Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba

Karl Marks şöyle diyordu: “Biz popülerliğe, bir saman çöpü kadar değer vermeyiz. Bunun bir kanıtı da örneğin, kişilere tapınılmasına nefret duyduğum için, Enternasyonal günlerinde, birçok ülkeden gelen çok sayıda takdir ifadesinin kamuoyuna yansıtılmasına asla izin vermeyişim ve bu takdir ifadeleriyle bunaltıldığım halde, ara sıra azarlamam dışında, hiç yanıtlamayışımdır. Engels ve ben gizli Komünist Derneğe ilk üye olduğumuz zaman, bu girişimizi, otoriteye iman etme biçimindeki boş inanı teşvik edecek her türlü hükmün tüzükten çıkarılması koşuluna bağladık!”

O halde nasıl oldu da Marks ve Engels’ten sonra Marksist hareket içinde neredeyse tam tersi bir durum ortaya çıktı? Marksist gelenekte önderler putlaştırıldı, otoriter ve bürokratik gelenekler harekete egemen oldu?

Bu süreç Lenin’den sonra ve özellikle Stalin döneminde başladı ve hala dünya sosyalist hareketinde egemenliğini sürdürüyor. Türkiye’de ise, oluşumunda yer aldığımı 52 yıllık bir tarihsel geçmişi olan Kurtuluş hareketi de dahil bütün sol ve sosyalist hareketlerde devam ediyor.

Bir örgüt sınıflar mücadelesinin belirli bir aşamasında amaç, araç ve ihtiyaç diyalektiğine göre ortaya çıkar. Örgütün kuruluşu özellikle de kolektif bir irade gerektirir.

Kişisel iradelerin birleşmesinin bir üst biçimi olan kolektif irade, bir kişi veya bir grubun öncülüğünde gerçekleşir. Buna kurucu irade, kişilere de kurucu önderler/kurucu önderlik denilir.

Kuruluş sürecinde kolektif irade için ilk adımı atanlar ve ilk planda onları takip edenler, onlarla birlikte yol alan ileri unsurlar/kadrolar, bir bütün olarak örgütün ideolojik ve siyasal önderliğini oluşturur.

Sosyalist bir hareketin önderliğinin yeteneği ve gücü, onun siyasal, örgütsel ve sınıfsal yapısıyla belirlenir.

Sınırlı yetenekli kişilerden oluşan, yeterince atılımcı olamayan ve kendilerini yenileme/aşma karakteri gösteremeyen, örgütsel ve siyasal faaliyeti kendi konumlarıyla sınırlayan bir önderlik, belki uzun süre kalıcı olabilir ama hareketin büyümesini ve gelişmesini gerçekleştiremez.

Sol ve sosyalist hareket esas olarak kişilerin fiziki ve zihinsel kapasiteleriyle belirlenen önderliklerin kendinden menkul karizmatik özellikler ön plana çıkarılırken, yetenekleri “kutsanmış bir şahısta” toplanarak bir lider kültü yaratılıyor.

“Yarı feodal ve askeri” geleneklere göre oluşan önderliklerde ikamecilik egemen oluyor; örgüt yerine önder, sınıf yerine parti, parti yerine devlet, siyasi ve felsefi ilkeler yerine önderin sözleri geçerli hale geliyor.

Bu önderliklerin geçerli olduğu siyasal yapılarda ikinci adamlar, birinci adamları yücelterek kendilerine yer açıyor ve böylelikle örgütlerde bir seçkinler zümresi/hizbi oluşuyor.

Böylelikle öndere tapınma boy gösteriyor: Etnik, kültürel, inançsal ve soy-sop ilişkileri dahi kullanılarak önderliklere süreklilik yaratılıyor.

Sonuç olarak bütün bu sapkınlıklar, Marks’ın deyimiyle, “Otoriteye iman etme biçimindeki boş inanı teşvik” eden, otoriter ve totaliter sosyalizm anlayışına tekabül ediyor!..

Şaban İBA