Suriye’nin Geleceği: Mezhepsel Gerilimler ve HTŞ’nin Gölgesi

Suriye, yıllardır süren iç savaşın yıkıcı etkilerini hâlâ derinden yaşıyor. Ancak artık savaştan öte, mezhepsel ve etnik çatışmalar, ülkenin geleceğini tehdit eden başlıca unsurlar arasında yer alıyor. Halep’te bir Alevi türbesine yapılan korkunç saldırının ardından gelen protestolar ve Humus’ta HTŞ’nin sert müdahalesi, mezhepsel ayrışmanın ne denli derinleştiğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Bu olaylar, sadece birer münferit gerilim olarak değerlendirilemez. Aksine, bu tür gelişmeler, Suriye’nin savaş sonrası yeniden inşa sürecini baltalayan daha büyük bir dinamiğin parçası. Devrik Esad rejiminin kalıntılarıyla halen etkin olan HTŞ yönetimi arasındaki çekişmeler, yalnızca siyasi bir mücadele değil; aynı zamanda toplumsal bir yarılma sürecine işaret ediyor.

HTŞ’nin Yükselişi ve Mezhepsel Ayrışma

Heyet Tahrir Şam (HTŞ), El Kaide bağlantılı geçmişiyle sadece bölgesel değil, uluslararası arenada da tartışmalı bir yapı. 2017’de radikal İslamcı Nusra Cephesi’nden ayrılan HTŞ, ideolojik olarak daha pragmatik bir çizgiye kaydığını iddia etse de, bölgede insan hakları ihlalleri ve azınlıklara yönelik şiddetle anılıyor.

HTŞ’nin Suriye’nin bazı bölgelerinde hâkimiyet kurması, mezhepsel hassasiyetleri daha da körükledi. Özellikle Alevi ve Şii topluluklar, HTŞ yönetimi altında hayatta kalma mücadelesi verirken, bu topluluklara yönelik saldırılar, ülkedeki mezhepsel fay hatlarını derinleştiriyor. Halep’teki türbe saldırısı, bu gerilimin sadece bir yansıması. Türbenin ateşe verilmesi ve görevli kişilere yapılan vahşet, mezhepsel nefretin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.

HTŞ’nin kontrolündeki bölgelerde uygulanan sert politikalar, yalnızca mezhep temelli ayrışmayı artırmakla kalmıyor, aynı zamanda Suriye’nin siyasi birliğini de tehdit ediyor. Bugün, mezhepsel kutuplaşma ve toplumsal parçalanma, ülkedeki en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Uluslararası Toplumun Rolü ve Tehlikeli Sessizlik

Uluslararası toplum, Suriye’nin içinde bulunduğu bu çalkantılı süreçte büyük ölçüde sessiz kalıyor. Batılı ülkelerin terörle mücadele çerçevesinde HTŞ’yi eleştirmesine rağmen, sahada bu örgütü dengeleyecek bir strateji geliştirilmedi. Özellikle ABD ve müttefiklerinin Esad rejimine karşı HTŞ’ye göz yumması, Suriye’deki mezhepsel şiddetin daha da tırmanmasına neden oldu.

Bunun yanı sıra, Türkiye gibi komşu ülkelerin de HTŞ ile karmaşık ilişkileri bulunuyor. Ankara, HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlasa da, özellikle İdlib’deki operasyonlar sırasında bu grupla dolaylı bir etkileşim içinde olduğu iddiaları sıkça gündeme geldi. Bu durum, Suriye’deki istikrar arayışını daha da karmaşık hale getiriyor.

Suriye’nin Geleceği ve Toplumsal Barış

Suriye’nin geleceği, mezhepsel gerilimlerin nasıl yönetileceğine ve bu tür çatışmaların nasıl sona erdirileceğine bağlı. Ancak mevcut durumda, ülkede herhangi bir barış ve uzlaşma süreci başlatılabilmiş değil. Bunun yerine, HTŞ gibi gruplar mezhepsel kimlikleri birer araç olarak kullanarak iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Eğer Suriye’de bir barış ve yeniden yapılanma süreci başlatılacaksa, uluslararası toplumun ve bölgesel aktörlerin öncelikle mezhepsel kutuplaşmayı ele alması gerekiyor. Bu, sadece HTŞ gibi radikal gruplarla mücadeleyi değil, aynı zamanda azınlık haklarının korunmasını ve mezhepler arası diyalog mekanizmalarının kurulmasını da kapsamalı.

Ancak şu anki tablo, Suriye’nin geleceği için umut vermekten uzak. Mezhepsel şiddetin tırmanması, sadece bölgesel istikrarı değil, aynı zamanda küresel güvenliği de tehdit ediyor. Bu nedenle, Suriye’nin geleceği, sadece bölgedeki güçlerin değil, tüm dünyanın sorumluluğu altında şekillenecek.