Ekim Devrimi’nin Türkiye’deki etkisi

Erzurum Kongresi’nde Ekim Devrimi’nin öneminden ve Sovyet Hükümeti’yle dayanışmadan söz eden M. Kemal, Sivas Kongresi’nden itibaren askeri ve stratejik yönelimini Sovyetlerin yakın ilgisine ve desteğine göre ayarladı. Büyük Millet Meclisi (BMM) Hükümeti ile Sovyetler Birliği arasındaki resmi ilişki, M. Kemal’in 26 Nisan 1920’de Lenin’e bir mektup göndermesiyle başladı. BMM’nin kapalı oturumunda görüşüldükten sonra kaleme alınan bu mektupta, Gürcistan ve Azerbaycan’ın Sovyetler Birliği’ne katılmalarının desteklendiği belirtildi. İngilizlerin oyuncağı olmakla itham edilen Ermeni Hükümeti’ne karşı askeri harekata girişme teklifi yapıldı. Anadolu’dan yabancı güçleri kovmak ve iki ülkeyi tehdit eden Batılı güçlere karşı ortak bir mücadele sürdürmekte kullanmak üzere, Sovyetlerden 5 milyon altın lira (bir kısmı Doğu Ordusu için yiyecek, sağlık malzemesi, modern silahlar ve cephane olarak) yardım talebinde bulundu.

Erzurum Kongresi

Biraz gecikmiş olarak da olsa 2 Haziran 1920’de Sovyetler Birliği Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin verdiği yanıtta, iki hükümet arasında karşılıklı dostluk bağları kurulmasının önemini vurguladıktan sonra BMM Hükümeti’nin, Doğu halklarına kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkı tanımasını, Türkiye Ermenistan’ında, Kürdistan’da, Lazistan’da, Batum Bölgesinde, Batı Trakya’da ve Türk-Arap halklarının oturduğu bölgelerde halk oylaması yapılmasına rıza göstermesini istedi. Bu şartları oldukça ağır bulan BMM Hükümeti, Sovyet yardımının tartışılmaz önemi nedeniyle rasyonel bir durum değerlendirmesi yaparak esnek bir siyaset sergileme yolunu seçti. M. Kemal Çiçerin’e bir mektup daha yazarak, Ermenistan’a askeri müdahaleden geçici olarak vazgeçildiğini ve Doğu sınırlarının tespiti konusunda Sovyet Hükümeti’ne güvendiğini bildirdi. Bunun üzerine, 19 Temmuz’da Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey başkanlığındaki Türk Delegasyonu ile Moskova’da Barış Antlaşması görüşmelerine başlandı. Böylelikle BMM Hükümeti’ni dünyada resmi olarak tanıyan tek ülke Sovyetler Birliği oldu.

BMM Hükümeti’nin asıl amacı İtilaf Devletleri’ne karşı güçlü bir müttefik kazanmak ve bir an önce para ve silah yardımı almaktı. Uzun görüşmelerin sonunda, 8 Eylül 1920’de iki milyon lira değerindeki 400 kilo külçe altın ilk parti Sovyet yardımı Erzurum’a geldi. 23 Eylül’de 60 bin tüfek, 100 kadar top ve beraberinde büyük miktarda cephane, top mermisi vb. savaş malzemesi getiren ilk Rus gemisi de Trabzon’a yanaştı. 4 Ekim’de Sovyet Elçilik heyeti Ankara’ya geldi, 21 Kasım’da da Ali Fuat Cebesoy Moskova’da Büyükelçilik görevine başladı. 16 Mart 1921’de Sovyetler Birliği ile BMM Hükümeti arasında Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması yapıldı.

Bu süreç BMM Hükümeti’ne bütün gücüyle Batı Cephesi’ne yönelmesini ve İtilaf Devletleri’ne karşı daha uzlaşmaz bir tutum takınmasını sağladı. Sovyetler Birliği ile Antlaşma yapmasından ciddi bir şekilde rahatsız olan ve bunu önlemek için hemen harekete geçen İtilaf Devletleri, BMM Hükümeti’ni Londra Konferansı’na çağırma kararı aldı. BMM Hükümeti, bir yandan Osmanlı Hükümeti’ne ve başta ABD olmak üzere İtilaf Devletleri’ne karşı her fırsatta Bolşevizm tehlikesini kullanırken, bir yandan da Sovyet Hükümeti ile yakın bir siyasi ilişki kurdu ve bunu uzun yıllar sürdürdü.

Tüm siyasi tarihçilerin vurguladıkları gibi Sovyetler Birliği’nin mali, askeri mühimmat ve siyasi desteği olmasaydı, Kemalist hareket “Milli mücadele” de başarılı olamazdı. O halde, Sovyetler Birliği neden bu olağanüstü desteği verdi? Bu durum o günkü şartlarda iki noktada özetlenebilir: 1-Ekim Devrimi’ni boğmaya çalışan emperyalist ülkelerin Güneyden, Kafkasya ve Boğazlar üzerinden yarattıkları tehlikenin, BMM hükümetinin başlattığı “Milli mücadele” ile bertaraf edilmesi ve böylelikle güney sınırlarının güvenceye alınması. 2-Kafkasya’da başta Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan olmak üzere bölge mozaiğinin yarattığı çeşitli dinsel ve ulusal sorunlar ile Menşeviklerle problemlerin çözümü için Anadolu’nun Doğu sınırının bir an önce belirlenmesi.

Şaban İBA