Suçlama
Euthyphron diyalogunda Sokrates kendisine yapılan suçlamadan haberdar (muhtemelen suçlama kendisine tebliğ edilmiştir), dini davalara bakan resmi görevli ile görüşmek üzere devlet binasının önüne geldiğinde Euthyphron ile karşılaşır. Euthyphron, hizmetçisini öldüren babası hakkında dava açmak için buradadır. Sokrates ile aralarında dine uygun olan ve olmayanın ne olduğu, dinsizliğin ya da dindarlığın nasıl tanımlanabileceği üzerine bir söyleşi gelişir. Bu karşılaşmanın gerçeğe uygun olduğu konusunda Platon yorumcuları hemfikirdir. Diogenes Laertios’un iddia ettiği üzere filozof, Euthyphron’u bu girişiminden vazgeçirmiştir. Ancak, diyalogun konusunun din üzerine gelişmesinin nedeni Sokrates’in karşı karşıya kaldığı suçlamadır.
Euthyphron, Sokrates’in dini davalara bakan bu kurumda ne aradığını merak eder. Sokrates “ağır suçtan ötürü takibat”a uğradığını söyleyince, buna inanamadığını söyler. Suçlayan kimdir; Sokrates’i ne ile suçlamaktadır? Euthyphron’un bu sorularına filozofun verdiği yanıtlar aracılığıyla davacının Meletos olduğunu, suçlamanın “gençleri baştan çıkarmak”, “yeni tanrılar ortaya çıkarmak” ve “eskilerini tanımamak” olduğunu öğreniriz.
Sokrates Meletos’u tanımamaktadır; hatta Euthyphron’a sorar: “…Tam olarak tanımıyorum. Sanırım genç ve tanınmamış birisi olduğundandır. İsmi Meletos. Pithos’tanmış. Oralarda yaşayan düz saçlı, seyrek sakallı ve kartal burunlu bir Meletos tanıyor musun?” Meletos, aslında Sokrates’i suçlayan tek kişi değildir. Resmi davacı olarak o gözükmektedir, hukuki işlemleri de yerine getiren odur. Ancak Sokrates’in cezalandırılmasını ya da Atina’dan ayrılmasını isteyen başkaları da vardı. Bunlardan biri varlıklı bir demokrat olan Anytos’tur. Anytos hakkındaki bilgilerimizin bir kısmını, erdemin öğretilebilirliği üzerine tartışmanın geçtiği Platon’un Menon diyalogundan elde ediyoruz. Bu diyalogda Sokrates genelde başvurduğu ironi yöntemi ile Anytos’u övücü cümlelerle, onurlandırıcı bir biçimde takdim eder. Ancak hemen bir sayfa sonrasında bu dar kafalı, cahil politikacının Sofistler’den dahi haberi olmadığını öğreniriz. Sokrates bu diyalogda, genelde tartıştığı kimselere karşı takındığı düşüncede acımasız ama onurlarını kırmadan, incitmeden bilgilerini sorgulamalarını sağlama yöntemini sürdürür. Anytos’a karşı da böyle bir tutum içerisindedir. Yine de bu kendini beğenmiş ve kibirli politikacının bilgisiz olduğunu gösterdiği için düşmanlığını kazanmıştır.
Davayı açanın Meletos olmasına karşın, aslında yönlendirici olan ve filozofun cezalandırılmasında en istekli olan kişi Anytos’tur. Leartios’un yazdığına bakılırsa, zamanında Aristophanes ve çevresini de Sokrates’e karşı kışkırtmıştır. Komutan iken (İÖ 409) Pylos’un düşmesini engelleyememiş, bu yüzden cezaya çarptırılacakken rüşvetle yakayı kurtarmıştır. Herhalde bundan dolayı da “baş davacı” olmak istememiştir. Dava için gerekli parayı sağlamış, ancak resmi başvuruyu, dini konularda tam bir fanatik olan genç Meletos’a bırakmıştır. Meletos da, dinsel konularda tutucu çoğunluğu etkileyebilecek bir suçlama olarak “dinsizlik”i seçmiştir. Bu davanın arkasında olan üçüncü kişi Lykon’dur. Lykon hakkında pek fazla bir şey bilmiyoruz. Sadece Sokrates’in savunmasında ona hitaben kullandığı bir tanımla “profesyonel bir hatip” olduğunu öğreniyoruz.
Böylece, Atina’nın kültür ve siyaset dünyasında adı sanı olmayan, savaşta ya da günlük yaşamda onurlu bir tavır sergilediğine tanık olunmayan, hatta Paul Johnson’un Sokrates biyografisinde de belirttiği gibi “değersiz kişiler”den oluşan üçlünün Sokrates’i suçlamak ve cezalandırmak konusunda el birliği ettiğini görüyoruz. Laertios’un verdiği bilgiye göre Anytos el işçileri ve politikacılar adına, Lykon hatipler adına, Meletos ise ozanlar –ki bu kesimlerin her biri de Sokrates tarafından alaya alınmışlardır- suçlamada bulunmuşlardır. Yeminli suçlama ise şöyledir:
Pithos demosundan Meletos oğlu Meletos, Alopeke demosundan Sophroniskos oğlu Sokrates hakkında bu suçlamayı yaptı ve yemin etti. Sokrates devletin inandığı tanrılara inanmamakla ve başka bir takım tanrılar getirmekle suç işlemektedir; ayrıca gençlerin ahlakını bozmakla da suçludur. İstenen ceza ölüm. Atina polisi gibi demokrasinin tohumlarının atılmış olduğu, özgür bir düşünsel iklimin ve yurttaşlık kültürünün geliştiği bir coğrafyada, bu ceza, bize olağan dışı görünebilir. Ancak, İÖ V. ve İÖ IV. yüzyıl Atina’sında, savaştaki, politikadaki, sanattaki ya da felsefedeki başarısından dolayı şöhreti kent devletinin sınırlarını aşmış çok az sayıda kişi bu tür bir cezadan kendini kurtarabilmiştir. Sözgelimi, Atina’daki demokrasinin kurucusu olarak nitelenen Kleisthenes yargılandı ve sürgün edildi; nedeni daha sonra tiranlığını kuracak olan İsagoras’ın rakibi olmasıydı. Perikles, zimmetine mal geçirme ve dolandırıcılık suçlarından yargılandı. Perikles döneminin ünlü heykeltıraşı Phidias, Parthenon’daki devasa Athena heykelini yaparken altın çalmış olmakla suçlandı, aklandı; sonrasında dinsizlikle suçlanarak mahkûm oldu ve hapishanede öldü. Filozoflardan Anaksagoras dinsizlikle suçlandı ve Lampedusa’ya iltica etti. Protagoras ise iki kez siyasi nedenlerle yargılandı. Retorikteki yeteneğinden kimsenin kuşku duymadığı Perikles’in karısı Aspasia, Atina halkının ahlakını bozmak suçundan yargılandı ve beraat etti. Yazarlar ve şairler, sözgelimi Sofokles ve Euripides, her ikisi de dinsizlikle suçlandı ve yargılandı. Perikles’in Aspasia’dan olma oğlu komutan Perikles, Arginusea savaşından sonra idam edildi. Devlet adamları ve siyasetçiler, Kritias, Kleon ve Alkibiades suçlamalardan, mahkemelerden ve sürgünlerden paylarına düşeni aldılar. Ve Sokrates’ten yaklaşık yetmiş yıl sonra Aristoteles, dinsizlikle suçlanması söz konusu olunca, Sokrates’in yargılanmasını kastederek kendi ifadesiyle “Atinalıların bir kez daha felsefeye karşı suç işlemesini istemediği için” bu kenti terk etti.
Sokrates’in davası, savunması ile ölümünden önceki günleri hakkında yazılı bilgilerin olması dolayısıyla ve elbette bir filozofun idam cezasına çarptırılması ile bir ilktir. Ancak onun davasına önemini kazandıran tek şey eksik de olsa daha geniş bir bilgi kaynağına sahip olmamız değildir. Bu dava, Antikite’nin en önemli davalarından biridir; bununla kalmaz tarihte kayıtlara geçmiş siyasi ve ahlaki olayların en etkili örneklerinden biri olmuştur. Bunda Sokrates’in davada takındığı tutumun, etkili kişiliğinin, bir filozof olarak taşıdığı eşsiz değerin de son derece önemli olduğu açıktır. Yanıtlamamız gereken soru Sokrates gibi bir filozofun –döneminde aklı başında herkesin şaşkınlıkla karşıladığı gibi- nasıl olur da bu gibi suçlamalarla karşı karşıya kalabildiğidir? Sokrates gibi felsefeyi halka indirmeye çalışan, sade yaşayan, alçakgönüllü ve ılımlı bir filozofu idama götüren koşullar ne olabilir? Demokrasi ile yönetilen Atina’da jüri nasıl olmuştur da saygın filozofa bu cezayı vermiştir? Kuşkusuz bunun yanıtının önemli bir kısmı Sokrates’in kişiliği ve felsefesinin niteliği ile ilgilidir. Ama önemli bir kısmı da Atina’daki siyasi huzursuzluklar, savaşlar ve bir toplumun nadiren karşı karşıya kaldığı varoluşsal nitelikteki siyasi ve ahlaki tercihlerle bağlantılıdır.
- Mustafa Öztürk’ün İslamcılarca linç edilmesi: Teoloji siyasetin hizmetinde - 7 Aralık 2020
- Devletin soyut bedeni - 30 Kasım 2020
- Cumhuriyetin ruhu (ilkesi) erdemdir - 1 Kasım 2020