Solun Durumunu Yeniden Düşünmek!

Devrim, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde siyasal birlik ve ittifaklar, ideolojik, siyasal ve örgütsel bakımdan ilkesel bir sorundur. Çünkü birlik ve ittifaklar sorunu tarihsel olarak sınıf ve kitle hareketinden, sınıf mücadelesi perspektifinden ve toplumsal devrimin ihtiyaçlarından ayrı olarak ele alınamaz.

Böylesi ilkesel bir sorun ideolojik ve siyasal olarak kendi bağlamından soyutlanırsa, daraltılır, kişiselleştirilir, hiyerarşi ve yönetsel sorunlar düzeyine indirgenir. Bu da başta işçi sınıfı olmak ve tüm emekçi sınıfların devrim ve sosyalizm mücadelesine zarar verir.

Tarihsel olarak somut şartların somut tahliline göre amaç, araç ve ihtiyaç diyalektiğine göre oluşan solun siyasal birlik ve ayrılık momentleri, işçi sınıfı ve geniş emekçi kitlelerin devrimci ve demokratik mücadele talepleri tarafından belirlenir.

Siyasal ve örgütsel sürecin belirli aşamalarında bazen “birlik” bazen de “ayrılık” momentleri, devrim ve sosyalizm mücadelesinin stratejik ve taktik sorunları olarak önem kazanır. Bazı dönemlerde her iki durum da devrimci bir ayrışma ve saflaşma tutumu olarak gelişebilir. Bazen ayrılıklar hareketin önünü açarak tarihsel görevlerin layık olduğu şekilde yerine getirilmesine olanaklar yaratabilir.

Kişisel ve örgütsel çıkarlara dayalı birlik ve ayrılık momentleri ise genellikle beklenilen sonuçları yaratmaz. Çünkü böyle dönemlerde “Tasfiyecilik”, “Sekterizm” ve “Kariyerizmi” birbirleriyle yarışır ve çoğu kez de örtüşerek devrim ve sosyalizm mücadelesine büyük zararlar verir.

***

12 Eylül’ün ağır yenilgisinden çıkış projeleri olan Sosyalist Alternatif (SA), Sosyalist Birlik Partisi (SBP), Birleşik Sosyalist Parti (BSP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP)’nin kuruluş ilkeleri ve felsefesi bir anda yok sayıldı ve sosyalist hareket bu süreçte kendi kendini tasfiye etti. Bu platformlardan geriye enkaz kaldı ve sonraki süreçte çoğu unsurların bir şekilde HDK ve HDP ile Kürt hareketine eklemlenmesi, sosyalist hareketin kendi sağından medet ummasına, kendine olan güveninin asgari düzeye inmesine  ve kendi alternatifini yaratma potansiyelini yitirmesine yol açtı.

Sosyalist hareketin önemli birlik ve ittifak projeleri olan bu siyasal oluşumlar/partiler eski yollarına devam edebilselerdi bugün çatı partisi olarak tanımlanan HDP ve HDK’ye gerek kalmayabilir ve bu siyasal oluşumlar ile Kürt ulusal demokratik hareketi arasında her iki hareketin siyasal ve örgütsel bağımsız duruşları temelinde stratejik ittifaklar kurulabilirdi.

Sosyalist hareketin ulusal demokratik bir hareketle ilişkileri; devrim ve sosyalizm amacından kaynaklanan ve içinde bulunulan koşullara uygun tarzda oluşması gereken enternasyonalist dayanışma ve stratejik ittifak politikaları belirleyici olur. Sosyalist hareketin ideolojik, siyasal ve örgütsel hattı, ulusal demokratik hareketlerle bütünleşmesini ve ona eklemlenmesini değil, aksine onun bağımsız karakterinin korunmasını gerektirir. Bu bakımdan Kürt ulusal demokratik hareketiyle çok yönlü ve sistematik ilişkiler kurulması sosyalist hareketin bağımsız karakterinin ve birleşik devrimci eyleminin korunması bakımından önem kazanır.

***

Türkçü-İslamcı-Mezhepçi kutsal ittifaka dayanan iktidar bloğu, toplumun ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal dönüşümünü sistemli bir şekilde gerçekleştirirken, sosyalist hareketin hedefi sistemin parametrelerini sorgulamak ve rejimin değiştirilmesi hedefini ön planda tutmak olmalıydı. Ancak 2002 seçimlerinden itibaren solun birliği ve ittifakları parlamentoda yer almak amacından öteye gitmediği için sosyalist hareket devrim ve sosyalizm rotasından uzaklaştı.

Son olarak 14 Mayıs seçimlerindeki yaklaşımda daha net olarak ortaya çıkan bu tavır, Cumhurbaşkanını değişmesine indirgenerek parlamentoda çoğunluk sağlama amacı ihmal edilirken,   CHP ve YSP’nin kuyruğuna takılarak Kılıçdaroğlu’na şartsız destek verildi. Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a karşı kazanacak bir olmamasına rağmen bu isimde ısrar edilmesi ve her iki partinin de ittifak politikaları siyasal öngörüsüzlüğe tekabül ediyordu.

İktidarın Türkçü-İslamcı-Mezhepçi politikalarına karşı mücadelenin sınıfsal ve ulusal dinamikleri göz ardı edilince, bu eksenler üzerinden stratejik ittifaklar ve mücadele birliği sağlanamadı. Oysa bu süreçte siyasal ve toplumsal alanda etkili ve kalıcı başarılar elde edilmesi mücadelenin önünü açabilirdi. Geçmişte acı deneylerini yaşadığımız sol sekter ve sağ teslimiyetçi anlayışların birbirlerine karşı saflaşması mücadeleyi sekteye uğrattı.

***

İçinde bulunduğumuz tarihsel koşullarda, “bireysel terörden” daha önemli ve etkili olan militan bir kitle mücadelesi geçmiş tecrübelerden çıkarılacak en önemli ders olmalı. Mücadelenin yol ve yöntemi kitle çizgisi ve sınıfsal bakış açısı yitirildi ve geriye sadece reel politikalar kaldı. Böylelikle sistem karşıtı ve rejimden zarar gören kesimleri kapsayan geniş ittifaklar kurulamadı. Daha doğrusu her grup kendi siyasal ve örgütsel çıkarlarına dayalı bir yol izlediği için gerçekte bundan uzak duruldu.

Sosyalistlerin temel görevi devrim, demokrasi ve sosyalizm için mücadele etmektir. Sosyalist hareketin tüm tarihi bu mücadeleyi zafere ulaştırmaya elverecek muazzam bir deneyime sahiptir. Uğranılan ağır yenilgilere, yapılan büyük hatalara rağmen, bugün de yok edilemez bir güç olarak geniş devrimci potansiyel sosyalist harekette mevcuttur.

Her şeye karşın içinde bulunduğumuz dönemde “Sol yenildi, sol bitti” gibi safsatalara itibar edilmemelidir. Acil sorun, İşçi sınıfının, emekçilerin, kent ve köy yoksullarının, onlarla yazgı birliği yapmış aydınların, gençlerin ve kadınların önünde duran temel görev, devrimci mücadeleyi anti-faşist, anti-şovenist, anti-militarist, anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir eksen etrafında yürütmek ve süreci bu eksende derinleştirmektir.

Hayat pahalılığına, işsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, yasaklara ve bir bütün olarak kapitalist sisteme karşı mücadele sınıf mücadelesi sorunudur. Kapitalist sisteme karşı cepheden birleşik ve sistemli bir mücadele yürütülmeden özgürlükçü ve demokratik yeni bir düzen kurulması mümkün değildir. Bu bakımdan dünyanın hiçbir yerinde demokratik değişimler ve dönüşümler kendiliğinden olmaz. Uzun ve zorlu mücadele süreçlerinde ve ağır bedeller ödenerek gerçekleşir.

***

Kitlelerin dini duygularını ve manevi değerlerini istismar eden Cumhur İttifaktı ve Millet İttifakı halkı değil bir avuç sömürücü azınlığın çıkarlarını koruyor. İşçi sınıfı ve tüm emekçileri, ezilenleri dini, milli ve insani görünümler altında istismar eden egemen sınıfı partileri, ekonomik ve politik gücü elinde bulunduran oligarşiye hizmet ediyor.

Sistemi değiştirecek bir sınıf mücadelesi perspektifine sahip olmak; başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi kitlelerin kapitalist sisteme karşı mücadele taleplerini desteklemek ve dışarıdan gazel okumak yerine mücadelenin içinde aktif bir nefer olmaktır.

Aslolan devrimci ve demokratik görev, esas olarak kapitalist sistemi sorgulama ve düzen değişikliği talebini toplumun bütün katlarını taşımaktır. Mevcut rejimini tahkimini amaçlayan ve eski rejime dönüşü savunanlara karşı yeni bir düzen değişikliğini dillendirmek zorundayız.

Böyle bir mücadele programı, yaşanmakta olan süreçten zarar gören tüm kesimleri ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal düzlemde bir kulvarda toplayabilir. Tek adam rejiminde demokratik siyaset ile totaliter siyaset anlayışları çatışmakta ve toplum bu ikilem üzerinden saflaşmaktadır.

İktidarın tek yanlı dışlama ve düşmanca kutuplaştırma siyasetine karşı, insanların duygu ve düşüncelerini doğru bir şekilde algılamak, kitle hareketinin gücüne, dinamizmine ve yaratıcılığına güvenmek, devrimci ve demokratik güçlerin başarılı olmasını sağlayacaktır.

Sonuç olarak sol ve sosyalist hareket, yaklaşık 20 yıldan beri izlediği siyasal ve örgütsel çizgisini terk etmeli, kendi sağından medet ummaktan vazgeçmeli, devrim, demokrasi ve sosyalizm alternatifini yaratarak esas olarak düzen/sistem değişikliği hedefiyle kendini yeniden var etmeyi göze almalıdır.

Şaban İBA