Sokrates Neden Suçlu Bulundu

Ceza

Ayrılmak zamanı geldi artık, yolumuza gidelim: ben ölmeye sizler de yaşamaya. Hangisi daha iyi? Tanrı’dan başka kimse bunu bilmez.

Platon’un yazdığına göre, Sokrates’in davadaki son sözleri bunlardı. Kendisine verilen ölüm cezasının haksız olduğunu biliyordu. Gelgelelim ne savunmasını kendisini kurtaracak şekilde yapmıştı ne de Atina’dan ayrılmayı ya da Kriton’un bütün ısrarına karşın kaçmayı kabul etmişti. Kaçması için verilecek olan rüşvet onun için büyük bir kötülüktü. O adaletsizliğin kurbanıydı; nasıl olur da daha büyük bir adaletsizlikle kendisini kurtarmaya çalışırdı?

Yaşlı filozof, hak etmediği bir şekilde, zincire vurulmuş bir halde hapiste tutuluyordu. Ve bu ağır cezayı birazcık olsun yumuşatmak için gün boyu ziyaretçilerin gelmesine izin veriliyordu. Atina’dan olduğu kadar Atina dışından da, bu meşhur ama ölümün gölgesini üstünde taşıyan filozof ile görüşmek ve konuşmak için gelen çok sayıda ziyaretçi oldu. Yasalara göre, kutsal ada Delos’a kurban vermeye gönderilen din kurulu dönmeden infaz gerçekleşmiyordu. Karşı yönden esen rüzgâr bu kutsal gemiyi bir ay boyunca geciktirdi ve Sokrates erdem, bilgelik, ruh, ölüm gibi konuları konuşmak için yeterli zaman bulabildi.

Düşünürün son günlerini anlatan Platon’un metinlerine baktığımızda onun felsefeden uzak durmadığını görürüz. Hatta düşünme ve açıklama gücü zirve noktasına ulaşmıştır. Bütün gelecek kuşakların duyması için konuşuyordu. Felsefe yapmakla kalmıyordu; bitmek bilmez öğrenme merakı ve isteği; yaşama duyduğu saygı, onu hep yeni şeyler öğrenmeye, farklı şeyler yapmaya itiyordu. Bir müzik parçası besteledi; Apollon’a bir şiir yazdı. Flüt çalmayı öğrendi. Yaşam dolu tavrını, bilgeliğini, düşünmeye verdiği önemi son nefesine kadar koruduğu için belki de, düşünsel ve ruhsal zenginliğin bir sembolü haline geldi.

Ölümünden önce “ölüm” üzerine bir sorgulama yapmış olması, savunmasındaki şu sözleri doğrular gibidir: “İster dinleyin ister dinlemeyin Anytos’u, ister salıverin, ister salıvermeyin beni; iyice bilin ki şunu, bir değil bin kez ölmem gerekse bile, hiç mi hiç değiştirmeyeceğim yolumu.” Daha önce sözünü ettiğimiz dört diyalogdan sonuncusu, Phaidon, ölüm üzerinedir. Onun en sadık takipçilerinden biri olan Phaidon son saatlerinde onunla birliktedir; ölüm ve ölümsüz ruh hakkında konuşurlar. Bu diyalog bazı yazarlara göre (örneğin Paul Johnson), Platon’un en iyi diyalogudur ve Sokrates’in geniş zihin gücü ile Antik Yunan dilinin olanaklarını bir araya getiren bir yapıttır. Konuşmalar, şafağın sökmesinden hemen sonra başlar. Kucağındaki çocuğu ile karısı ve üçüncü oğlu da oradadırlar. Düşünürün takipçileri ve hayranlarından oluşan (ki bunların bir kısmı Atina dışındandır) bir grup da, onun son saatlerini harcayacağı bu konuşmaya katılırlar.

Sokrates’in bir filozof olarak büyüklüğü, her zaman bizim için temel olan sorunlar üzerinde odaklanmasında yatar (öneri: odaklanmasında yatar). O, daha “iyi” bir insan olabilmek için birincil ve vazgeçilmez olan şeyleri öne çıkarır. Ruhun ölümsüz olduğu ve beden uçup gittiğinde de yaşayacağı düşüncesini benimsemesine karşın, bu ölüm korkusunu üzerinden atmak için sıkı sıkıya sarıldığı bir sav değildir. Bizim için gerçekten önemli olan şey, ölümü nasıl karşıladığımızdır. Sokrates, yaşamı boyunca sürdürdüğü cesur tavrı ölüm karşısında da sergiler. Bu tavır onun temel önemde gördüğü bir sorundur; ancak başka bir başat sorundan kaynağını alır: Cesur olmak ne demektir; cesaret nasıl tanımlanabilir? Hep söylenegeldiği gibi düşünür tanımlar vermeyi tercih etmez; ama onun hayatından süzülen bilgiye (gerçeğe) baktığımızda, cesaret ile adil olmak ya da doğruluğu benimsemek arasında kopmaz bir bağ oluşturduğunu görürüz. Cesaret, doğuştan kazanılabilir ya da eğitimle edinilebilir. Ancak Sokrates’in işaret ettiği ve yaşamıyla anlattığı cesaret, doğru davranmak ve adil olmanın bir sonucudur. Adaletten yana olma duygusu ve bu duygunun verdiği kendine güvenin kazandırdığı bir erdemdir.

Akşam karanlığı çökerken, tartışma doğal sonuna ulaşır. Sokrates’in şimdiye kadar gördüğü en soylu, en kibar, en cesur insan olduğunu söyleyen gardiyan, zehri içme vaktinin geldiğini bildirir. Atina yasalarına göre, idam cezası bilfiil suçlu tarafından yerine getirilir. Zehri içmesi yaşlı filozoftan istenmektedir. Platon açıkça söylemese de, Sokrates için hazırlanan zehir baldıran otudur; bu hızla ve acısız öldüren bir karışımdır. Filozof, zehri içmeden önce banyo yapar ve ailesiyle vedalaşır. Platon, onun yanında ailesi dışında Kriton olduğunu söyler ve onlara en son dilekleri konusunda talimatlar verir. Arkadaşlarıyla kısa bir süre birlikte olur ve sonra zehri elindeki kâsede taşıyan adam gelir. Sokrates: “Evet arkadaşım, sen bu tür şeylere alışkınsındır, söyle bakalım, ne yapmam gerekir?” der. “Sadece için efendim ve sonra bacaklarınız ağırlaşıncaya kadar yürüyün. Sonra sırtüstü uzanın, zehir bacaklarınızdan başlayarak etkisini gösterecektir.” Adam, Sokrates’in eline kâseyi tutuşturur; filozof neşeli bir biçimde, titremeden, hiçbir korku belirtisi göstermeden kâsedeki karışımı içer. Bir süre yürür, sonra uzanır, bir ara yüzündeki örtüyü kaldırarak uzandığı yerden seslenir: “Kriton, Asklepios’a bir horoz adamalıyız. Sakın unutma!” Asklepios, Yunan mitolojisinde tıp ve şifa tanrısıdır… Bu Sokrates’in son ironisidir.

Filiz Zabcı