Okyanusta Bir Damla 

Yeni yılın ilk günlerindeyiz. Zamanın bu döngüsü yeniliği mi getiriyor yoksa kendi kısır döngüsünde usulca yol mu alıyor? Bu soru zihinlerimizi meşgul etmesine rağmen, her yeni yıla umutlarla, yeni planlarımızla ve hedeflerimizle gireriz. Doğanın döngüsünde bir yenilenme süreci gibidir zamanın bu döngüsü. Geride bıraktığımız yılda yaptıklarımız, yapamadıklarımız, takvimsel bir tutanağa dönüşür. Bu tutanaklarda kendi gelişimimizi görürüz. 

İnsan dediğimiz okyanusta damla misali… Ne çok önemli ne de çok önemsiz… Damlalar koca bir okyanusu oluşturur, damlalar birleşmezse ne denizler ne de okyanuslar olur. Tek başına bir damla ise düştüğü yerde buharlaşır, etkisiz hale gelir. Tıpkı kar tanesi gibi… Oysa damlalar birleşti mi denizde bir dalganın kollarına atılır, koca kayaları aşındırır. Dalgalar kayalara çarpar, parçalanır.  Sonra parçalandığı yerden, yeniden karışır denizin sularına… Usulca geri çekilir, köpük köpük karışır kendi sularına… Okyanus bir damlada, bir damla ise okyanusta gizlidir.

 İnsan ve toplum, damla ile okyanus gibidir. Bir insan ne çok önemlidir ne de çok önemsizdir. Fakat, toplum, insanlardan oluşur. İnsanlar, medeniyetler, kültürler oluşturur, devletler inşa ederler. Hani, Nazım Hikmet, “Davet” şiirinin mısralarında diyor ya : “Yaşamak bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.” Nazım Hikmet, tam da bunu anlatır şiirinde, yani insanın değerini. Ağaç ve orman üzerinden, insan ve toplum ilişkisini anlatır. 

İnsana verdiğimiz değer, kendimize ve de topluma verdiğimiz değerin göstergesidir aslında. İnsanın insan ile ilişkisi, insanın doğa ile ilişkisi… Ve bu dünyada yalnız değiliz, bizim yaşam alanımız olan bu dünya aynı zamanda hayvanların da yaşam alanıdır. Doğa tüm çeşitliliği ve çelişkileriyle birlikte kendi döngüsünü oluşturur.  Bu döngüyü kavramaya çalışmak ve uyum sağlamak için her bireyin kendisini geliştirmesi bir görev olarak duruyor önümüzde. Zihinsel gelişimimiz, toplumun niteliğine de yansıyacaktır elbet. Bilincimiz kendi aydınlık yolunun güzergahını belirleyecektir.

Her şeyin değersizleştiği günümüzde, insan ilişkileri de bundan payını alıyor. Kabul etmek gerekir ki, kapitalizm en vahşi aşamasına ulaştı. Kapitalizmin bu geldiği aşamada tüketim hızı, teknoloji hızı, insanı yüzeyselliğe iterken, insani değerler de aynı hızla tükenişe doğru yol alıyor. Tekinsiz ve tehlikeli zamanlardayız.

Rosa Luxemburg, 1919 yılının ocak ayında öldürülmeden önce büyük bir öngörüyle “Ya barbarlık ya sosyalizm” diyerek insanlığı gelecekte bekleyen tehlikeye karşı uyarmıştı. Nitekim birinci emperyalist paylaşım savaşı krizini sonraki yıllara taşıdı ve ardından ikinci emperyalist paylaşım «dünya » savaşı başladı. Bu süreçte dünya tarihi, Nazi faşizmine tanıklık etti. Dünya, ikinci emperyalist paylaşım savaşında, en trajik zamanlarını yaşadı. Korkunç zamanlar…

Savaşlar, insanlığın değerlerini öldürüyor. Zulüm, katliam, işkence, insan haklarını yerle yeksan ederken, kötülük sıradanlaşıyor. Toplumlar böyle zamanlarda güce boyun eğen yığınlar haline geliyor. Yığın haline gelmemek için sarılabileceğimiz en önemli unsur yurttaşlık bilinci olsa gerek. Özgür yurttaşlar olabiliyor muyuz? Güce tamah etmeden, çoğunluğun rüzgarına kapılmadan, kendi yolumuzda yürüyebiliyor muyuz? Özgür bir yurttaş olmayı başararak akıntıya karşı kürek çekebiliyor muyuz?

2025’e girerken, geride bıraktığımız yılın savaşlarıyla birlikte girdik. Ukrayna, Filistin, Suriye… Dünyanın gözü önünde yaşanan katliamlar, işkenceler, bu korkunç zulüm… Belki üçüncü dünya savaşı olarak tanımlayamayız ama emperyalist paylaşım savaşının “bölgesel” olarak sürdüğünü söyleyebiliriz. Bu savaşların sonunda yaşanan kitlesel göçler ise dünya genelinde aşırı sağın artışına sebep oluyor. Yirminci yüzyıl boyunca, özellikle Avrupa’da faşizmin yükselişini hatırlarsak, günümüzü daha iyi tahlil ederiz. İnsanlık tarihi trajedilerle dolu ne yazık ki…

Dünya genelinde aşırı sağın propagandasına ve manipülasyonuna düşmemek için bir kez daha “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni okumak gerek. 1789 Fransız İhtilali’nin temelini oluşturan İnsan ve yurttaş hakları bildirgesinin ilk maddesi şöyledir : “İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak faydaya dayanabilir.”

Yurttaş olmak ve insan hakları… İnsan haklarıyla insandır. Savaşlarda önce gerçekler ölür, sonra masumiyet, sonra da insana dair ne varsa bütün değerler hızla ölmeye başlar. Böyle bir dünyada insan kalmaya çalışmak bile başlı başına bir mücadele gerektiriyor. 

İşte tam bu noktada, ağaç ve orman ilişkisini ve okyanustaki bir damlayı unutmamak gerekir. 2025 yılı zorlu bir yıl olacak insanlık için. Tekinsiz bir gelecek insanlığın kapısında bekliyor. Böyle zamanlarda okyanusta bir damla olduğumuzu unutmamak elzem. O bir damlada okyanusun ta kendisi vardır. 

Halkların barış içinde yaşadığı bir dünya dileği ile, dirençle, umutla, sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim tüm okurlarımıza…

Arzu TORUN
Latest posts by Arzu TORUN (see all)