“Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa asıl sorun onu değiştirmektir.” — Karl Marx, Feuerbach Üzerine Tezler
MÖ 5. yüzyılda, Antik Yunan’ın güneyindeki Elea kentinde yaşayan Parmenides, Batı felsefesine öyle bir müdahalede bulundu ki, sonrasında gelen tüm düşünsel tartışmalar onun gölgesinden çıkamadı. “Varlık vardır, yokluk yoktur” diyerek başlattığı mantıksal yürüyüş, duyusal dünyanın tüm zenginliğini ve hareketini inkâr eden metafizik bir mutlakçılıkla sonuçlanıyordu. Ancak bu “akılla görülen hakikat” anlayışı, duyularla algılanan gerçekliğin değersizleştirilmesi pahasına yükseltilmiş bir idealizmi içeriyordu.
İşte tam da bu noktada Parmenides, Marksist teori açısından kritik bir tartışmanın kapısını aralar: Gerçeklik nedir? Bilgi nedir? Ve dünya değişebilir bir şey midir, yoksa statik bir özün dışavurumu mudur?
Metafiziğin Köklerinde Egemen Sınıfın İdeolojisi mi Yatıyor?
Marksist düşünce, gerçekliği değişmez bir öz olarak değil, tarihsel süreçte sürekli dönüşen, çelişkilerle ilerleyen bir yapı olarak görür. Bu açıdan bakıldığında, Parmenides’in felsefesi, tarihsel materyalizmin temel ilkeleriyle açıkça çatışır. Çünkü onun “değişim bir illüzyondur” savı, yalnızca doğa bilimlerine değil, tarih ve toplum analizine de ket vuran, hareketi yadsıyan bir düşünce biçimidir.
Raymond Williams’ın belirttiği gibi, “egemen ideoloji her zaman durağanlığı, sürekliliği, sabitliği yüceltir.” Parmenides’in ontolojisi de tam bu bağlama yerleşir: Sınıflı toplumların yeni yeni şekillenmeye başladığı, servet ve mülkiyetin azınlık elinde birikmeye başladığı bir dönemde, değişimin değil sabitliğin kutsanması, iktidarın sürekliliği için işlevseldir. Değişimin olanaksız olduğu bir evrende devrim de olanaksızdır. Parmenides’in sistemi bu anlamda, doğrudan olmasa bile, değişim arzusunun politik anlamlarını nötralize eden bir ideolojik zemin yaratır.
Düşüncenin Maddeye Üstünlüğü: Diyalektik Materyalizmin Eleştirisi
Parmenides’in felsefesi açıkça idealisttir. Gerçeği duyularda değil, düşüncede arar. Ona göre yalnızca “düşünceyle kavranan” hakikidir. Oysa Marx ve Engels, Alman İdeolojisinde bu tavrı ters yüz ederler: “İnsanlar bilinçlerinden dolayı değil, maddi yaşam koşullarından dolayı düşünürler.” Düşünce, toplumsal üretim ilişkileri tarafından belirlenir. Düşünce dünyası, maddi dünyanın ürünü ve onun yansımasıdır; ona hükmeden bir efendi değil.
Bu bağlamda Parmenides’in “gerçeklik düşüncede başlar” iddiası, gerçekliğin maddi temellerini inkâr eden metafizik bir soyutlamadır. Diyalektik materyalizm ise tam tersini savunur: Her şey değişir, dönüşür; bu değişimin motoru ise çelişkilerdir. Varlık ve yokluk birbirlerini dışlamaz, diyalektik ilişkiler içindedir. Her şey bir süreçtir.
Tarihsiz Bir Ontoloji: Parmenides ve Tarihin İnkârı
Parmenides’in dünyasında tarih yoktur. Başlangıç ve son yoktur; çünkü “varlık her zaman vardı, hep olacak.” Oysa Marx’a göre tarih, üretim biçimlerinin, sınıf mücadelelerinin, emek ve sömürünün tarihidir. Gerçeklik yalnızca “ne olduğu”yla değil, “nasıl olduğu”yla ve “nasıl değiştiğiyle” açıklanabilir.
Parmenides’in felsefesi bu anlamda, tarihselliği askıya alır. Eğer her şey olduğu gibi kalacaksa, ilerlemenin, dönüşümün, devrimin zemini ortadan kalkar. Marksist tarih anlayışı ise tam tersine, hareketi kaçınılmaz ve devrimci bir zorunluluk olarak görür. Lenin’in ifadesiyle, “hareket, çelişkilerin birliğinden doğar.” Parmenides’in varlığı ise çelişkisiz, yekpare ve donuktur.
Gerçeklik ve Algı Arasında: Bilginin Sınıfsal Niteliği
Parmenides, duyularla algılanan dünyayı küçümser; göz, kulak ve bedenin bilgisi ona göre yanıltıcıdır. Bu yaklaşım, insan emeğiyle dünyayı dönüştüren maddi öznenin deneyimini değersizleştirir. Oysa Marksist teoriye göre bilgi, emek süreci içinde biçimlenir. Duyusal deneyim, maddi dünyanın anlaşılması ve değiştirilmesinde temel araçtır. Bilgi sınıfsaldır: Kimin algısı, hangi koşullar altında oluştuğu ve kimin çıkarına hizmet ettiği belirleyicidir.
Bu açıdan bakıldığında, Parmenides’in sezgisel-duyusal dünyayı küçümseyen tavrı, bilgi üretimini seçkinci ve dışlayıcı bir alana hapseder. Oysa Marx’ın Grundrisse’de de vurguladığı gibi, “bilgi üretimi, tıpkı diğer üretimler gibi, tarihsel-toplumsal koşullarda biçimlenir.”
Sonuç: Durağan Ontolojiden Diyalektik Hareketin Felsefesine
Parmenides’in düşüncesi tarihsel bağlamında radikal bir kopuş gibi görünse de, Marksist eleştiri açısından nihayetinde statükonun felsefi bir zırhıdır. Onun mutlak ve değişmez varlık öğretisi, yalnızca metafizik bir ontoloji değil, aynı zamanda toplumsal değişimin imkanlarını örten bir ideolojidir. Oysa gerçeklik, sürekli devinen, çelişkilerle yoğrulan, tarihsel bir akıştır.
Parmenides’in felsefesi bu yüzden Marksist teori için tartışılması gereken değil, dönüştürülmesi gereken bir mirastır. Çünkü dünya, sadece yorumlanmak için değil, değiştirilmek için vardır.
Kaynakça:
- Karl Marx & Friedrich Engels. Alman İdeolojisi.
- Karl Marx. Grundrisse.
- Georg Lukács. Tarih ve Sınıf Bilinci.
- Louis Althusser. İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları.
- Raymond Williams. Marxism and Literature.
- Terry Eagleton. Marxist Literary Theory: A Reader.
- Roy Bhaskar. A Realist Theory of Science.
- Gerçekliğin Durağan Maskesi: Parmenides - 22 Mayıs 2025
- Gazeteci İsmail Arı Hakkında Soruşturma: Gizlilik Kararıyla İfade Dahi Alınmadı - 21 Mayıs 2025
- Giresun’un Yüzde 85’i Maden Sahası: Karadeniz Doğası Vahşi Madenciliğin Kıskacında - 21 Mayıs 2025