Osman Kavala 2500 Gündür Hapis

Osman Kavala tam 2500 gündür bir hukuk mücadelesi veriyor. Hukukun siyasal amaçlarla kullanılmasına karşı direniyor. Yakında yedi yıl dolacak. Yaşamı boyunca toplumsal sorunlara çözüm üretilmesine katkıda bulunmaya çalışmış olan Kavala’nın  aldığı cezanın hukuki temeli olmadığını gösteren çok kanıt var. Bunlardan birincisi,  Kavala’nın hangi yasa maddesine göre suçlandığının 2017’yi izleyen yıllarda birçok kez değiştirilmiş olması, ikincisi de suçlamaların ciddi herhangi bir kanıt ortaya koyamaması. 

Başlangıçta Osman Kavala “hükümeti devirmeye veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs”  ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” ile suçlandı. Hem Gezi olayları, hem de 15 Temmuz darbe girişimi suçlama konusu idi. Gezi olaylarının finansörü ve organizatörü olduğu ileri sürülüyordu. Gezi olaylarının tek bir merkezden planlanmadığı ve yönetilmediği herkesçe malumdu. Ayrıca finansmanla ilgili   durum da hiç farklı değildi. Tüm bunların bilinmesine rağmen Kavala’nın tutuklanması ve tutukluluğun uzun bir süre sürmesi, hukukla açıklanabilecek bir durum değildi. 

Siyasi iktidarın en üst düzey yetkilileri ve iktidara yakın medya sürekli olarak Gezi davasının sanıkları aleyhinde beyanlarda bulunuyorlardı. Sanıklar da örnek bir dirençle savunmalarını yaptılar, avukatlar da son derece etkili analizler  ve argümanlar ortaya koydular. Şubat 2020’de Silivri’de açıklanan beraat kararı duruşmaları izleyen birçok kişiye sürpriz olmuştu. Ancak hukukun siyasallaşması olaya el koydu. Tahliyeden yararlanan Osman Kavala evine varamadan başka bir dava nedeniyle tutuklandı. Bu sefer de gerekçe hayli hayali idi, 15 Temmuz ayaklanması. O da yeterli bulunmadı, bir de casusluk iddiası ile tutuklama kararı verildi. 

Bir ara Çarşı davası ile Gezi davası anlamsız bir biçimde birleştirildi, sonra tekrar ayrıldı. Uzatmayalım, sonuçta Nisan 2022’de “hükümeti devirmeye veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs”ten verilen cezalar açıklandı. Çağlayan’daki duruşmada açıklanan cezalar birçok kişide şok etkisi yarattı. Ardından istinaf mahkemesi tüm cezaları onadı. Konu Yargıtay’a taşındı. Yargıtay’da ilgili daire üç sanığın (Hakan Altınay, Yiğit Ekmekçi, Mücella Yapıcı)  beraatine, dört sanığın (Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku) 18 yıl hapsine, Osman Kavala’nın ise ağırlaştırılmış müebbet hapsine karar verdi. Sonuçta beş kişinin, tüm ülkede günlerce yaşanmış olan bir sosyal protesto olayının sorumlusu olarak ve de hukuken anlamlı hiçbir kanıt olmadan cezaya çarptırılması gibi bir sonuçla karşı karşıyayız. 

Hukuk üzerinden uygulanan bir siyasal süreç söz konusu. Bu süreçte, toplum üzerinde, özellikle sivil toplum örgütleri, girişimleri vb üzerinde bir baskı ve tehdit oluşturma amacı, aynı zamanda konuların ayrıntısını bilmeyen kitlelere belirli kişileri  hedef göstererek “beka sorunu” üzerinden destek üretmek gayesi rol oynuyor. Tüm baskı rejimlerinde olduğu gibi, “dış ve iç düşmanlar” üretmek ve onları gündemde tutmak. Bu yöntemde iktidarın en üst yetkililerinden yandaş medya mensuplarına kadar birçok kişi hukuku çiğneme pahasına rol almaya her zaman hazırdır. Şurası da bir gerçek ki, bu oyun böyle devam edemeyecektir.  Hukukun üstünlüğüne inanan insanların ve başta barolar olmak üzere örgütlü toplum kesimlerinin çabaları  bu oyuna çok uzak olmayan bir gelecekte son verecektir. 

Burhan ŞENATALAR
Latest posts by Burhan ŞENATALAR (see all)