Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2024 Aralık ayındaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini 250 baz puan indirerek %50’den %47,5’e düşürdü. Şubat 2023’ten bu yana ilk kez faiz indirimi kararı alan Merkez Bankası, yıllardır devam eden yüksek faiz politikasından kısmi bir geri adım atmış oldu. Ancak bu adım, ekonomik krizin derinleştiği bir dönemde alınan, sorunların kökenine inmekten uzak bir karar olarak değerlendirilebilir.
Yüksek Faiz ve Ekonomik Gerçekler
2024 yılı boyunca %50 gibi rekor seviyelerde sabit tutulan faiz oranı, özellikle borçlanma maliyetlerini artırarak ekonomik aktiviteyi yavaşlattı ve büyüme hedeflerini olumsuz etkiledi. Aynı dönemde, enflasyon artışını kontrol etme amacı taşıyan bu yüksek faiz politikası, temel ekonomik sorunları çözmekte yetersiz kaldı. Türkiye, Ağustos 2024 itibarıyla dünyanın en yüksek ikinci faiz oranına sahip ülke konumundayken, ekonomik göstergeler olumlu bir dönüş sinyali vermek yerine daha da kötüleşti.
Merkez Bankası’nın Şubat 2023’te faizleri artırmaya başlaması, o dönemde hızla yükselen enflasyonu kontrol altına almak için atılmış bir adımdı. Ancak Aralık 2024’e kadar geçen süre zarfında, bu politika halkın alım gücünü düşürmüş, üretim maliyetlerini artırmış ve iş dünyasını olumsuz etkilemiştir. Faiz indirim kararı bu bağlamda olumlu bir adım gibi görünse de, yapısal sorunlara çözüm sunmayan bu hamle, Türkiye ekonomisinin sürdürülemez bir döngüde olduğunun bir göstergesi olarak yorumlanabilir.
Türkiye ve Dünyadan Örnekler
Türkiye’nin %47,5 ile dünyanın en yüksek ikinci faiz oranına sahip olması, ekonomik politikaların etkinliğine dair ciddi bir sorgulama gerektiriyor. Venezuela’nın ardından gelen Türkiye, Gana ve Malavi gibi düşük gelirli ülkelerin bile üzerinde bir faiz oranı ile dikkat çekiyor. Ancak bu yüksek faiz oranları dahi ne sermaye girişlerini artırmayı başarmış ne de enflasyon beklentilerini kalıcı olarak iyileştirmiştir.
Ekonomistler, Türkiye’nin temel sorunlarının yalnızca faiz oranlarıyla çözülemeyeceği konusunda hemfikir. Kurumsal bağımsızlık eksikliği, düşük üretkenlik, ithalata bağımlılık ve kronik cari açık gibi yapısal sorunlar çözülmediği sürece, faiz indirimlerinin veya artırımlarının ekonomi üzerindeki etkileri sınırlı olacaktır. Üstelik, sık sık değişen para politikası ve alınan öngörülemez kararlar, piyasa aktörlerinin güvenini daha da zedelemektedir.
Kosmetik Çözümden Öteye Geçmeyen Bir Karar
Merkez Bankası’nın Aralık 2024 faiz indirimi, piyasalara bir miktar rahatlama getirebilir ancak bu karar, ekonomik dengeleri kalıcı bir şekilde iyileştirmekten uzak bir adımdır. Enflasyonun yüksek, halkın alım gücünün düşük olduğu, işsizlik oranlarının arttığı bir ortamda, bu tür yüzeysel çözümler halkın yaşadığı ekonomik sıkıntıları hafifletmeye yetmeyecektir. Türkiye ekonomisi, kısa vadeli kararların ötesine geçerek yapısal reformlara ve uzun vadeli planlamalara ihtiyaç duymaktadır. Bu doğrultuda, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının sağlanması ve siyasi baskılardan arındırılması da kritik bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır.
- Türkiye’nin Dış Borç Tablosu: Ekonomik Bağımlılık ve Anti-Emperyalizmin Çıkmazı - 27 Aralık 2024
- Merkez Bankası Faiz İndirimi: Geç Kalmış Bir Adım mı? - 26 Aralık 2024
- Türkiye’de Vergi Adaletsizliği: İşçiye Yük, Patrondan Muafiyet - 16 Aralık 2024