Bu ülkede cinsiyete bağlı rol kimliklerinin ve bunların sosyal, dönemsel ve coğrafi değişkenlikleri gibi son derece karmaşık ve kapsamlı bir sorunsalın olduğu aşikar…
Elbette erkekler de kadınlar da eril olanın sadece kadınlara karşı değil, erkeklere karşı olduğunu da belki bir nebze olsun anlasalar her iki cinsiyette bu derece sıkıntılı bir yaşam sürmeyebilir. Ancak maalesef cinsel ayımcılık ister pozitif, ister negatif her alanda kendini gösterir.
Ben bunları yazdığım zaman hep tepki alıyorum ama yine yazacağım, yine yazacağım… Her zaman kadın olmanın zorluklarından bahsediyoruz… Konu hep bu… Çünkü kadın ezilir, kadın şiddete maruz kalır, kadın özgür değildir… Elbette bunları yazan bir kadın olarak bende bu durumun farkındayım. Ama yine biliyorum ki bu ülkede erkek de ciddi baskı altındadır ve na yüklenen rol çok yorucu, yıpratıcı ve çoğu zaman sıkıntı vericidir.
Elbette erkek bu ülkede kadına baskı, şiddet uygular… Ama sanırım bizim asıl değiştirmemiz gereken cümle budur. Kadına şiddet uygulayan eril güçtür…. Erkek değil… Aynı eril güç erkeğe de erkeklik konusunda baskı uygular. Yani aynı kadın için olduğu gibi erkek içinde tiplemeler, zorunluluklar, değer yargıları ve aşağılamalar vardır.
Eril şiddete maruz kalan kadın kötü yaşam koşullarında debelenip dururken bu konuda veryansın edenler genel olarak bundan minimum düzeyde zarar gören kadınlar ve hatta bu durumu gereğinde kullananlardır. Bir anlamda kadın haklarından dem vururken aynı eril tavır içinde erkeğe ve hatta işlerine gelmeyen kadına saldırırlar.
Nasıl birşeydir Türkiye’de iyi bir adam olmak…
Kadın hakları ile ilgili çalışan, araştırma yapan, savunan, farkındalık yaratan, propagandasını yapan kitleyle karşılaştırıldığında savunucularının çok az sayıda olması… Hatta böyle çalışmaların bizimki gibi ülkelerde neredeyse yapılmıyor olması…
Boşanmalarda haklı bile olsalar, yani kadının biri ömürlerini yese bitirse bile kadın muhabbetlerinde hep onlardan şikayet edilmesi ve her durumda suçlu varsayılmaları, boşanmanın onlar için evlatlarından ayrı kalmak anlamına gelmesi, çok özel bir durum olmadıkça çocuklarının velayetlerini alamamaları…
İstisnalar dışında tüm tehlikeli işlerde, korkmadan , rahatsız olmadan çalışmalarının beklenmesi… Felaket ve tehlike durumlarında kadınların ve çocukların güven ve korumaya alınmasından erkeklerin sorumlu olması
Ülkeleri, kadınlar ve çocuklar için ölümü göze almalarının beklenmesi. bunu göze alamayanların hem erkek hem de kadınlar tarafından hor görülmesi.
Kavgadan kaçmalarının toplum tarafından aşağılık, korkaklık ve pasiflik olarak görülmesi, erkeklerin erkeklere uyguladıkları şiddetin, erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddete göre daha makul kabul edilmesi…
Yine cinsel istismara uğrayan erkeklerin (çocuklukta, hapishanede) sessiz kalmak durumunda kalmaları. bu nedenle buradaki rakamlar konusunda ciddi bir istatistik bile alınamıyor olması…
Genellikle suç potansiyellerinin toplum, mahkemeler ve polisler tarafından daha yüksek görülmesi. polis şiddetine uğrama ya da şüpheli etiketini alma, tutuklanma, yolda durdurulma ihtimallerinin daha yüksek olması…
Sıradan bir adam yanlışlıkla kadınlar tuvaletine girerse bir sürü açıklama yapması hatta suçlanması olası iken aynı durumda kadın kaldığında “yanlışlık” olarak kolayca kabul edilmesi…
Duygusal ilişkilerde utanmamalarının beklenmesi, cinsellikle ilgili başarılı olmamaları durumunda suçlanmaları, erkeklikle ilgili bir sürü çirkin tacize maruz kalmaları…
Yani bu hamur daha çok su kaldırır…
Demem o ki… cinsiyetler arası eşitliği bozan erkek değildir…
Eril güçtür. Karıştırmayalım…
Eril güç bazen bir kadın tarafından da uygulanabilir… Pozitif ayrımcılık diyecem ama ben her türlü ayrımcılığı “negatif” buluyorum.
Ülkenin daha ne çok sorunu var… Bu ne ki?
Yani bu ülkede insan olmak zor asıl….
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019