Hz. İsa; “ben ölüleri dirilttim fakat cahilleri diriltemedim” demiş. Mevlana bile başa çıkamamış, “Cahille sohbet zordur bilene” cümlesini kurmuş ve “Cahilin yanında kitap gibi sessiz ol” nasihatinde bulunmuş.
Madem başladık dini refaranslarla devam edelim o zaman. Kuran-ı Kerim’in Araf suresinde; “cahillerden yüz çevirin” diyor. “Sakın bilmeyenlerden olma”, “Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?”, “Rabbim benim ilmimi artır”, “İlimde derinleşenlere büyük mükâfat vereceğiz” Bütün bu öğütler, İslam dininin kitabı Kuran-ı Kerim’de insanoğluna nasıl olması gerektiğini berlirten ayetler.
Peki, -çoğunluğu müslüman olan- Türk milleti olarak biz bu ayetlerin neresindeyiz? Maalesef cehaletin çok olduğu bir ülkenin vatandaşıyız.
Farkındayım bugün genel tarzımın fazlasıyla dışında bir yazı ile karşınızdayım. Ve altını çizmem lazım ki ben bilgiliyim, kültürlüyüm, cehaletten ve cahillerlerden çok sıkıldım diyen bir “beyaz Türk” profili çizmeye de çalışmıyorum. Haddim değil. Kendimi bilen ve her yeni gün yeni bir şeyler öğrenmeye çalışan, her öğrendiği bilgiyi, yaradanın insanoğluna bahşettiği en büyük nimet olan akıl süzgecinden geçirmeye gayret eden bir ölümlüyüm. Filozof Sokrates dediği gibi , “bir tek şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir”.
Peki, bizim diplomalı, diplomasız cahillerimiz ne diyor? Ne demiyor ki maşallah! Bilmedikleri konu yok. Bildiğini iddia ettiğin konuların kaynağını sorsan… Derinliğini… Araştırmışlığını… Anlatıyorlar ha bire; bir yerden okumuş, arkadaşından dinlemiş, televizyondan duymuş, internette dolaşırken görmüş. Akıl süzgecinden geçirmeden inanmış. Doğrusu olmuş ve “benim doğrum en doğru” noktasına gelmiş ve huzuru bulmuş.
Bırak, hayata başkalarının gözü ile bakmayı. Bir de kendi akıl gözünle bakmaya çalış, desen hakaret kabul ediyor fiziksel temasa uğramaya ramak kalıyorsun.
Bilgi sorumluluk gerektirir. “Birçok şeyi yarım yamalak bilmektense, hiç bilmemek daha iyidir.” “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Eksik ya da yanlış bilgi zararlıdır. Alwin Toffler; “Yüzyılın cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgiyi değiştirmeyenler ve yeniden öğrenmeyenler olacaktır” diyor. O kadar doğru geliyor ki bu cümleleri. Yoruyor artık beni içinde bulunduğumuz bu yüzyıl ve cehalet.
Karşımda körü körüne bir inanmışlıkla dolu biat etmiş biriyle konuşmaya başladığımda deveye hendek atlatmak atasözü geliyor nedense hemen aklıma. Dindarsa, vaktiyle bu zorluğu görmüş ve yaşamış İmam Safi’nin; “Ne zaman akıllı bir adamla tartışsam ikna ettim, ne zaman ahmak bir insanla tartışsam mağlup oldum” cümlesini tekrarlayasım geliyor, sonum parlak olmaz deyip susuyorum.
Derdine sazını ortak eden Aşık Veysel düşüyor aklıma, almış sazı eline gözleri görmeyen ama gönül gözü açık olan büyük ozan; “Cahil ile sohbet etmek zor olur/ Kulak sağırdır, gözü kör olur./ Her sözünde kavga niza var olur,/ Cahiller, dikenli çalı sayılır.” diyerek duygularını dillendirmiş. Diplomasız bu bilgenin de en büyük derdi cahalet olmuş. Ve yıllar boyunca bu toprakların en büyük dert konusu hiç değişmemiş desene derken buluyorum kendimi.
Müzisyen – besteci Hüseyin Karakuş, “İnan değil sana kastım, cahille sohbeti kestim” demiş ve rahatlamış. Ben de daha fazla maruz kalmamak adına cahille sohbeti kesiyorum ama karşımdaki cehaletinden kestiğimi de anlamıyor. Haydi bireysel cehalet ve cahille mücadele kolay. Ama cehalet toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet ederse, bile isteye yıllar boyunca örgütlü hale getirilirse, insan sömürüsü haline gelirse ne yapacağız?
İçinde yaşadığım Alman toplumunun büyük düşünürlerinden biri olan Goethe; “Eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.” Demiş zamanında ve ‘’Hareket halindeki cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.’’ sözü ile de Bernard Shaw onu pekiştirmiş.
Bu cümlelerin haklılığı üzerinde ve toplumu düşündükçe insan ister istemez umutsuzluğa ve tedirginliğe kapılıyor.
Nietzsche’nin dediği gibi ‘’…cahil bir topluluğun seçtiği yönetimlerde madrabazlar iş başına gelir…” Ben de ekleme yapayım, bu tür yöneticiler de hareket haline geçmiş cehaleti korkunç bir şekilde kullanırlar. Ve de kullanıyorlar.
Aslına bakarsanız mesele cahil olmak da değil. Hem cahil hem cesur olanlarda sıkıntı. Çünkü tarih boyunca toplumun büyük bölümü cahildi, geri kalanı değil. Ama cahiller hiç bu kadar cesur olmamıştı. Unutmayalım ki, yasaklardan özgürlük, dogmalardan uygarlık, cehaletten bilgi üremez.
Umut yok mu? Nefes aldıkça umut var. Ama bu bir süreç. Hasar büyük ve uzun bir zamandır devam ediyor.
O yüzden düzeleceğine dair umudum var ama benim yaşam yolculuğumda onu görebileceğime dair umudum yok.
İsa peygamber ve Mevlana ile başlamıştım yazıma. Kapanışı da Mevlâna’nın Mesnevi”sinde anlattığı bir Hazreti İsa hikâyesi ile yapayım: Bir gün Hazreti İsa arkasına endişeyle bakarak kaçar gibi hızla yürüyormuş. Adamın biri bu durumu görmüş, merak edip sormuş:
“Arkanda kimseyi görmedim ama sen kaçıyorsun, kimden kaçıyorsun?”
Hazreti İsa cevap vermeden koşmaya devam etmiş. Adamın da inadı tutmuş peşine takılmış. Biraz yaklaşınca bağırmış:
“Ne olur biraz dur da söyle, çok merak ettim neden kaçtığını; arkanda ne insan var ne de kaçmana gerek hayvan…”
Hazreti İsa durmuş, adamın yanına gelmiş ve cevap vermiş:
– Ben bir ahmaktan ve bütün ahmaklardan kaçıyorum…
Adam şaşırmış:
– Körlerin gözlerini, sağırların kulaklarını açan sen değil misin?
– Evet…
– Ölüleri dirilten sen değil misin?
– Evet benim…
– Topraktan kuşlara can veren sen değil misin?
– Evet benim…
Adam biraz daha meraklanmış:
– Bunca mucizeyi yaratan Hazreti İsa bir ahmaktan ve bütün ahmaklardan neden kaçar?
“Dinle” demiş Hazreti İsa, “Bütün dediklerin doğru.
Körler için dua ettim gözleri açıldı…
Sağırlar için dua ettim kulakları açıldı…
Cansız bedenler canlandı…
Ama ahmağın gönlüne ve kafasına hiçbir şey sokmayı başaramadım… Konuştum kafasına girmedi… Okudum yüreğine gitmedi…
Yüzlerce kez okudum…
Binlerce kez konuştum…
On binlerce kez anlattım…
Ama ahmak, ahmaklar sadece bir kaya parçasına dönüştü…
Ne kafaları kımıldadı ne de yürekleri…
Böylece ahmaklardan her türlü kötülüğün gelebileceğini anladım, bu yüzden bütün ahmaklardan kaçıyorum…” deyip gitmiş.
Kıssadan hisse çıkarmalı mı; Evet. Baktım cahili kazanırım diye emek harcamak zamanımı öldürmekten öteye gitmiyor, ben de arkama bakmadan kaçıyorum artık.
- İnsan Hayatının Anlamı ve Değeri Nedir? - 21 Kasım 2024
- Düşünceyi Düşünmek - 2 Kasım 2024
- Benim, Çünkü Biziz; Biziz, Çünkü Benim - 25 Ekim 2024