Teknofaşizm ve Geç Kapitalizmin Yapay Zeka Aşaması

Kasım 2022’de ChatGPT 3.5’in piyasaya sürülmesiyle başlayan yapay zeka (AI) furyası, son iki yılda teknoloji devlerinin stratejilerini yeniden şekillendirmesine neden oldu. Microsoft (OpenAI’nin sahibi), Meta (Llama modeli), Amazon (AWS altyapısı) ve Google (Gemini projesi), yapay zeka alanında önemli hamleler yaparak bu yarışta öne çıktı. Ancak, üretken yapay zekanın pratik faydası hala belirsizliğini koruyor. Şirketler, net bir iş planı olmadan milyarlarca doları bilgi işlem gücüne, çiplere ve enerji yoğun veri merkezlerine yatırıyor. Bu durum, yapay zekanın gerçekte ne kadar değer ürettiği sorusunu gündeme getiriyor.

Politik iktisatçı Nick Srnicek, “Yapay zeka hangi değeri üretiyor?” diye sorarak, bu teknolojinin kanseri çözme, üretkenliği artırma ve milyonlarca işi ortadan kaldırma iddialarını sorguluyor. Medya, yapay zekayı hem korku hem de umut kaynağı olarak sunarken, teknolojik ilerlemenin kaçınılmaz olduğu ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir anlatı yarattı. Ancak, Mart 2025 itibarıyla yapay zeka ortamı daha yerleşik bir hal aldı ve Büyük Teknoloji şirketleri, Trump’ın 2025 Projesi’ne ideolojik uyum sağlayarak teknolojiyi depolitize etme çabası içinde.

Teknofaşizmin Yükselişi: Yapay Zeka ve Güç İlişkileri

Teknofaşizm, teknolojinin toplumdaki rolünü ve gücünü sorgulama sorumluluğundan vazgeçmeyi ifade ediyor. Bu, mevcut durumu sorgulamadan kabul eden bir kadercilik biçimidir. Teknoloji oligarkları, teknolojinin durdurulamaz bir güç olarak imajından beslenerek sembolik güçlerini pekiştiriyor. Elon Musk ve Donald Trump gibi figürler, yapay zekayı otoriter bir yönetim aracı olarak kullanarak, teknolojik ilerlemeyi demokratik süreçlerden bağımsız hale getirmeyi hedefliyor.

Musk’ın ABD Dijital Hizmetlerini yeniden düzenlemekle görevli Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE), federal yönetimin kontrolünü hızla ele geçirdi. Musk, yapay zekanın varoluşsal tehdidine karşı uyarıda bulunurken, aynı zamanda işten çıkarmaları belirlemek için yeni bir yapay zeka sistemi tasarlıyor. Bu çelişki, teknofaşizmin özünü ortaya koyuyor: düzenlemelerin inovasyonu engellediği inancı ve kurumsal çıkarların önceliği.

Teknofaşizmin Özü: Düzenlemelerin İnkarı ve Otoriter Yönetim

Teknofaşizm, düzenlemelerin insanların, doğanın ve çevrenin sömürülmesini önlediği inancına dayanıyor. Musk’ın “Düzenlemeler varsayılan olarak ortadan kaldırılmalıdır” ifadesi, devlet müdahalesine karşı nefreti yansıtıyor. Bu zihniyet, düzenlemeleri inovasyonun önündeki engeller olarak görüyor ve otokratik bir yönetim modelini destekliyor. Musk, halktan, bakım ve sorumlu teknoloji çalışanları yerine kodlayıcılara ve yapımcılara değer veren bir zihniyeti benimsemelerini istiyor. Bu, demokratik değerlerin inkarı ve güç gaspı anlamına geliyor.

Teknofaşizm, inovasyon merkezli bir tarih anlatısını teşvik ederek iktidarı ele geçiriyor. Bu tarih, Batılı olmayan, zengin olmayan ve beyaz olmayan teknolojilerin katkılarını görmezden geliyor. Teknofaşistler, Allende’nin 1970’lerdeki Cybersyn projesinde öngörüldüğü gibi kolektif iyilik için değil, fosil yakıt ve teknoloji hissedarlarının çıkarları için hükümeti otomatikleştirmeyi hedefliyor.

Kritik Altyapının Ele Geçirilmesi: Big Tech’in Stratejik Hamleleri

Silikon Vadisi, ABD federal devletiyle birleşerek doğrudan siyasi güç kullanma peşinde. Politik iktisatçı Cédric Durand’a göre, Büyük Teknoloji şirketleri sadece maliyetleri düşürmeyi veya talebi karşılamayı değil, bireyleri, işletmeleri ve kurumları bağımlı hale getiren bir dinamik yaratmayı amaçlıyor. Bu, Big Tech’in sunduğu hizmetlerin toplumun bağlı olduğu kritik altyapılar haline gelmesiyle mümkün oluyor.

Musk’ın devlet eylemini otomatikleştirme projesi, nihai hedef olan devleti ele geçirmek için bir araç. OpenAI, Gemini veya Grok gibi yapay zeka sistemleri, ABD “derin devleti” için çalışıyor. Bu, liberteryenlerin devlete bağımlılığıyla çelişen bir durum. Örneğin, OpenAI, telif hakkı yasalarını ihlal etmeden ChatGPT’yi eğitemeyeceğini açıkça belirtiyor.

Teknofaşizmin Fiziksel ve İnce Boyutları

Teknofaşizm, sadece otoriter yönetim ve şiddetle sınırlı değil. Medya altyapısında zorbalığın, ayrımcılığın ve algoritmik zararın meşrulaştırılmasına yol açan bir dönüşüm yaşanıyor. Musk, Twitter’ı bir eğitim alanı olarak kullanarak, benzer bir stratejiyi ABD yönetiminde uygulamayı planlıyor. Bu, işyerinde zorbalık ve “koşuşturma” kültürünü yaygınlaştırıyor.

Önümüzdeki haftalarda ve aylarda, demokratik kurumlar için bir stres testi görevi görecek yasal savaşlar ortaya çıkacak. Statükoyu savunmanın ötesinde, somut ve arzu edilen alternatifler sunan ittifakların yeniden inşa edilmesi gerekiyor.

Teknofaşizme Karşı Demokratik Direniş

Teknofaşizm, yapay zeka ve teknolojik ilerleme adı altında otoriter bir yönetim modelini dayatıyor. Elon Musk ve Donald Trump gibi figürler, teknolojinin demokratik süreçlerden bağımsız hale getirilmesini hedefliyor. Ancak, bu sürece karşı direniş, sadece mevcut durumu savunmakla kalmayıp, alternatif bir gelecek vizyonu sunmayı da gerektiriyor. Demokratik değerlerin korunması ve teknolojinin toplumsal fayda için kullanılması, teknofaşizme karşı mücadelenin temelini oluşturuyor.


Benoit Dillet,
Bath Üniversitesi’nde (İngiltere) Siyaset Bilimi alanında Kıdemli Öğretim Görevlisidir. The Political Space of Art (T. Puri ile birlikte, 2016) kitabının yazarı ve Bernard Stiegler’in Philosophising by Accident (2017) adlı kitabının çevirmenidir. Çalışmaları, teknolojinin politik teorisi, etki teorisi ve gelecekteki iklim tahayyülleri üzerine odaklanmaktadır.