STK’lar yani Sivil toplum kuruluşları ya da sivil toplum örgütleri, resmî kurumların dışında kalan ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukukî ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları yapan, ikna ve eylemlerle bu çalışmaları yürüten, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır. Sivil toplum örgütleri oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterirler. Vakıf ve dernekler topluma yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş yasal topluluklardır ve herkese yardım etmek için kurulmuşlardır.
Küresel boyutta bakılacak olursa kuşku götürmeyecek bir gerçek, farklılıklarına karşın STK diye tanımlanan kuruluşların niteliksel ve niceliksel hızlı bir gelişme içinde oldukları ve coğrafi sınırları aşıp, ortak amaç, hedef peşinde koşabilir hale geldikleridir.
STK’lar çok farklı alanlarda ve düzeylerde örgütlenebilmektedir. Bu kuruluşlar sağlıktan eğitime, insan haklarından sürdürülebilir kalkınmaya, kriz yönetiminden diplomasiye kadar uzanan çok geniş bir alanda at koşturabilmektedirler. Hem tüzel kişilik olarak, hem de hukuki bir sıfata sahip olmadan esnek bir yapılanma biçiminde olabilen bu organizmalardan “üçüncü sektör” olarak da söz edilmektedir. Yani devlet ya da kamu kuruluşları birinci sektör, kar amaçlı piyasa kuruluşları ikinci sektör, kar amacı gütmeyen bu tür kuruluşlar ise üçüncü sektör olarak nitelendirilmektedir.
Küresel açıdan bakıldığında çevre sorunları, nükleer tehlike, yerel /bölgesel çatışmalar, uyuşturucu trafiği, göç ve insan kaçakçılığı, salgın hastalıklar ve terörizm; daha bölgesel bakıldığında ise kır /kent yoksulluğuyla savaşım, sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması / derinleştirilmesi ve özel bazı hedef gruplarına (özürlüler, eğitimsiz kadınlar, sokak çocukları) hizmetler sunulmasında STK’lar çok önemli görevler üstlenirler.
Siyasi açıdan bakıldığında ise STK’ların “demokrasi açığını” kapatmaları beklenmektedir.
Yaşamda başka bireylerle ve toplumlarla paylaşıldığı zaman azalmayan; kullanıldıkları zaman tükenmeyen, tam tersine pekişen değerler / yaklaşımlar vardır. Bunların başında insan hak ve özgürlükleri; doğanın, çevrenin, diğer canlıların esirgenmesi; adalet, eşitlik, dayanışma duyguları; bireysel, toplumsal, küresel barışı sayabiliriz. Hemen hepimiz bunlardan yanayızdır ancak örgütlü bir çalışma ile bu amaçları gerçekleştirmek şüphesiz daha mümkünlüdür.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
İşte bu alt başlık sanırım mevcut tüm STK’ların işleyişlerine göz gezdirmelerine sebep olmalıdır.
STK’ların ne ölçüde demokratik ve “sivil” oldukları ayrı bir tartışma konusudur. STK’lara sıkça yöneltilen bir diğer eleştiri, bunların yeni tür bir emperyalizmin araçları (maşaları) olduklarıdır. Dolayısıyla, bu kuruluşların destekledikleri her tür kampanyada (çevre, kadın hakları, insan hakları, barışçılık) bir ‘bit yeniği’ aramak ve en “masum” görünen amaç ve etkinliklerin arkasında bir “saklı gündem” olduğunu düşünmek çoğu gelişmekte olan ülkede yaygındır. STK’lara sıkça yöneltilen bir başka eleştiri, karmaşık, çok – yönlü sorunları basite indirgemeleri ve esas amaca ters düşebilecek etkiler yaratabildikleridir. STK’ların belirli konularda ve alanlarda zaman zaman etkili ve yararlı olduklarını kabul eden çevreler bile, bu kuruluşları çağdaş olmayan liderlik yapılarına sahip oldukları; sürekliliği sağlayamadıkları; yeterince saydam ve hesap verebilir olmadıkları için eleştirmektedirler
İşte tüm bunlar STK yöneticilerine ve STK’lar da gönüllü olarak var olan insanlara şu soruları sordurmalıdır.
STK’LARIN KENDİLERİ İÇİN SORUMLULUKLARI NEDİR?
İçsel işleyişte demokrasi kültürünün yaygınlaştırılması ve içselleştirilmesinin sağlanması STK’ların iç huzurunu sağlarken dış inandırıcılığını da arttıracaktır.
Daha gelişmiş bir katılım, fırsat eşitliğine dayalı bir temsil ve toplum yararının en üst düzeye çıkarılabileceği bir ortam yaratmak bu çalışmaları şüphesiz daha verimli kılacaktır.
STK’ların güvenirliliğini arttıracak bir saydamlık ve hesap verebilirlik düzeyi gerçekleştirilmelidir.
STK’lar, içinde faaliyette bulundukları ülkenin özelliklerine, kültürüne, toplumun ve etkinlik alanının değerlerine ve ahlak kurallarına saygılı olmalıdır. Yani yaptıkları faaliyetlerde ve çalışmalarda içinde bulundukları toplumun değer yargıları kadar içinde bulundukları süreçlere de dikkat etmedirler…
Proje geliştirirken ve uygularken, yerindelik ilkesine titizlikle uyulmalıdır.
Devletle ilişkilerde de bunların temsilcisi veya uzantısı olmamaya, uygun bir “özerklik alanı” muhafaza edilmesine gayret etmelidirler.
Tüm bunların gerçekleştirilmediği STK’lar maalesef ki amaçlarını gerçekleştirmek konusunda atıl kalmakta sosyalleşme ortamları olmaktan öteye gitmemekte ve STK anlamının içini boşaltmaktadırlar. Bu da faydadan çok zarara sebep olmaktadır. Oysa küresel anlamda dünyanın ve bireyin korunması için STK’lara her anlamda çok ihtiyaç vardır.
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019