Korkuya teslim olmak

Hiç beklenen değildi yağan yağmur. Sabahleyin kalktığımda hava açık, gökyüzü masmaviydi. Nereden kopup geldi bu kara bulutlar dememe kalmadan yağmur yağmaya başladı. Burada böyle oluyor. Gün başladığımız gibi bitmeyebiliyor.
Bu alışılacak bir şey değil, ama bir süre sonra insan kabulleniyor, uyum sağlamaya çalışıyor.

Ülkenin politik düzelemi de bu örneğe uygun şekilleniyor.
Sıkıcı başlayan bir günün, öğlene varmadan art arda gelen haberlerle hızla değişiyor, şaşırmaya dahi zaman bırakmıyor.
Olmaz dediğimiz her şey oluyor.
Mesala, eski bir Ülkü Ocağı başkanı güpegündüz sokak ortasında öldürülüyor.
“Eyvah, sokaklar karışacak” demeye kalmadan, cinayetin sanıkları ülkücüler ve uyuşturucu tacirlerinden oluşan bir çete çıkıyor.
Gözler MHP Genel Merkezine çevriliyor.
MHP önce suskunluğu seçip sonra esip gürlüyor. İçişleri Bakanlığından gelen açıklama kifayetsiz. Saray ne diyeceğine karar vermek için bir süre bekliyor.
Kapıya dayanan seçimler öncesi, ittifak dengeleri gözetilerek, bir şeyler diyenler dediği ile kalıyor. Havanda su dövülüyor.
Merak büyüyor.

Beklenmedik bir şekilde, kınayan, cinayetin faillerinin hemen bulunmasını isteyenler Türkiye siyasetinin sol cenahında kabul edilenlerden geliyor.
Şaşırmadığımı görenler, anlamsız bakışlarını üzerimden almıyor. Ne beklediklerini bilmiyorum.
Benim bildiğim MHP bu.
Kurt kuzu postunda uzun saklanmaz.
Saklanamaz.
Doğası gereği, kuzu postunu üzerinden atıp avlanmaya çıkar, dişlerini gösterir…
Şaşıracak nesi var bunun.
Üstelik dahası var.
“Kurtlar, uzun kış günlerinde av bulamayınca yuvarlak bir halka oluşturup, birbirinin gözünün içine bakar, ilk düşeni yem yaparlar” diye okumuştum bir yerlerde. Kemal Tahir’in, “Kurt Kanunu” romanında dediği gibi, ”Kurtlukta düşeni yemek kanundur.” Düşen, ayrılan kim olursa olsun hep işledi, işliyor bu kanun…

Emniyetten sızan bilgiler, olayın içinde olanların bu kadar kısa zamanda ortalığa dökülmesi, bu cinayetin çözüleceği yanılsaması içine çekiyor herkesi.
Tetikçiler ve onlarla doğrudan ilişki içinde olanların ötesine geçmeyecek bir çözümle yetinilmesi istenecek.
Öyle de kalacak…
Dikkat ederseniz, çok uzun zamandır siyasi cinayetler “faili meçhule” yazılmıyor. Tetiği çekenler ve bir sonraki halkada bulunan, yardım edenler kısa zamanda yakalanıyor.
Uzun yargılama süreci, tetiği çektirenler, gerçek sorumlular konjonktüre göre değişiklik göstererek uzayıp giderken kamuoyu yorulup takibi bırakıyor.
Örnek mi?
Hrant Dink cinayeti…
Daha yakın bir örnek, Tahir Elçi.
Örnek çok, say say bitmez.
Hangi örneği ele alsanız, tehlikeli soruları akla getiriyor. İnsanın başını belaya sokacak sorular. Alışmaya, kabul etmeye yanaşmayanların başının üzerinde sallanan bir kılıç.
Korkmamız isteniyor…
Peki, korkalım mı?

Hasan KAYA