Kapitalist toplumda, eğitimden sanata, ekonomiden politikaya kadar her alanda sistemin temel işleyişi meta ilişkileri haline dönüştü. İnsan ilişkileri dahil her şey metalaştı ve pazarda alınıp satılır hale geldi.

Emperyalist çağda ise eğitim ve öğretim ilişkileri neredeyse sistemle bire bir örtüştü.

Kapitalist toplumsal ilişkilerde örgün eğitimin başlıca işlevi, genç işgücünün kapitalist ekonomideki çeşitli istihdam alanları arasında dağılımını yönlendirme şekline dönüştü.

Hızlı sanayileşme ve teknolojik gelişme, eğitimin biçim ve içeriğinde de sürekli değişikliğe yola açtı.

Toplumun teknik ve bürokratik örgütlenmesini yönlendirmek için kadro ihtiyacı arttıkça, eğitilmiş ve becerili insan gücü önem kazandı.

Sistem içindeki konumu ve kendi geleceği için dünya görüşü doğrultusunda insan yetiştirmeyi amaçlayan burjuvazi, eğitim, kültür ve bilgi üretimi olanaklarını genelde toplumun hizmetine sunuyor görünerek, her şeyi kendi sınıf çıkarları için kullandı ve kullanılıyor.

Türkiye’de 1950’den itibaren Amerikan Eğitim Sistemi her yerde ve her alanda geçerli hale geldi.

1960’lı yıllarda özel izinle ilk Amerikan tarzı vakıf üniversitesi olarak kurulan ODTÜ’yü, Hacettepe ve daha sonra da başkaları izledi.

1980’den sonra ise, vakıflara üniversite kurma izni verildi ve çok sayıda vakıf üniversitesi kuruldu.

Bu süreçte, her holdingin bir üniversitesi, bir gazetesi, bir televizyon kanalı oldu.

Her holding kendisine bir Vakıf kurarak, eğitim ve kültür alanlarına yaptıkları yatırımları vergiden muaf hale getirdi.

Holdingler, eğitim ve kültür vakıfları kanalıyla ve devletin büyük katkılarıyla (bina, arazi tahsisi, vergi muafiyeti ve teşvik kredileri) kendi adlarıyla anılan ilköğretim, lise, yüksekokul ve üniversiteler açmaya başladı.

12 Eylül sonrasında Vakıflara eğitim ve sağlık kurumları kurma izninin verilmesinin ardından bu durumdan en fazla yararlanan, vakıf kurmanın avantajlarını herkesten önce keşfeden ve bugün en çok vakfa sahip olan İslami hareketler, tarikatlar ve cemaatler oldu.

Bu alanda Fethullah Gülen’in okulları özgün bir durum oluşturdu.

ABD’nin yeni küresel stratejilerine göre kurulan bu okulların amacı, milli ve manevi değerlere dayalı yeni “Türk ve Müslüman” tipi yetiştirmekti.

Amaç, gençlerin özgür bireyler olarak gelişmesini engelleyen, yaratıcılıklarını körelten, merkezi otoriteye kul yaratmayı öngören eğitim sistemleri uygulamaktı.

Türk-İslam milliyetçiliğinin temel ittifakı olan AKP-MHP Türkiye’yi İslami hareketler ve tarikatlar için bir cennet haline getirdi.

Fethullah Gülen döneminin eğitim sistemini devam ettiren iktidarın Eğitim Müfredatını kökten değiştirmeye çalışması bu sürecin geldiği aşamayı gösteriyor.

Bu konuda CHP’den DEM’e kadır muhalefetin siyasal duyarsızlığı ise, akla ziyan bir durum oluşturuyor!

Şaban İBA