Anadolu’nun bereketli toprakları, yalnızca uygarlıkların değil, binlerce yıllık üretim kültürünün de tanığı. Tavşanlı Höyük’te ortaya çıkarılan 4000 yıllık nohut kalıntılarıyla Çatalhöyük, Küllüoba ve Topraktepe’de bulunan ekmek örnekleri, Anadolu’nun tarım ve inanç pratiklerine dair benzersiz bir hikâyeyi günümüze taşıyor.
Tarımın Kökleri: Tunç Çağı’ndan Soframıza
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği arkeolojik kazılarda, Anadolu’nun erken üretim ve sofra kültürünü belgeleyen çarpıcı bulgular ortaya çıktı. Kütahya Tavşanlı Höyük’te 4000 yıllık nohut kalıntıları, Tunç Çağı’nın ortalarına tarihlenen bir yerleşim katmanında bulundu. Bu kalıntılar, buğday taneleri, pişmiş toprak kaplar ve gümüş bir saç halkasıyla birlikte gün yüzüne çıkarıldı.
Kazı ekibinden Dr. Doğa Karakaya tarafından yapılan mikroskobik incelemelerde, bu nohutların Anadolu’nun erken dönem tarım kültürüne ait olduğu belirlendi. Nohutun leblebi üretiminin öncülü olarak değerlendirilmesi, tarımsal üretimin yalnızca beslenme değil, kültürel pratiklerle de nasıl iç içe geçtiğini gösteriyor.
Aynı höyükte daha önce, 2022 yılında bulunan 4200 yıllık fındık kalıntıları da dikkat çekmişti. Yapılan analizlerde bu kalıntıların bölgede doğal olarak yetişen Corylus türüne ait olduğu saptanmıştı. Bu bulgular, bölgede tarımın yanı sıra doğadan toplanan ürünlerin de sofralara taşındığını ortaya koyuyor.
Ekmek: Ritüelin ve Bereketin Taşıyıcısı
Anadolu’nun farklı bölgelerinde yapılan kazılar, üretimin sofraya ve inanç ritüellerine nasıl yansıdığını da gözler önüne serdi. Konya Çatalhöyük’te 8600 yıllık mayalanmış ekmek, dünyanın bilinen en eski ekmek örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu buluntu, Neolitik dönemin tarım ve beslenme kültürüne dair somut bir belge niteliğinde.
Eskişehir Küllüoba Höyüğü’nde yaklaşık 5000 yıllık, Karaman Topraktepe (Eirenepolis) Antik Kenti’nde ise 1300 yıllık arpa ekmekleri bulundu. Küllüoba örneği üzerinde yapılan analizlerde, gernik buğdayı ve mercimek kalıntılarına rastlandı. Ekmeklerin yaklaşık 140 derecede pişirildiği, bir parçasının koparıldığı ve ardından bereket ritüeli kapsamında evin arka odasındaki eşik kenarına gömüldüğü tespit edildi.
Bu ritüel, üretim ve inanç sistemlerinin o dönemde birbirinden ayrılamaz bir bütün olduğunu gösteriyor. Ekmek yalnızca bir besin değil; toplumsal hafızayı, inancı ve ritüeli taşıyan bir sembol olarak karşımıza çıkıyor.
Sofra Kültürü: Beslenmeden Kimliğe
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, kazıların yalnızca arkeolojik bir çalışma değil, bir kültür hafızası inşası olduğunu vurguladı:
“Bu buluntular, Anadolu’nun üretim geleneğini, inanç sistemlerini ve sofra kültürünü bir bütün olarak gözler önüne seriyor. Bugün nasıl gastronomide Türkiye konuşuluyorsa, binlerce yıl önce de Anadolu aynı bereketin ve kültürel zenginliğin merkeziydi.”
Bakanlığın sürdürdüğü bilimsel kazı ve koruma çalışmaları, Anadolu’nun üretim kültürünü yalnızca geçmişteki bir olgu olarak değil, bugünün kültürel mirası olarak ele alıyor. Nohut, fındık ve ekmek gibi temel gıdalar; beslenmenin ötesinde inanç, toplumsal örgütlenme ve kimlik inşası süreçlerine de ışık tutuyor.
Bilimsel Altyapı ve Koruma Vizyonu
Buluntular, Türkiye’nin gelişmiş arkeolojik yöntemleri ve koruma politikaları sayesinde insanlık tarihine kazandırıldı. Müzelerde sergilenen örneklerle geçmişle bugün arasında somut bir köprü kuruluyor. Ekmek ve nohut gibi sıradan görünen gıdalar, binlerce yılın kültürel sürekliliğini belgeleyen sessiz tanıklara dönüşüyor.
Arkeolojik kazılar, Anadolu’nun sadece bir tarım coğrafyası değil; aynı zamanda ritüellerin, inanç sistemlerinin ve toplumsal örgütlenmenin şekillendiği bir uygarlık havzası olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
- NHY / ANKA Haber Ajansı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Tavşanlı Höyük Kazı Ekibi, Çatalhöyük, Küllüoba ve Topraktepe arkeolojik saha çalışmaları
- Demirtaş Davasında Hukuk Tartışması Derinleşiyor: “Neden Hemen Şimdi Olmasın?” - 8 Ekim 2025
- Tarih Sofralarda Konuşuyor: 4000 Yıllık Nohut, 8600 Yıllık Ekmek - 8 Ekim 2025
- Zorunlu Eğitim Kısalıyor mu? - 8 Ekim 2025