Bu insan canlısı nasıl bir varlıktır böyle; her düşüncesinin altında başka bir düşünce, her davranışının altında başka bir davranış, her katmanının altında başka bir katman bulunduruyor. Aklın, daha sonra da kültürün ona oynadığı bir oyun olmalı bu. Bütün bunların sebebi, her görünenin ötesindeki başka bir gerçeğe işaret eden ve insanın bir türlü doyuramadığı açlık hissidir.
Açlık eksikliktir; eksiklik kurucudur.
Anlaşılabileceği gibi, sadece besin anlamında bir açlıktan bahsetmiyorum – o da var tabii- ama insanın türlü türlü açlığı vardır. Birini doyurduğunda, diğeri/diğerleri açlığını sürdürebiliyor. Mesela bilgi açlığı, öğrenme açlığı, sosyalleşme açlığı, cinsellik açlığı… Ayrıca da kişinin kendine göre –özel ilgi alanı olarak- bir açlık türü icat etmesi çok mümkündür. Bu anlamdaki açlık bir sağlık işaretidir; acıkmamak bir hastalık belirtisi olmalı. Yeter ki insanın açlığını doyurabilme yeteneği elinden alınmasın, o yeteneğinden yoksun kalmasın, kısacası açlığa mahkûm olmasın…
“Günah”, “Suç” gibi bazı tutumlar açlıktan kaynaklandığı gibi, erdem, etik, mutluluk gibi bazı kavramlar da açlık kökenlidir. Zira, ben iyiye, güzele yönelik bir açlık türü olduğunu biliyorum.
Açlık, doğruluk kadar yanlışlığı da besler. Açlık ilk öğretmenimiz, gizli olanı açıkça gösteren, insanı insanla barıştıran, insanı insanla savaştırandır. Bilgimizin tümü, o haşmetli yapıt olan insan açlığının ürünüdür. Psikanalizin babası, tüm bilimin anasıdır. Açlığın talihsizliği şudur ki, insan onu zaman zaman şişirir, abartır, kıyamet işte o zaman kopar. Kimine çok iddialı gelebilir ama şunu söylemek zorundayım: açlık bir “ bilirkişidir”. Tüm varlığımızı, varlığımızın maddi manevi tüm ihtiyaçlarını ondan iyi bilen biri yoktur.
Açlık eksikliktir; eksiklik kurucudur.
Açlık genellikle halk arasında düzen-dışı, düzen bozan bir insan-canlı durumunu çağrıştırır. Ancak bu çok yanlış bir algıdır. Ne var ki şu an var olan –beğenin, beğenmeyin- düzen açlığın ürünüdür. Açlık düzen dışı, düzen bozan değil, tam tersine düzen kuran unsurdur. Bu nedenle yaşantımız boyunca açlıkla sarmaş-dolaş yatmaya mecburuz. Uygarlığın biçimi ve oluş şekliyle birlikte, bazı açlık türleri önemini yitirirken, bazı yeni açlık türleri zuhur etmektedir. Cep telefonu, İnternet, facebook bunlardan bazılarıdır.
Açlık bazen besinde, bazen inançta, bazen ideolojide, bazen yaşam tarzında, bazen de tensel temasta karşılığını arar. Söz konusu his, çoğu zaman değişik kılıklarda, beklenmedik, umulmadık içerikleri, “ambalajını” hiç de yansıtmayan bir biçimde kendini var eder. Pek çok açlık biçimi diğer insanların karşısına kılık değiştirmiş olarak çıkar. Ancak ne var ki, açlığın üzerindeki kıyafet, gerçeğin anlaşılması değil, gizlenmesi işlevini yerine getirir genellikle. Bu tutumun altında yatan sır, gerçeği gizlemek, kolay anlaşılmasını engellemektir.
Açlık eksikliktir; eksiklik kurucudur.
Bazen öyle açlık türleri vardır ki, açlığı çeken bile onun nereden kaynaklandığını bilemeyebilir. Bu açlık türünün başlıca özelliği ve niteliği açlığı çekenin bilmediği, bilemeyeceği bir yerde bulunmasıdır. İşte bu açlık türü, kişinin nevrozlara gark olmasının sebebidir.
İnsanın yaşama sürecinde açlığını yönetmesi ( yönetebilir mi gerçekten) onu bir çeşit sanatçı yapar. Yaşam sanatçısı yani… Ama aynı zamanda o, hem heykeltıraş, hem mermerdir; hem doktor hem hastadır. Bir insanı özel kılan bu türden bir açlığa kendi özel potansiyelini gerçekleştirebilmesidir. Kişinin açlığa karşı kültürel kalıplarla yanıt vermesi onu sıradanlaştırır. Anlaşılacağı gibi, insan sadece ekmekle yaşayamıyor. Ona din, inanç, ideoloji ve ahlak gerek! Bütün bu suni ihtiyaçlarını doyurmak kişi için zaman zaman ekmekten dahi önemli hale gelmektedir. Bu noktada şunu söylemeden geçemeyeceğim: insanlar bu değerleri kullanarak daha adil bir toplum kurmak istiyorsa bu hiç iyi bir fikir değil, çünkü o değerlerden çok az yardım alacak; bu kesin.
Ayrıca özellikle cinsellik konusunda toplum yanılıyor; yanıldığı için de açlık hissini bastırmak, görünür olmasını engellemek erdem sayılıyor. Kaldı ki cinsellik insanın en hayati açlık mevzularından biridir. İnsan toplumunun, kuruluşunda ve gelişmesinde bu kadar önemli bir hissi tehlikeli görmesi, uygarlığımızın seviyesini göstermesi açısında önemli bir örnektir. Kaldı ki insan varlığının devamını sağlayan böylesi bir açlık hissini yadsıyan toplum, bu tutumunu meşrulaştırmak için söz konusu açlığı, ahlaki bakımdan ayıp, estetik açıdan çirkin buluyor.
Şurası benim açımdan bir gerçektir ki, her açlık bir hazza yatırımdır; cinsellik de öyle.
Açlık kendine pek güvenen ustadır bir bakıma! Kendine güveni inatçılığının eseri olsa gerek. Biliyorum ki açlığın sesi inatçıdır; kendisini duyuruncaya/ dinletinceye kadar susmaz. O bazen görmezden gelinir, yolundan geri çevrilmeye çalışılır ama günün sonunda mutlaka kazanır.
Nihayetinde, açlık eksikliktir; eksiklik kurucudur.
- Açlığın Felsefesi - 20 Eylül 2025
- Her Türlü Çağrılmanın Hali: Açlık - 26 Ağustos 2025
- Olay Yeri, Girilmez - 8 Ağustos 2025