Kayyumların Seçici Adaleti: Aziz İhsan Aktaş Dosyası ve Görmezden Gelinen Ortaklıklar

Türkiye’de “hukukun üstünlüğü” söylemi, son yıllarda en fazla tekrarlanan ama en az karşılığı olan cümlelerden biri. Son örnek, CHP’li belediyelere dönük operasyonların baş aktörü olarak tanınan Aziz İhsan Aktaş’ın şirketlerine atanan kayyumlar. Kâğıt üzerinde yargının “tarafsız” müdahalesi gibi görünen bu karar, uygulamada bambaşka bir tablo ortaya koyuyor: Küçük ve orta ölçekli, hatta konkordato ilan etmiş şirketlere kayyum atanırken; Cengiz ailesiyle ortak yürütülen devasa enerji ve akaryakıt şirketlerine dokunulmadı.

Kim Korunuyor, Kim Harcanıyor?

Toplam 23 şirketten 16’sına kayyum atandı. Ama geri kalan yedi şirket, Aziz İhsan Aktaş’ın servetini büyüten asıl damarları temsil ediyor: enerji, akaryakıt, denizcilik ve stratejik yatırımlar. İldeniz Organizasyon’dan Sanart Restorasyon’a kadar sevgili ve akrabalar üzerinden yürütülen şirketler, nedense “riskli” görülmedi. Dahası, Avrupa’nın en büyük akaryakıt istasyonu ve Perla Denizcilik gibi devler kayyumdan muaf tutuldu.

Burada akla gelen ilk soru şu: Eğer Aktaş “suç örgütü lideri” iddiasıyla yargılanıyorsa, neden gelir getirici ve stratejik şirketler güvence altına alınmadı? Neden yalnızca ekonomik ağırlığı düşük, kamusal etkisi sınırlı olan şirketlere kayyum atandı?

Cengiz Bağlantısı: Dokunulmazlık Zırhı mı?

Yanıt, şirket ortaklık yapılarında gizli. Nurettin ve Alaattin Cengiz’in isimleri Yamakoğlu İnşaat ve Perla Denizcilik üzerinden Aktaş’ın ağında yer alıyor. İktidara yakınlığı ve aldığı milyarlarca liralık kamu ihaleleriyle bilinen Cengiz Holding’in, Aktaş’ın kritik şirketlerinde doğrudan ortak olduğu görülüyor.

Bu noktada tablo daha da netleşiyor: Kayyumlar yalnızca Aktaş’ın “yalnız başına” yürüttüğü ya da zayıf şirketlere atanırken, iktidara yakın sermaye gruplarıyla ortak olunan şirketler adeta koruma altına alınıyor. Hukukun süzgeci, nedense Cengiz ailesinin olduğu yerlerde deliniyor.

Adaletin Seçiciliği ve Suskunluk

Türkiye’de yargının “seçici işleyişi” yeni değil. Ama bu dosya, suskunluğun ve görmezden gelmenin boyutlarını yeniden gösteriyor. Aziz İhsan Aktaş, sigara kaçakçılığından akaryakıt tekeline, deniz taşımacılığından eğitim sektörüne kadar uzanan bir imparatorluğu nasıl kurdu? Hangi sermaye kaynaklarıyla büyüdü? Ve en kritik soru: Devletin en üst düzeyindeki isimler, bu büyümeye göz mü yumdu, yoksa doğrudan yönlendirdi mi?

CHP’li Bakırlıoğlu’nun Can Holdig için söylediği sözleri hâlâ kulaklarda: “Bu insanlar şayet bu kadar büyüdülerse mutlaka devletle olan bu yakın ilişkilerinden büyümüşlerdir.”

Bir Garabet Tablosu

Bugün yaşanan, sadece bir iş insanının yargı süreci değil. Bu dosya, Türkiye’de hukuk düzeninin kimler için işlediğini, kimler için işlemediğini gözler önüne seriyor. Sevgili ve akrabaların üzerine kurulmuş küçük şirketler ile iktidara yakın dev sermaye ortaklıklarının aynı anda “suç ağının parçası” olabileceği bir tabloda, yalnızca güçsüz görünenlere kayyum atanması, sistemin çarpıklığını açığa çıkarıyor.

Ortada bir “hukuki süreç” değil, siyasi ve ekonomik çıkarların gölgesinde yürüyen bir operasyon var. Yargı, yine güçlü olanı değil, yalnızca güçsüz bırakılanı cezalandırıyor.