2017’nin Eylül ayı, “Kalabalık neyin nesi?” diye sordum, “Aysel Tuğluk’un annesi vefat etmiş, cenaze töreni de burada yapılacakmış” dediler. Cemevinin etrafı hayli, hayli kalabalık; resmî araçlar, polis, cenaze törenine katılanlar ve benim gibi meraklılar…
Batıkent Pir Sultan Abdal (Ergazi) Cemevi, o dönemde oturduğum evin çok, çok yakınındaydı; hâlâ da uzak sayılmaz. Kalabalığı görünce ben de o yana seğirttim; cemevine yaklaşmak bile zor, törene o dönemde -ve hâlâ- cezaevinde bulunan Aysel Tuğluk’un da izinli olarak katılacak olması kalabalığı kat be kat artırmış; cemevinin avlusu zaten o kadar büyük değil, cemevinin etrafı insan ve araç dolu.
Asıl haberi akşam haberlerinde ama asıl da sosyal medyadan öğrenecektik. Cezaevindeki izin prosedürleri zamanında bitirilemeyen dönemin HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve eski parlamenter Aysel Tuğluk Batıkent’teki dini törene yetişememiş, anne Hatun Tuğluk’un cenazesi Gölbaşı ilçesindeki İncek Mezarlığı’na defnedilmek üzere yola çıkarılmış, defin merasimi de Aysel Hanım’ın yetişebilmesi için geç saatlere ertelenmiş; zaten ne olduysa da o arada olmuş.
Cenaze İncek Mezarlığı’na defnedilir ama toplanan kalabalık -Erdoğan’ın Şubat 2012’de AKP’nin Gençlik Kongresi’nde konuşmasında yetiştirmekle övündüğü “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir” kalabalık cenazenin oraya gömülmesine tepki gösterir. Taş ve sopalarla defin merasimine katılanlara saldırırlar. Evrensel gazetesinin (21.11.2017) internet sayfasından şimdi bile bu görüntüleri ve hakaretleri izleyebilirsiniz.
Aysel Tuğluk 2016 yılının son günlerinde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla tutuklanmıştı; o günden bu yana Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde. Tutuklandığında HDP Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürütmekteydi; partinin genel başkanlık koltuklarında ise o dönemde Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş oturmaktaydılar ve her ikisi de 4 Kasım 2016 da tutuklanmışlardı. Selahattin Demirtaş cezaevinde bulunmasına rağmen 11 Şubat 2018 tarihinde kadar görevini devam ettirecek, Figen Yüksekdağ ise 9 Mart 2017 de görevini Serpil Kemalbay’a devredecektir.
***
1965 doğumlu Aysel Tuğluk “demans” hastalığından mustarip. Demans bir “hastalıklar toplamı” imiş: tek bir hastalık ismi olmayıp, bellek ve benzeri zihinsel yeteneklerin bozukluğu ile giden hastalıkların hepsine verilen genel isim olarak kullanılıyor. Bu nedenle de Alzheimer’den Wernike-Korsakoff Sendromu’na B12, B1, B6 eksiklikleri’nden Sifiliz ve AIDS’e kadar birçok hastalık bu kapsamda değerlendiriliyormuş. Yaşam kalitesini tamamen sıfırlayan, geri dönüşsüz bir hastalık olarak tanımlanıyor; bellek, konuşma, dikkat ve görsel algı bozuklukları ise bir duruma veya konuya karar verme güçlüklerine sebep olabiliyormuş; elbette ki bildiğimden yazmıyorum, Acıbadem Hastanesi’nin internet sayfasından öğrendim hepsini.
***
Anayasa’nın cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. Maddesinin 16. Fıkrası, cumhurbaşkanının “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafiflet[meye] veya kaldır[maya]” yetkili olduğunu belirtmektedir. Bu yetki daha önceki Cumhurbaşkanları tarafından da sıklıkla kullanılmıştı. Bu yasal yetkiye istinaden, Kenan Evren 27, Turgut Özal 21, Süleyman Demirel 100, Ahmet Necdet Sezer 263 ve Abdullah Gül 30 mahkûmu affetme yetkisini kullanmışlardı. 2014’ten bu yana Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın kaç mahkûmu affettiğini ise sormak mümkün değil, sorsanız da cevap veren yok. Nitekim CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi de aynı soruyu 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde Adalet Bakanlığı’na sorar ve Erdoğan’ın af yetkisini kullanması için kaç başvuru olduğu, bunlardan kaçının başvurusunun kabul edilerek affedildiklerini ve affedilen kişilerin kimler olduklarını öğrenmek ister. Adalet Bakanlığı Ali Haydar Hakverdi’nin başvurusunda “…istenilen hususların ayrı ve özel çalışma gerektirmeleri, bu kapsamdaki bilgilere cevap verilmesinin kanun ile kurumların yetkisine bırakılması sebebi ile takdir hakkı kullanılarak bilgi edinme kanunu kapsamında cevap verilmemiştir.” diyerek bu bilgileri paylaşmak istemez. Ali Haydar Hakverdi de 18 Ağustos 2016’da yayınladığı Basın Duyurusu’nda da “Acaba Cumhurbaşkanı kimleri affetti? Toplumun vicdanını sızlatan bir affı var mıdır? Neden açıklamaktan çekiniyorlar? Yoksa af başvurusu yapan veya affedilenler içerisinde FETÖ’lü veya cihatçı teröristler de var mıdır?” sorusunu sorar.
Açıkçası, Ali Haydar Hakverdi’nin bilgi edinme hakkı kapsamındaki sorusunu ne kadar önemli buluyorsam, hem bu soruya cevap vermeyen Adalet Bakanlığı’nın tavrını hem de Hakverdi’nin sorusuna cevap verilmemesi üzerine yayınladığı Basın Duyurusu’nda dile getirdiği soruları da o kadar gereksiz buluyorum; her ikisinin de tam bir işgüzarlık olduğunu belirtmek gerekiyor. Adalet Bakanlığı’nın soruyu cevaplamaması kelimenin tam anlamıyla işgüzarlık. Cumhurbaşkanının kaç kişi affettiğini öğrenmek isteyen birisi Resmî Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri didikleyerek de birtakım rakamlara ulaşabilir. Erdoğan’ın kaç kişiyi affettiğini bulmak da zor değil; nitekim gazeteciler[1] bulup çıkarmışlar da. Bu kararnamelere göre Erdoğan 2015’te 4 kişiyi, 2017’de 1, 2019’da 3, 2020’de ise 1 kişiyi Anayasa’nın 104. maddesindeki yetkisini kullanarak affetmiş.
Bununla birlikte, sadece Adalet Bakanlığı’nın tavrı değil, Ali Haydar Hakverdi’nin Erdoğan’ın FETÖ’cüleri ve şeriatçıları affetmesi sebebiyle mi rakamları açıklamaktan korktuğu sorusu da bir işgüzarlık. Affedilenler şeriatçı da olsalar, FETÖ’cü de olsalar sürekli hastalık vb. durumundalarsa affedilmelidirler. Çünkü af yetkisi “insani” bir yetkidir. Suçun nev’inden ve o suçu işleyen kişiden bağımsız olarak, suçlunun “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle” affedilmesine, son günlerini biraz daha konforlu geçirebilmesine imkân veren bir yetkidir. Unutulmaması gerekiyor ki 104. Madde işlenen “suçu” affetmiyor; sadece ve sadece suçlunun cezası sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle affediliyor.
Türkiye ve dünyadan 43 baro, hukuk ve insan hakları örgütü cezaevinde hafıza kaybı yaşadığı açıklanan Aysel Tuğluk’un sağlık durumuna dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler (BM) çalışma grupları ve raportörlerine “acil müdahale” istemli mektup gönderdi.[2]
20 Ocak 2022 tarihli mektup, BM İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Özel Raportörü, Hakimlerin ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörü, İnsan Hakları Savunucularının Durumu Özel Raportörü, Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, Fiziksel ve Zihinsel Sağlık Konusunda Özel Raportör ve Azınlık Hakları Özel Raportörü’ne gönderildi.
“Aysel Tuğluk’a Özgürlük İçin 1000 Kadın” sloganı ile başlatılan kampanyaya da 54 faklı ülkeden beş bin civarında imza toplanmış,
İzmir Kadın Platformu da Konak PTT’si önünde buluşarak Aysel Tuğluk ve hasta tutuklulara özgürlük talebiyle dayanışma kartı gönderme eylemi yapmışlar.
Aysel Tuğluk için istenen “af” ne işlediği iddia edilen suçlara ilişkin bir “af” talebidir. Ne de doğrudan doğruya “Aysel Tuğluk’un kişiliği ile ilgili” bir talep. Artık cezaevinde kalamayacak koşullarda hasta olduğu sağlık kuruluşlarınca belgelenen -ki Aysel Tuğluk’un da böyle bir raporu var- bir hastanın cezasının affedilmesiyle ilgili insani bir taleptir.
Sesimiz, bir cenazeye bile tahammül edemeyen kindar nesle ulaşır mı acaba? Olsun, Çetin Altan’ın dediği gibi “Enseyi karartmamak” lazım