Uzun zamandır içimde kalan ah’ı şimdi belki de bu yazımla boşaltmayı deneceğim. Umarım başarabilirim. 1990’lı seneler; hangi taşı kaldırsanız altından bir cesedin çıktığı, hangi evin önünden geçseniz ağıtların yükseldiği, evlerin duvarlarına x işareti konularak insanların yok edildiği, “faili meçhul” cinayetlerin istisnasız her gün yaşandığı seneler.
Benim 1980 yılında bir Kürde âşık olup peşinden nereye isterse oraya gönüllü, bile isteye, aşkla sürüklendiğim yıllar. Malum Türk kadınları âşık olmaya görsün, sadece o Kürde değil sanki bütün Kürtlere, Kürtlerin coğrafyasına da âşık olurlar. Ve öyle bir Kürtleşirler ki zamanla âşık olduğu adam hatta kendileri bile Kürt olduğuna inanmaya başlar. Yani aşkın kodları sağlam atılırsa o kodu alem-i cihan gelse bozamaz.
Fakat bu kod sandığınız gibi sadece duygusal kodlama değildir. Sevdiğiniz insanın dünyaya geldiği kadim coğrafyayla tanışıp, buluşmanın adıdır. Ölümlere, haksızlıklara, yok saymaya isyandır. O büyülü coğrafyaya adım attığınız gün siz artık başka bir kişi olmaya başlarsınız. Sorgulamalar başlar; O güne kadar öğrendiğiniz ne varsa yerle bir olur. Öğrenme açlığı sizi yer bitirir. Öğrendikçe kendinizi, tarihinizi sorgulamaya başlarsınız.
Yasaklar, korkular, kaygılar hayatınızı kuşatır. Evinizden işyerinize giderken en kestirme yolu yani ensenize bir kurşun sıkılmayacak yolları seçersiniz. Evinizde, işyerinizde sürekli ölüm konuşulur, rüyalarınızda hep ölüm görürsünüz. Çünkü komşunuzun, işyeri arkadaşınızın ölüm haberi sizi şaşkına çevirmiştir. Ne oluyor sorularına çözüm ararsınız. Hep şu kuşkuyla yatıp kalkarsınız “ Ya bir gün beni de, sevdiğim kişiyi de öldürürlerse ne yaparım?”
Ve bir gün korkunç bir şekilde hayat bana öğretti; İnsanın en çok korktuğu şey başına gelirmiş. 10-6 -1992 senesi, saat 21,30 da hayat durdu. O günden sonra hayatım değişti. Sevdiğim, peşinden sürüklendiğim asla ölmeyeceğine inandığım kişi ensesine bir kurşun sıkılarak yanı başımda öldürüldü. O güne kadar öğrendiğim, bildiğim bütün sağlık bilgilerini uyguladığım halde sevdiğimin kanını durduramamış, verdiğim nefes karşılıksız kalmıştı. Kucağımda solup gitti. Ölümle yüzleşmek o kadar korkunç bir gerçekti ki beynim paramparça oldu adeta. Soruların peşinde o günden bu güne koşuyorum.
Bir Doktor neden öldürülür?
Savaşta bile Doktorlar öldürülmezken bu kadim coğrafyada neden hedef seçilerek beynine kurşun sıkılır?
Bir Doktor, asker, polis, korucu ayrımı yapmadan tedavi uygularken beynine kurşun sıkılarak öldürülmesi hangi sözcükle açıklanır?
Neyle suçlandı da öldürüldü?
Neden hiç yargılanmadı?
20 koca yıl, gece gündüz çalışıp bilime, insanlığa hizmet için çalışan Doktorunu acımasızca neden katleder? Devletin katil, kinci yüzüyle de böylece tanışmış oldum.
Bu kinin, nefretin sebebini anlamaya çalışırsınız. Cevabı zor değildir; Eğer Kürt’se Doktor da olsa gözünün yaşına bakmayız; “En iyi Kürt ölü Kürt’tür.” Cevap bu kadar basittir. Kürt olmak her gün ölümle yüz yüze olmaksa Kürt sevmekte her gün ölümle yüz yüze olmakmış öğrendim. Yine Kürtlerle yürümeye devam…
Öyle şairin dediği gibi değildi. “ölüm acısı bir yıl sürmez” diyordu ya bir yıl sonra acılarım hafifler sanıyordum ama yasım halen devam ediyor. Anladım ki bu yas benimle gömülecek, belki o gün biter. Öyle anlar oluyor ki duyduğunuz acıyı morfin bile dindirmiyor. Acı zamanla azalacağına büyüyor, tüm ruhunuzu kuşatıyor. Nefrete dönüşüyor. Kurşun sesinden, postal sesinden, geceden, yanınızdan geçen tanımadığınız birinin ayak sesinden ürküyorsunuz. Ve siz o kurşun sesini, katillerin ayak sesini nerede olsa tanıyorsunuz. İlkokulda beyninize zerk edilen; Bayrak, toprak, millet gürültü olarak kalıyor.
Sevdiğiniz kişi artık yoktur…
Ve sık sık keşke öldürülmeseydi yıllarca hapse mahkûm olsaydı, hiç değilse ayda bir, haftada bir görme heyecanını yaşasaydım dersiniz. Ama ölüm o kadar gerçek ki hayal bile kurmanıza izin vermiyor.
Bunları neden mi yazdım?
1992 senesinden bu yana değişen bir şey olmadığı için yazdım. Ölüm haberlerinin gelmediği gün yok. Her ölüm haberinde geride kalanları düşünüyorum. Bu travmayı ben yaşadım, başka kadınlar yaşamasın diye yazdım. Bin yıldır süren savaş bitsin diye yazdım. Kocası öldürülmeyen kadınlar benim gibi kadınları anlasın diye yazdım… Belki zalimin zulmü sona erer diye yazdım!
- Yazar Takdir bekler mi? - 14 Ağustos 2024
- Kör İnanç ve Terör - 4 Ekim 2023
- Z Kuşağı ve Deprem! - 9 Şubat 2023