“Sırtınızı Dayamak İstediğiniz ArkaTaşınızın Dört Özelliği Size Uygunsa Korkmayınız:
Söyledikleri, Yaptıkları, Niyeti, Yolu…”
“Gerçek ve Güvenilir ArkaTaşlık, Ancak Korkusuzlarla Olur…”
Mehmet Refik Yücel
Berlin-Pankow’da, Amalienpark’ın tam ortasında bir bank var. Üzerinde, bronzdan dökülmüş bir hikâye oturuyor. Carin Kreuzberg’in 1976 tarihli “Sitzendes Liebespaar”ı, yani “Oturmuş Âşık Çift”.
İlk bakışta pek de özel görünmeyebilir. Çoğu insan için sadece parktaki bir heykel işte. Ama benim için öyle değildi. Hem bu yazının çıkış noktası oldu, hem de on altı ay boyunca her önünden geçtiğimde kulağıma küçük, sessiz bir ders fısıldadı. Çünkü bu çift, herkesin beklediği gibi göz göze oturmuyor; sırt sırta vermiş halde, sessizce duruyorlar.
Tuhaf geliyor insana. İlişkiler hep yüz yüze kurulur deriz ya. O yüzden belki de bu duruş bu kadar etkiledi beni. Çünkü fark ettim ki aşkın, dostluğun ya da güvenin asıl gücü, sırt sırta verebildiğimiz anlarda saklı.
Sırtımız, bedenimizin en savunmasız yeri. Oradan geleni göremeyiz, kontrol edemeyiz. Belki bu yüzden tarihte bile en derin ihanetler oradan gelmiş. Sezar’ın Brütüs’ten aldığı darbe gibi.
Birine sırtını dayamak işte bu yüzden büyük şeydir. Dünyanın en saf güven ifadesi. “Ben öne bakarım, sen arkamı kollarsın. Sen öne bakarsın, ben seninkini.”
Ve işin güzeli, bu güven görkemli sözlerle, törenlerle kurulmaz. Hayatın içindeki küçücük anlarda filizlenir. Yorucu bir günün sonunda, yenik düştüğün bir mücadelede, belirsizlikle boğuşurken. O kişi yanında olduğunda duyduğun derin, içten rahatlıkta gizlidir. Sırtını dayadığında, yükün artık sadece senin omuzlarında olmadığını anlarsın.
Ama mesele sadece sırtını dayamak değildir. Aynı ölçüde, belki daha da çok, arka olabilmektir.
Birine arka olmak, onun göremediği yerleri gözetmektir. Düşerse uzanıp kaldırmaktır. Onun savaşlarında sessizce ama dimdik yanında durmaktır. Aslında dilimizde bunun kısa bir özeti de var: “Ben arkandayım.”
Bu cümle, söyleyebileceğin en güçlü destek. “Yalnız değilsin. Buradayım. Yanlış da yapsan, düşsen de kalkarsın. Çünkü arkandayım.”
Oysa modern hayat hepimize şunu fısıldıyor: “Güçlü ol. Kimseye muhtaç olma.” Ama insan dediğin kırılgan. İşte o kırılganlığı güvenle yaşayabileceğin bir omuz, bir sırt bulmak dünyanın en büyük lükslerinden biri. Ve hatırlatıyor bize. Her zaman güçlü olmak zorunda değiliz.
Gerçek bağ, birlikte aynı yöne bakarken, birbirimizin sırtını kollayabilecek kadar güvenebilmektir. Yüz yüze bakış tutkuyu alevlendirir, evet. Ama sırt sırta duruş… işte o, ateşi söndürmeye çalışan rüzgârlara karşı kurulmuş bir kale gibidir.
Hayatın yükü omuzlarınıza çöktüğünde kendinize sorun. Sırtınızı dayayabileceğiniz biri var mı? Ve daha önemlisi, siz, birinin güvenle sırtını yaslayabileceği o sağlam taş oldunuz mu?
Bunu düşünürken yine Mehmet Refik Yücel’in sözleri geliyor aklıma. Sırtımızı kime dayayacağımızı seçerken, söyledikleriyle yaptıkları uyumlu mu, niyeti saf mı, yolu berrak mı diye bakmak gerek. İşte o zaman korkusuzca güvenilebilir. Ve biliyoruz ki, gerçek arkataşlık, Yücel’in de dediği gibi, ancak korkusuzlarla mümkündür…
Görsel Bilgisi: Sitzendes Liebespaar, Carin Kreuzberg (1976) /Amalienpark 1–8, Berlin-Pankow. / Fotoğraf: A.Semih İşevi
- Baerbock resmen BM Genel Kurulu Başkanı - 10 Eylül 2025
- Özgür Özel: “Sokağa Çağırmak İcap Ettiği Gün Hiç Tereddüt Etmem” - 10 Eylül 2025
- Sendikalardan “Kız Ortaokulları”na Tepki: “Anayasaya ve Eğitimin Temel İlkelerine Aykırı” - 10 Eylül 2025