Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 80. oturumu, Ortadoğu’nun dört kilit ülkesi – Mısır, Suudi Arabistan, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri – için Gazze savaşını merkeze alan sert çıkışlara sahne oldu. Konuşmalar yalnızca bir çatışmanın acı tablosunu değil, bölgenin geleceğini belirleyecek olası yönelimleri de gözler önüne serdi.
Mısır’ın “patlama noktasındayız” uyarısı, Suudi Arabistan’ın iki devletli çözüm çağrısı, Umman’ın yaptırım önerisi ve BAE’nin “hem Hamas hem İsrail kabul edilemez” vurgusu… Dört başkent, farklı nüanslarla da olsa, tek bir ortak zeminde buluştu: Ortadoğu’da barış, bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan mümkün değil.
İsrail’in Gazze stratejisi ve artan yalnızlık
Bu çıkışların zamanlaması dikkat çekici. Çünkü yalnızca bir gün önce İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, “Hamas’ı bitirmeliyiz” diyerek Gazze’deki operasyonların sonuna kadar süreceğini ilan etti. Ancak bu sert söylem, hem içeride protestolarla hem de dışarıda artan diplomatik izolasyonla karşılaşıyor.
İsrail’in güvenlik paradigması uzun süredir askeri güce yaslanıyor. Ancak bu yöntem, 7 Ekim saldırısından sonra bölgesel meşruiyetini iyice zayıflattı. Özellikle Arap dünyasının farklı kutuplarında yer alan Mısır, Suudi Arabistan, Umman ve BAE’nin aynı anda İsrail’e karşı ses yükseltmesi, Tel Aviv’in yalnızlığını daha da görünür kılıyor.
Mısır’ın kaygısı: İstikrarsızlık sınır tanımıyor
Mısır Dışişleri Bakanı Badr Abdelatty’nin konuşmasında “Ortadoğu çöküş noktasında” uyarısı, Kahire’nin yalnızca Gazze’ye değil tüm bölgesel kırılganlığa dair kaygısını yansıtıyor. Sudan iç savaşı, Libya’daki seçim boşluğu, Yemen’deki çözümsüzlük ve İsrail’in Lübnan-Suriye’ye yönelik saldırıları, Mısır açısından domino etkisi yaratabilecek tehditler.
Kahire’nin Filistin meselesine bakışı ise pragmatik: İsrail güvenlik bulamazsa, Mısır da bulamayacak. Bu nedenle bağımsız Filistin devleti yalnızca insani değil, doğrudan Mısır’ın ulusal güvenlik stratejisinin bir parçası.
Suudi Arabistan: İki devletli çözümü yeniden vitrine çıkarıyor
Riyad yönetimi, özellikle 2020 sonrası İsrail ile “normalleşme” ihtimalleri üzerinden tartışılıyordu. Ancak Gazze savaşının yarattığı yıkım, bu süreci fiilen askıya aldı. Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan’ın “iki devletli çözüm tek yol” vurgusu, krallığın diplomatik manevrasını gösteriyor: Hem Arap kamuoyundaki öfkeyi yatıştırmak hem de küresel sistemde “barış aktörü” imajını güçlendirmek.
Üstelik Riyad’ın, Avrupa Birliği ve Norveç’le birlikte Filistin devletini tanıma kampanyasını güçlendirmesi, İsrail’i daha da sıkıştırıyor. Bu tutum, Suudi Arabistan’ın yalnızca bölgesel değil, küresel diplomatik denklemlerde aktif rol oynamak istediğinin işareti.
Umman’ın farklı tonu: Yaptırım çağrısı
Umman, bölgesel diplomaside genellikle sessiz ve arabulucu bir aktör olarak bilinir. Ancak bu kez Dışişleri Bakanı Badr bin Hamad al-Busaidi’nin yaptığı yaptırım çağrısı dikkat çekti. İsrail’in İran, Yemen, Suriye ve Lübnan’a yönelik saldırılarının “uluslararası hukukun açık ihlali” olduğunu söylemesi, Muskat’ın alışılmış dengeli üslubundan sapma anlamına geliyor.
Bu çıkış, İsrail’in askeri hamlelerinin yalnızca Filistin değil, tüm bölgesel güvenlik dengelerini tehdit ettiğini vurgulayan yeni bir söylem hattı açabilir.
BAE: Çifte reddiye ve küresel rol arayışı
Birleşik Arap Emirlikleri’nin temsilcisi Lana Nusseibeh’in konuşması, hem Hamas’ın sivillere yönelik saldırılarını hem de İsrail’in toplu cezalandırma politikalarını aynı anda reddetmesiyle öne çıktı. BAE, böylece Batı’yla köprüleri koparmadan Arap dünyasındaki meşruiyetini korumaya çalışıyor.
BAE’nin “çatışmaları yalnızca yönetmek değil, kalıcı çözmek” iddiası da dikkat çekici. Ukrayna, Güney Kafkasya ve Güney Asya’daki arabuluculuk deneyimlerini hatırlatması, Abu Dabi’nin kendisini yalnızca enerji ve ticaret merkezi değil, diplomatik bir güç olarak konumlandırma arzusunun ifadesi.
Diplomasi ile felaket arasında sıkışan bölge
BM kürsüsünden yükselen bu sesler, Ortadoğu’nun aynı anda hem ortak bir yıkıma tanık olduğunu hem de çözüm arayışlarının yeni bir diplomatik ivme kazandığını gösteriyor. Ancak asıl soru şu: Bu çağrılar yalnızca sözde mi kalacak, yoksa İsrail’in artan izolasyonu somut baskıya dönüşecek mi?
Mısır’ın çöküş uyarısı, Suudi Arabistan’ın diplomatik koalisyonu, Umman’ın yaptırım çağrısı ve BAE’nin küresel rol arayışı… Tüm bunlar, bölgenin ya yeni bir barış sürecine kapı aralayacağını ya da daha derin bir felaketin eşiğine sürükleneceğini gösteriyor.
Ortadoğu, tam anlamıyla tarihsel bir yol ayrımında.
- NHY/ AP
- Ortadoğu: “Bölge Çöküş Noktasında” - 29 Eylül 2025
- Muhalefet Muğla’da “Toprağımızı Vermiyoruz” Mitinginde Buluştu - 28 Eylül 2025
- Sezgin Tanrıkulu: “Yurttaşların Yeni Korkusu Tutuklanmak” - 28 Eylül 2025