Bilim ve Emperyalizm: Barış İşçileri Olarak Bilim İnsanları

Archishman Raju‘nun kaleme aldığı Science and Imperialism: Scientists as Workers for Peace (Bilim ve Emperyalizm: Barış İşçileri Olarak Bilim İnsanları) makalede, Soğuk Savaş döneminde bilimin rolüne ilişkin iki farklı bakış açısının nasıl geliştiği ele alınıyor.

Birinci bakış açısına göre, bilim siyasi, ideolojik ve felsefi etkilerden uzak objektif ve ilgisiz bir faaliyettir. Bilim insanları araştırma konularını bireysel olarak belirlerler ve bilimin amacı ve savaşta kullanımı onlar için sorun oluşturmaz. İkinci bakış açısına göre ise, bilim insanlarının ahlaki bir sorumluluğu vardır ve bilim barışa ve halkların özgürlüğüne nasıl katkıda bulunabileceği konusunda daha geniş bir perspektife sahiptir. Bu ikinci bakış açısı özellikle sömürgecilik karşıtı mücadele için önemlidir. Raju, bu bakış açısının Hindistan’da nasıl hayata geçirildiğini örneklerle anlatıyor.

Raju’nun makalesi, bilimin emperyalizm ve militarizm ile olan ilişkisini sadece teknolojik bir düzeyde değil, aynı zamanda emperyalizm ve militarizmin devam etmesi için bilimin dar bir görüşünün sağladığı ideolojik gerekçeyi kavramak için önemlidir. Raju, bu ideolojik gerekçenin temellerinin Soğuk Savaş sırasında atıldığını iddia ediyor. Raju’ya göre, Soğuk Savaş’ın ana propagandası, bilimi siyasi, ideolojik ve felsefi etkiden uzak objektif ve ilgisiz bir faaliyet olarak tanıtmaktı. Bilim insanlarının görevi, toplumdan etkilenmeden gerçeği aramak için gerçekleri toplamak ve yorumlamaktı. Bu, “özgür” bireysel bilim insanının ahlak ve amaçla ilgilenmediği fikrini ortaya koymak için kurnazca bir yoldu. Bu, emperyalizmin hizmetine bilimi sokmak için onu objektiflik kisvesi altında sunarken öznel ve bireysel bir özgürlük tanımını teşvik ediyordu.

Raju, bu görüşün Batılı egemen sınıfın karşı çıktığı alternatif bir bilim ve özgürlük vizyonunu geliştirirken aynı zamanda ortaya çıktığını hatırlatıyor. Birçok bilim insanı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bilimsel çalışmanın siyasi doğasına ikna olmuştu. Bilimsel Emekçiler Dünya Federasyonu (WFSW) gibi kuruluşlar kurarak bilimin barışa nasıl katkıda bulunabileceği konusunda çalışmalar yaptılar. WFSW’nin kurucularından biri olan Fransız fizikçi Frederic Joliot-Curie, “bilimin insanlığın hizmetinde olması gerektiğini” savundu. WFSW’nin 1946’daki kuruluş bildirisinde şöyle deniyordu:

“Bilimsel emekçilerin sorumluluğu sadece kendi ülkelerine değil, tüm insanlığadır… Bilimsel emekçilerin barışın korunması için çalışması gerektiği açıktır… . Bilimsel emekçiler, bilimin insanlığın yararına kullanılmasını sağlamak için birlikte hareket etmelidir.”

Raju, bu ikinci bilim anlayışının özellikle sömürgecilik karşıtı mücadele için önemli olduğunu vurguluyor. Hindistan örneğinde, bilim insanları bağımsızlık hareketine katılarak ve bilimi halkın kalkınmasına yönelik olarak geliştirerek bu anlayışı hayata geçirdiler. Raju, Hindistan’ın ilk başbakanı olan Jawaharlal Nehru’nun bilime verdiği önemi ve bilimin Hindistan’ın sosyal ve ekonomik sorunlarını çözmede nasıl bir rol oynayabileceğini anlattığını belirtiyor. Nehru, bilimin sadece teknolojik bir araç değil, aynı zamanda insanlığın ilerlemesine katkıda bulunan bir kültür olduğunu savundu. Nehru, bilimin özgürlüğünü sadece bireysel bir hak olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olarak da gördü. Raju, Nehru’nun şöyle yazdığını aktarıyor:

“Bilim insanlarına özgürlük verilmeli, ancak bu özgürlük onların kendi başlarına yaşadıkları anlamına gelmemeli. Onlar toplumun bir parçasıdır ve toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeleri gerekir. Bu ihtiyaçlar sadece maddi değil, aynı zamanda manevi ve kültürel de olabilir.”

Raju, Hindistan’ın bağımsızlığından sonra kurulan kurumların ve projelerin bu vizyonu yansıttığını gösteriyor. Örneğin, Hindistan Atom Enerjisi Komisyonu’nun başkanlığını yapan Homi Bhabha, nükleer enerjinin sadece askeri amaçlar için değil, aynı zamanda tarım, sağlık ve endüstri gibi alanlarda da kullanılmasını savundu. Bhabha, Hindistan’ın nükleer silah geliştirmemesi gerektiğini ve nükleer silahsızlanma için uluslararası işbirliği yapılmasını önerdi. Raju, Bhabha’nın şöyle dediğini aktarıyor:

“Bir ülkenin nükleer silah geliştirmesi, ona güvenlik sağlamaz; aksine onu daha büyük tehlikelere maruz bırakır. Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi için tek yol, tüm ülkelerin nükleer silahlardan vazgeçmesidir.”

Raju’nun makalesi, bilimin rolü üzerine devam eden tartışmaya ışık tutuyor. Raju, bugün de bilimin emperyalizm ve militarizm ile olan ilişkisinin sorgulanması gerektiğini belirtiyor. Raju, dünya düzeninin tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru kaydığı bir dönemde, bilimin barışa ve halkların özgürlüğüne nasıl katkıda bulunabileceği konusunda yeni bir vizyon geliştirmek için Soğuk Savaş dönemindeki ikinci görüşten ilham alınması gerektiğini savunuyor.

Makalenin sonuç bölümünde Raju, bilim insanlarının tarihsel rolünü ve sorumluluğunu vurguluyor. Bilim insanları, emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet eden birer araç olmamalı, aksine bilimin evrensel değerlerini savunmalıdır. Raju, bilim insanlarının savaş karşıtı hareketlere destek vermesi, silahlanma yarışına karşı çıkması, iklim değişikliği ve çevre sorunlarına duyarlı olması gerektiğini belirtiyor. Ayrıca Raju, bilim insanlarının sadece kendi meslektaşlarıyla değil, aynı zamanda işçilerle, köylülerle, kadınlarla ve ezilen halklarla dayanışma içinde olması gerektiğini savunuyor. Raju’ya göre, bilim insanları bu şekilde hem kendi özgürlüklerini hem de toplumun özgürlüğünü koruyabilirler.

Raju’nun makalesi, bilim ve emperyalizm arasındaki ilişkiyi eleştirel bir şekilde analiz ediyor ve bilim insanlarının barış için nasıl mücadele edebileceğine dair önemli öneriler sunuyor. Makale, bilimin toplumsal bir faaliyet olduğunu ve toplumsal sorunlara çözüm üretmek için kullanılması gerektiğini hatırlatıyor. Bilim insanları, emperyalist savaşlara karşı durarak ve toplumun ilerlemesine katkıda bulunarak bilimin gerçek anlamını ortaya koyabilirler.

Kaynak: Science and Imperialism: Scientists as Workers for Peace