Zonguldak, derdini anlatamayan şehir…

Giriş çıkışı yasaklanan 30+1’inci şehir Zonguldak olunca, Ankara’da sık sık “Sizin orası da çok kötüymüş” sözünü, sonunda bir soru işaretiyle duyar oldum.
(Zonguldak’ta, derdimizi memlekete niye anlatamıyoruz, diye tartışılır daha çok; ben, yaşadığınız memleketin bir ilinde olan bitenden bu kadar mı habersizsiniz, diye şaşıyorum bu tarafta. Akrep gibiyiz!)
İşin tarihi, çevresel, siyasal yönünü en iyi bilenler anlatsın, ben bazı fotoğraflar paylaşacağım.

Yakamoz, Zonguldak’ta Ahmet Erdoğan İlköğretim Okulu’nun 96-97 yıllarında yayımlanan okul gazetesiydi. Gazeteden sorumlu öğrenciler, 13-14 yaşındaydık. Başımızda Türkan Öğretmenimiz, arkamızda Temel Öğretmenimiz vardı.
Bugün kendi arşivimde vakit öldürürken bu sayıyı buldum. 13-14 yaşında çocukların çıkardığı okul gazetesinin konu başlıkları:

-Uğur Mumcu gazeteciliği,
-Madencilerin sorunları,
-Karadeniz’in kirliliği-Çevre kirliliği,
-Susurluk kazası,
-Basın özgürlüğü-Laiklik vurgusu,
-Muhakkak Mustafa Kemal.
-Tanıttığımız yazar da; Halikarnas Balıkçısı.

Niye o yaşta başka şeyler değil de bu konularda yazmak istiyorduk?
Yanıtı basit: Zonguldaklıydık.
Çünkü Zonguldak, bu ülkenin, kendi kaderiyle insanının kimliğini en çok şekillendiren şehridir.
On üç yaşında, on dört yaşında da olsan madenciyi duyarsın, madenlerin çalışma şartlarını bilirsin; insanıyla-doğasıyla bir şehrin, ülkenin geri kalanı için, sanayisi için feda edilişini görür, buna tanık olursun. Üstelik bu hep böyle olmuştur.
Böylece en erken yaşta açılır gözün, bilincin sorgular. Önce kendini geliştirmeyi, sonra sese ses katmayı, en sonunda da hesap sormayı ödevler sana şehrin. Yüreğinde duya duya.
Her birimizin hikâyesi, bir parça bundan ibarettir.
Ve hikâye, eskidir.

İyi insanlar, bir şeyler değişsin diye seslerini çıkarır yıllar yılı, çaba harcar.
Emek düşmanı, doğa düşmanı iktidarlar elinde, her şey daha da kötüye gider ama.
Kimse duymaz.
Niye kimse duymaz?

Yıllar yıllar sonra, işte bugünlere gelir düşeriz.
Ailen Zonguldak’tadır, sevdiklerin Zonguldak’tadır, anıların Zonguldak’tadır.
“Ölmek istemiyoruz!” çığlığı gelir uzaktan.
Bir şehrin haykırışıdır.
Sana Ankara’da sorarlar, “Sizin ora da çok kötüymüş, değil mi?”
Bu hep böyle olmuştur.
Elinde bir ortaokul gazetesi, dilinde bir dize:
“Akrep gibisin kardeşim…”
Yine kendi ülkende kendini yabancı hissedersin.
Çocukluğunun mayası, içindeki isyana dönüşür.
Nereye gidersen git, şehrin yine yanı başında, yine yalnızdır.
Duyarsın.
Bu hep böyle olmuştur.

Taylan ÖZBAY
Latest posts by Taylan ÖZBAY (see all)