Yazar Takdir bekler mi?

Yazarların, sanatçıların hayatını merak eden Mehmet Şirin ile şakalaşırken, yazışırken bu sorular çıktı ortaya. Ben de ölü okurlarımızı canlandırmak istedim ve kısacık bir söyleşiyle merhaba demek istiyorum hepinize. Mehmet Şirin Nokta Haber yorum yazarı olarak tanıyorsunuz zaten.

Mehmet Şirin: Kimi yazarların kumar borçlarını kapatmak yahut ev kirasını ödemek için eserler verdiğini ama senin maddi bir kaygıyla yazmadığını biliyorum. O halde yazarken kafandaki temel kaygı nedir?

Cennet: Savaşın dehşetini yaşadım ve gördüm ki yaşamın gülünecek kadar komik geçmeyeceğini anladım. O günlerden sonra yazmaya karar verdim. Yazmak, öğretmenlik, hekimlik gibi, mühendislik gibi iş olarak değil de hobi olarak görülüyor. Lakin, borç kapatacak kadar olmasa da yazdığım kitaplardan maddi gelir elde etmek bazen sevindiriyordu beni. Sanatın para etmediği bir ülkede sanattan maddi gelir beklemek çocukça beklentidir.

Mehmet Şirin: Yazarken herhangi bir kaygı taşımıyor musun yoksa?

Cennet: Yazarken temel kaygım maddi gelir olmadı, değişik dil ve kültürlerden beslenmeyi seviyorum, ötekileştirilenlerin arasında olmayı, hayatlarını sözcüklerle anlatmayı değerli buluyorum. Bu yüzden de yazdıklarım her kesimin hoşlanacağı kitaplar değilmiş meğer. Aslında bir eseri herkes beğeniyorsa o eserde bir problem vardır bence. Mesela benim kitaplarım Millî Eğitim Bakanlığı Okullarında öğrencilere önerilmedi çünkü kitaplarımı okuyan öğretmenler ezberlerini bozmaya korkuyorlar.

Mehmet Şirin: Kafandaki kaygı, eserinin şimdi beğenilmesi mi, yoksa iş benden çıksın da kim takdir etmiş, kim etmemiş benim meselem değil şeklinde bir şey mi?

Cennet: Oyun oynamayı, hayatı oyun gibi algılamayı severim, her şeye rağmen severim. Yazmaya başladığımda duyduğum tek kaygı; acaba istediğimi yazabilecek miyim? Ben genellikle kitaplarımda yaşanmış olayları konu ediyorum, olayı anlatırken de objektif anlatmanın önemli olduğuna inanıyorum. Takdir konusu bana çok uzak zira çok takdir edilen bir insan olmadım. Belki ben o sözcüğün içini dolduramadım. İnsan doğası beğenilmeye de kurgulanmış. Onca emek verdiğin şey her ne olursa olsun elbette beğenilmek ister insan.

Yazmak okurda bir kaygı ve tedirginlik yaratma amacından mı, yoksa yazarın tatmin ve dinginlik kazanma arzusundan mı kaynaklanır yoksa hepsinden bir parça mı

Cennet: Ben yazmaya başladığımda, sadece olaya ve kahramanlarıma odaklanıyorum. Okur aklıma gelmiyor ve ben yazarken okur ölüdür. Eğer okur burada ne der, şurada ne der diye düşünürsem yazamam. Ama şuna inanıyorum ki yazdıklarımı okuyanlar tedirgin olmuşlardır, kaygı duymuşlardır. Bu kaygı ve tedirginlik benim adıma olmamıştır, kendileri adına olmuştur diye düşünüyorum. Yani evet hepsinden bir parça vardır kuşkusuz.

Mehmet Şirin:Yazmaya dürten şey, daha önce söylenmemişi dillendirmenin, daha önce keşfedilmemişi keşfinin duyurulmasının dayanılmaz baskısı mı?

Cennet: Çok bilindik bir söz “Göğün altında söylenmemiş söz yoktur.” Bununla bağlantılı olarak düşündüğümde söylemek istediklerimi doğru zamanda doğru yerde mi söylediğimi önemsiyorum. İnsanlık tarihine baktığımızda da korkunç benzer çağlardan günümüze geldik ve değişen  ne var derseniz bence pek değişim yok dersem abartmış olmam sanırım. Baskı değil de sorumluluk beni yazmaya itti. Çok isterdim söylenmemişi, keşfedilmemişi yazmayı. Roman konuları olan ve olasılıklar üzerinde yol alır. Bazen yazarken düşündüğümü değil tam tersini yazdığım oldu zira yazma sürecince konu değişim gösterebiliyor.

Okuru düşünmüyorsan neyi ve kimi düşünüyorsun? Okurlar fani ise kitap fuarlarına neden katılıyorsun?

Cennet: Yazarken kendimi düşünüyorum sadece kendimi. Ben hiçbir zaman gücü arkasına alan, saldırgan bir yazar olmadım, olamıyorum da. Bu güç sadece devlet gücü değil elbette. Tarikatlar, ideolojiler, kimlikler bu güce dahil. Bildiğiniz gibi kitap fuarları yayınevleri için düzenleniyor, yayıncı kitapları tanıtmak ve satmak üzere fuara katılıyor. Son yıllarda yazarlar mutlaka fuarlara katılma zorunda hissediyor kendini. Yazar, özellikle ilk kitabını yazdıysa, tanınmıyorsa boşa zaman kaybı masa başında fuarda geçirdiği zaman. Yazmaya ilk başladığım yıllar (30 yılı aştı) kendimi gösterme, yazdıklarımı herkese ulaştırma gibi bir derdim olmadı dersem yalan olur ki o zamanlar sosyal medya bu denli güçlü değildi. Son 10 yıldır fuarlara katılmıyorum zira fuar stantları çok pahalı ve yayınevleri ancak bir masa etrafına sıkıştırabiliyor yazarlarını, deyim yerindeyse satıcılık yapıyor yazarlar. Ben her açılan fuara gitmedim, Amed, İstanbul, İzmir kitaplarımın kabul gördüğü fuarlar oldu. Pazar alanları gibi düşünün fuarları. Pazara gitmeyi de hiç sevemedim.

Mehmet Şirin:Bir kitap fuarında diğer yazarlar masalarının başında sinek avlarken, senin önünde kuyruk olmuş fanilere imza vermekten kolun yorulduğunda hiç mi gururlanmıyorsun?

Cennet: Benim kolum hiç yorulmadı ki))Amed fuarında akıl almaz bir-iki okur kuyruğu görmüştüm. Kim olacak en beğendiğim yazarlardı elbette, Murathan Mungan, Oya Baydar. Hiç kıskanmadım diyebilir miyim? Yalan söylerim ama burada söylersem olmaz. Çünkü iki yazarımız da çok kıymetli. Şunu da eklemeliyim Orhan Pamuk en beğendiğim yazarlardandır, gittiğim fuarlarda rastlamadım, çok isterdim önündeki kuyruğa bakıp kıskanmayı.

Mehmet Şirin: Yoksa ben giderim eserim kalsın diye mi yazıyorsun, gelecekte hatırlanmayı istemek benlik kaygısı değil mi?

Cennet: Olabilir, Psikolojik olarak yıkım yaşadığım, hayattan kopuş yaşadığım bir dönemdi. İnandığım değerler yerle bir olmuş, ayağa kalkacak gücüm yoktu. Ben kendi hatırlanmamdan ziyade bu ülkede yaşanan korkunç trajedileri yazdım ki görmeyen görsün, duymayan duysun. Bu ülkede neler yaşanıyor bilsinler, seslerini çıkarmasalar da bilsinler istedim. Her şey unutulur zamanla. Amacım biraz da kaybolanların kıyıda köşede unutulanların ve faili meçhullerin hafızası olmak. Hiç olmazsa onların hafızasını geleceğe taşımak.

Mehmet Şirin: Ah keşke dizeleri önce ben akıl etseydim, dediğin oluyor mu hiç?

Cennet: Olmaz mı oluyor tabii. Karacaoğlan okurken içim gidiyor. Orhan Pamuk, Stefan Zweig, Dostoyevski okurken kıskançlıktan geberiyorum. Anna Karanina, Raskolnikof, Gregor Samsa gibi unutulmaz kahramanlar yaratmak isterdim ama benim de Artin gibi Emin gibi, Meryem gibi kahramanlarım oldu kitaplarımda.

Başka eserleri, muhtevasına göre mi yoksa eser sahibinin siyasi, dini, sosyal yahut sınıfsal konumuna göre mi değerlendirirsin? Muhteva ile değerlendirirsen kıstas senin eserlerin mi yoksa yazarların başvurduğu ortak bir değerleme skalası mı var?

Cennet: Bu ülkede yaşadığımı unutmayalım lütfen. Bu coğrafya asırlardır savaş alanı ve sanırım bundan sonra da bu unvanını kimseye kaptırmayacak. Onun için her yazar kendi gölgesinin peşinden gidiyor sanki. Ben o gölgenin altında, o karanlık parçaların neyi örttüğü ile ilgiliyim daha çok. Elbette benim de gölgem var. Onun altında gizlediklerim var. Onun için sanat eserini değerlendirirken gölgenin katmanlarına bakarım ve öyle değerlendirmeye çalışırım. Çünkü diğer yazarların karanlık parçaları ile benim karanlık parçam aynı aslında her ne kadar dünyayı anlamlandırma bakışımız farklı olsa da karanlık parçalarım benzer çünkü insanız ve insan olmayı öğrenmeye çalışıyoruz.

Cennet BİLEK
Latest posts by Cennet BİLEK (see all)