büyük önem kazanmaktadır. Su Havzalarının tam korunması ve daha sağlıklı sulara kavuşulması için her tür çalışma ivedilikle yapılmalıdır. Yoksa temiz suda yoksun kalmamız kaçınılmazdır…