İnsan hakları günü herkes için farklı anlama mı geliyor?

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan iki gün önce şunu söylemişti: “Avrupa Birliği’nin Kavala’yla, Demirtaş’la ,şununla bununla ilgili aldığı kararları tanımıyoruz. Yok farz ediyoruz”. Bilindiği gibi kararları alan Avrupa Birliği değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Bu mahkemenin “adil yargılama ilkesinin ihlali” saptaması ardından Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi konuyu incelemeye aldı ve sürecin sonucu olarak Türkiye’ye yaptırım uygulanması bekleniyor.
Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasında sayılmaktadır. AİHM de taraf ülkelerin sözleşmeye uyumunu sağlamak ve denetlemek üzere kurulmuştur. Türkiye bireysel başvuru hakkını 1987’de kabul etmiştir. Bu haktan R.T.Erdoğan’ın kendisi de yararlanmış ve adil yargılanma talebiyle AİHM’e üç kez başvurmuştur. Mesele Kavala, Demirtaş gibi binlerce özgürlüğünden ve adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmış kişiye gelince, çifte standart devreye girmektedir.
Benzer bir çifte standart Erdoğan’ın bugün (10 Aralık) İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada da çok açık olarak görülmektedir. Yedi dakikaya yakın süren bu konuşmada Türkiye’deki insan hakları ihlalleri hakkında tek kelime edilmemiş, konuşmanın büyük bölümü Batı ülkelerinin eleştirisine ayrılmıştır. İslam karşıtı hareketler, mescit ve ibadethanelere saldırılar, Müslümanlar’a karşı nefret dili gibi örneklere geniş yer verilmiştir.
Batı ülkelerinde Türkiye’ye yönelik olarak dile getirilen eleştiriler de kasıtlı ve ard niyetli olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Örneğin “…haklı olduğumuz konularda dahi hemen yaptırım diline başvuranlar” ve “İstanbul Sözleşmesi üzerinden bizi hedef alan kesimler” gibi ifadelerle Türkiye’nin sorunları yok sayılmaya çalışılmıştır. O da yetmemiş, Türkiye’nin yargı reformunda aldığı yol övülerek, “demokrasi ve özgürlükler alanındaki reform irademiz sürdürülecektir” denerek gerçeklerden daha da uzaklaşılmıştır.
Son günlerde yapılan iki konuşma aslında siyasal iletişim ve propaganda alanında klasik bir taktiğin uygulanmasından başka bir şey değildir. AİHM kararları ve İnsan Hakları Günü konularını ele aldığınızda, konuları içine yerleştireceğiniz bir çerçeve oluşturmanız gerekir, bir anlamda konuyu nasıl bir paket yada ambalaj içinde sunacağınız size kalmıştır. Birinci olasılık çağdaş temel hak ve özgürlükler anlayışıdır, bu nesnel bir yaklaşımdır. Ama sizin derdiniz iktidarınızı sürdürmek ise, o zaman nesnellikten uzaklaşma ihtiyacınız ön plana geçer. Alternatif bakış açısı olarak en kolay başvurulacak çerçeve, içerdeki ihlalleri görmezden gelerek, yok sayarak, sorunu yabancıların eksikleri, günahları ve size karşı kötü niyeti ve düşmanca davranışları gibi bir söylem olur.
Bu söylem önümüzdeki günlerde daha da yaygınlaşacaktır. Yandaş medya bunu körüklemeye hazırdır.
Unutulmaması gereken temel nokta şudur: Bu konular sadece partilere yakınlığa göre tavır alınacak konular değildir. Tutukluluk, adil yargılama, bağımsız yargı gibi konular günümüzde temelde herkes için aynı anlamı taşır. Parti sempatinize göre bu kavramları eğip bükmek ya bilgi yetersizliği ile mümkündür ya da siyasal çıkarcılık ile.
Günümüzde ekonomik sorunların son derece ağırlaşmış olması, gündemi tümüyle ekonomi ağırlıklı hale getirmiştir. Ancak unutulmaması gereken nokta, hak ve özgürlüklere sahip çıkmakla iş ve aşa sahip çıkmak arasında Çin seddi olmadığıdır. Yurttaşlara yönelik siyasal çalışmalarda hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, güçler ayrılığı gibi konular da birinci planda yer almalıdır.
Burhan ŞENATALAR