Komünizmi “Telinciler” Ve Kemal Akbulut.

1960’lı yıllarda ABD’nin yeşil kuşak projesi çerçevesinde, gelişen işçi ve emekçi hareketini engellemek ve bastırmak için, gerici odakların tertipleri ve destekleriyle faşist  güçler Komünizmi “telin” mitingleri düzenliyorlardı.. Düzenlenen bu mitinglerde de işçi ve emekçilerle beraber, ileri çıkmış Sosyalistleri linç etmek, tehdit etmek ve korkutmak amaçlıydı.

   Kemal AKBULUT’ta Kars’ta bu telincilere karşı direnç göstermiş ve onlara geri adım attırmış bir sosyalistti. TİP (Türkiye İşçi Partisi)’in ilk kurulduğundan itibaren Kars’ta TİP’in bir neferi olarak çalışmış. Bu çalışmalar sırasında İlçelerde ve merkezde birçok kez linç edilmekten kurtulmuş, ama yılmamış ve köy köy, ilçe ilçe bir elin parmağı kadar sayıda olan Sosyalist arkadaşıyla birlikte çalışarak 1965’te Kars’ta TİP’e bir Milletvekilliği kazandırmış kişiliklerdendi.

Kemal AKBULUT

Onlar, Kars ve ilçelerinde yılmadan, usanmadan her tür saldırıyı gögüslüyerek çalışmışlardı. O dönemin olanaksızlıkları ve zor koşullarına rağmen birçok köy ve ilçede kalıcı siyasal ilişkiler yakalamışlardı. Gericiligin en azgınca saldırdığı ve Komünizmin öcü olarak gösterildigi, o kelimenin kendisinden ürküldügü koşullarda çalışmışlardı. Ve Kars’ta meclise bir TİP üyesi göndermişlerdi.

   Bu aktifliğinden, çalışkanlığından, kararlılığından dolayı halk arasında Komünist Kemal olarak anılırdı. Veya sonralarıda Dede olarak bilinirdi. Kendine , örgütüne ve halkına olan güven ile siyasal inancı, sürekli okuyarak kendini yenileme ve donatmada ona güç katıyordu ve cesaret veriyordu.

    Kemal AKBULUT bir emekçiydi, esnaftı, fotoğrafçıydı. Hem esnaflığın yapardı, hemde devrimci çalışmalarını yürütürdü. O dönem üçte çocuk babasıydı. O hem nice devrimci yetiştirmiş bir militan, hemde onlarca fotoğrafçı yetiştirmiş bir ustaydı. İşyeri iki anlamda da bir çırak yetiştirme okuluydu. Evi ise dışarıdan gelen yol arkadaşlarının birinci derece konağıydı. Eşiyle beraber yol arkadaşlarına en iyi olanakları sağlayarak misafir ediyorlardı. Onları, evlerindeymiş gibi his etmelerini sağlıyorlardı. 1974 sonrasında işyerini bir dernek gibi kullandı. İşyeri ve evi dostlarının, yoldaşlarının uğrak yeri olmuştu. Onun evinde onlarca, yüzlerce yoldaşı ile Türkiye devriminin sorunlarını sabahlara kadar tartışmışlar, konuşmuşlardır. O’nu bizler değilde o anları yaşayanlar, o mekanda aş yiyip, su içenler, istirat edip dinlelenenler en iyi bilirler.

   60’lı yılların sonuna doğru gençlik hareketinin yükselmesi, gerici güçleride harekete geçirmişti. Karşı Devrim güçleride belli odakların işaret ve talimatlarıyla çeşitli yerlerde “Komünizmi telin” mitinglerini tertipliyorlardı. Bu mitinglerin biride Kars’ta tertiplenmişti. Bugünün “vatansever” linççileri ile o günün telincileri aynı kaynaktan, aynı odaklardan besleniyorlar. Çıkışları, iş ve işlevleri aynıdır.

    Miting ve yürüyüşün güzergahını ise özellikle Kemal AKBULUT’un fotoğrafçı dükkanının bulunduğu İstiklali Milli caddesinde geçirmişlerdi. İşyeri levhasında Fotospor yazılıydı. Miting günü esnaf korkudan veya başka nedenlerle işyerlerini açmazken, Fotospor tek başına açıktı. Ve Kemal AKBULUT işinin başındaydı.

   Ancak gerek güvenlik güçleri, gerek istihbaratçılar ve gerekse belli çevreler sürekli Kemal AKBULUT’a aracı göndererek -işyerini kapatmasını, evine gitmesini, kitle taşkınlık yaparsa önlerine geçemeyeceklerini- söyleyerek, tehdit ve şantaj yaparak işyerini kapattırmayı denemelerine rağmen, o işyerini kapatmadığı gibi, işyerinin kapısını açarak, kaldırıma doğru çıkarak, ellerini arkasında bağlayıp telincilerin gelip geçmesini beklemeye koyuldu.

   Tabii Ki burda Kemal AKBULUT bu duruşunun bedelinin çok ağır olacağınıda biliyordu. Ve bu duruşu bedelsiz başarırsada kazanımlarınıda biliyordu. Kendiside hazırlığını ona göre yapmış. Eğer kendisine ve işyerine yönelik bir saldırı olursa, göstericilerede ağır bedel ödetecek bir planla duruşunda ısrarlı olmuştu. Tabiki güvenlik güçleri ise hiçbir önlem almadan provokasyonun oluşması için zemini açık bırakıyorlardı.

   Telinciler, kamyon kasalarında, arabalarda ve yürüyerek sloganlar ata ata geliyorken bile, polis Kemal AKBULUT’u uyarmaya devam etmiş, başaramayacağını anlayınca “sonuçlarına katlanırsın”, “bizim yapacak bir şeyimiz yok.” deyip gitmişler. Göstericiler Fotospora 100 metre yaklaşana kadar slogan atarak geliyorlar. Ve ondan sonra sloganlar kesiliyor, yürüyüşçüler Fotosporun önünde sessiz bir şekilde Kemal AKBULUT’a diş bileyerek geçiyorlar. Bu faşist, ve gerici caniler yürüyüş kollarının arkası dükkanın önünden geçip hayli uzaklaştıktan sonra sloganlarını tekrar atmaya başlamışlar. Yani Komünist Kemal gerici ve faşist güçler karşısında başarmıştır. Onları susturmuştur.

   Yani Komünizmi “telin” güçlerine sağlanan olanak ve desteklere rağmen, asıl hedefleri bir elin parmakları kadar sayıda olan devrimcilere gözdağı vermek için yaptıkları yürüyüşleri, kendilerinin seslerinin kesilmesine dönüşerek, Kemal AKBULUT’un kaldırımda dimdik ve kararlıca duruşu karşısında sinerek geçmelerine vesile olmuştur. O duruş siyasiydi, devrimci bir duruştu, bireysellikten öte gericilerin yaratmak istedigi havayı geri teptirmekti. Ve bunu başarmıştı.

    Evet Kemal AKBULUT 12 Martta THKO üyesi olmaktan dolayı Diyarbakır Sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmış, zindanlarında yatmıştı, 12 Eylülde TDKP üyesi olmaktan dolayı Kars Dereiçi ve Erzurum Karskapıda işkencelerden geçerek Erzurum Sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmış ve cezaevinde de o duruşunun bedeli olarak yatmıştı. 12 Martta Diyarbakır’da yargılanırken, Yaptığı savunmadan dolayı Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanının,  “Hangi Üniversiteden mezunsun” sorusuna, “Halk Üniversitesi mezunuyum” demesine başkan öfkelenmiş ve sorusunu tekrar etmiş, bunun üzerine , “ben okur yazarım anacak diplomam yok” diyerek cevaplamıştır. Bu iki dönemdeki yargılamalarından beraat ederek iş yaşamına devam etmişti. Salt okur yazar olması bile bilimi ve bilimsel Sosyalizmi araştırarak sindirebilmiş ve yaşam tarzı yapabilmiştir. Onlar her davranış ve hareketleriyle örnek ve önder kişiliklerdi.

   Kemal AKBULUT, 12 Eylülde gördüğü yoğun işkenceler sonucu beyninde oluşan tıp diliyle Avronizma, yani damar genişlemesi ve incelmesi ve balonlaşma oluşmuş. 1982 Şubatında Cezaevinden çıktıktan sonra kontrole gittiği doktor, kendisine “bir aylık ömrün kalmış” diyerek gönderiyor. O ise faşizme inat, yaşamaya ve mücadeleye ısrarla sarılarak 12 yıl daha yaşamayı başarmıştır. 1994 yılının 13 Ağustos akşamı, Dükkanının önünde otururken, geçirdigi kalp krizi sonucu yere düşerken kafasının yere çarpması sonucu, o damarın patlaması ile beyin kanaması geçirerek hayata ve bizlere veda etmişti. Yani ölüm nedeni yine işkencenin yarattığı kalıcı arazların sonucu olmuştur.

   Yaşamında yaptıklarıyla bugünlerde de rehberimizdir. Anısı ve mücadelesi önünde saygıyla  eğiliyor ve anıyoruz. Yaktıkları Devrim Meşalesini hiç döndürmeyeceğiz. Mücadeleleri devam ediyor edecektir…

Selma-Ali MAKAL