Günlüklerle başlayan yazma aşkını, ve kitaplarını Pınar Çağlıner ile konuştuk…
Öncelikle bu söyleşi için zaman ayırdığınız için teşekkür edelim. Ve hemen ardından bu tür söyleşilerde genelde ilk sorulan soru, sizi tanıyalım olurken, bir sonraki soru ne zaman başladınız yazmaya olur. Bizde bu geleneği bozmadan hemen soruyoruz. Kimdir Pınar Çağlıner, yamaya ne zaman başladı…
Ben kendimden uzun uzun söz etmeyi sevmiyorum. İstesem de nereden başlayacağımı pek bilmiyorum. Ama yazmaya gelince kendimi bildim bileli yazıyorum. Önce günlüklerle başladı bu yolculuk…
Yazma sizde biraz da çocukluk aşkı gibi bir şey diyebilir miyiz?
–Benim kalemlerim vardı ve silgilerim. En değerli olansa günlüğümdü. Her zaman yazımın çok muntazam olduğu söylendi. Ortaokul ve lisede sınıf öğretmenimiz karneleri yazmak için bana verirdi. Yazmak benim için iplikle halı dokumak gibi. Kitaplarımı hiç bilgisayarda yazmadım. Üçü de ve şu anda yeni başladığım roman dahil, deftere yazılıyor.
Annemin ilkokul birde verdiği günlük benim tüm gün gözlemlediklerime, hissettiklerime bir kapı oldu. Sonra bir hikâye canlandı gözümde ve yazıya döktüm. Yazdığımı da kimse bilmiyordu. İnanır mısınız ilk göz ağrım Salıncak hikayesi üç yıl defterde kaldı. Hiç basılmasını düşünmedim. Bir gün kaybolmaması için bilgisayara geçirirken, teyzem okumak istedi ve kesinlikle basılması gerektiğini düşünerek basılmasını sağladı.
O zaman bu güzel eserleri teyzenize borçluyuz biz diyebilir miyiz?
Sanırım teyzem bunu fazlasıyla hak ediyor. O günlerde ben yeni bir hikâye daha yazmaya çalışıyordum. Teyzemin yüreklendirmesi çok iyi geldi. Çalışmamı daha ciddiye almamı sağladı Sonra bir tane daha. Yani anlayacağınız bu aşktan hiç vazgeçmedim. Günlüklerle günüme ulaşan yazma aşkım.
Bu kitabınıza başlarken nasıl bir ön hazırlık ve motivasyon içinde oldunuz, ya da neden böyle bir kitap yazmayı düşündünüz…?
Benim yazma tarzım sanırım genelden biraz farklı. Benim gözümde beliriyor yazacaklarım. Ön hazırlığım hiç olmadı. Sadece yazmaya başladığım anda o kaleme ben eşlik ediyor gibiyim. Bu hayal gücü müdür yoksa, o an bir enerji alanına mı giriyorum daha keşfedemedim. Ancak, tam olarak hissettiğim bu. Özellikle Salıncak ı yazarken, yazıya ara verdikten sonra,” acaba ne yapacaklar, yazıp öğreneyim “” diyordum. İkinci kitabımda daha farklıydı. Nedeni biyografim ile başlayarak, kişisel gelişimle devam ediyor. Orada bilgilerimi ön plana çıkardım.
Öykülerinizde öne çıkan karakterleri gerçek hayattan, tanıdığınız insanlardan mı seçiyorsunuz, bu karakterlerde kendiniz ne kadar var?
Salıncak kitabında dediğim gibi o anda canlanan hikaye içinde, karakterlerde oluşuverdi. Hiçbir zaman karakter sayısı az mı, sayfa sayısı ne kadar olacak diye düşünmedim. Hikâye başladı, karakterler hikâyede yerini aldı ve hikâye sona erdi. Sanırım gerçekten genelden farklı bir yazış stilim var.
Utandım kitabındaki ana karakter benim. Yaşanmış, gerçek bir hayat hikayesi, tüm karakterler gerçek kişilerle yer alıyor.
Özellikle bu çalışmanızda neyi öne çıkarmayı, istediniz. Öykülerin bir hedef kitlesi var mı?
Hazırda bitmiş, serüven dolu, biraz da tarih kokan bir romanım vardı. Onu hemen basıma verebilirdim. Ancak Utandım’ı bilinçli olarak, bir hedef belirleyerek yazdım. Sosyal medyada çok aktif biriyim. Ve Salıncak sayesinde çok kısa zamanda Türkiye’min birçok ilinden dostlar edindim. Özelden mesajlaştığımızda dertleştik. Benim onlara önerilerim, her gün farklı bir hedef sunmam ve onlarında bunları hayatlarına dahil ederek, ne kadar hayata tutunduklarını ve hayat görüşlerini değiştirdiği fark ettim. Onların da her gün bu durumu bana dualarıyla iletmeleri, insanların ihtiyacı olduğu bir konuyu ele almam gerektirdiğini gösterdi. Onlar dertlerini bana anlatırken, yaşadıklarından dolayı hayat neşelerinin sönmesinin, her yaşanmışlıklarını bir ceza, hayatın kötü yüzü olarak görmelerinin yanlışlığını yazmam gerekiyordu. Yaşadıklarının, benim yaşanmışlıklarımın yanında şükür edilecek durumda olduklarını görmelerini ve benim bu yaşanmışlıklarıma rağmen hep söylenen o pozitifliğin, hayatta sadece öğreniyor ya da öğretiyor olduğumuzu ve bunun nedenlerini gözler önüne koymam gerekiyordu. Çünkü mutlu insan başarılıdır, kendiyle, geçmişiyle barışık insan hayatı ANLAMLI yaşar. Yoksa hayat yemek, içmek, uyumak ve çalışmaktan ibaret değil.
Bir sonraki çalışmanız ne zaman başlayacak ve ne tür ve olacak?
Başladım bile… Sanırım o üçüncü roman biraz daha bekleyecek. Şu anda canlanan hikâye, Salıncak tarzına yakın olacak. Sayfalarda bitmeyen bir merak, sorular sorduran gelişmeler, sıkmayan ayrıntılar. Tek farkı, konu gereği cinayetler yer alacak. Tahmin edebileceğiniz gibi ortada bir katil olup cinayet işlemeyecek. Zaten işin sırrı ve öğrenmek istediğinizde bu olacak. Ben Salıncak’ı yazarken de tek bir şeye dikkat etmiştim, kitabı okurken sonunun tahmin edilemeyeceği şekilde bir hikâye yazmak. Salıncak’ın sevilmesinin bir nedeni de bu. Sonu okunup, baştaki olayları birleştirmeyi ve son sayfa kapansa dahi hikâyenin bitmemesini, bu kitabımda da işleyeceğim. Daha fazla ayrıntı veremiyorum ,nedeni ,bende yazdıkça neler olacağını öğreniyorum.
Bu güzel keyifli söyleşi için okurlarımız adına size teşekkür ederken yeni çalışmalarınızda yeniden bir arada olmayı umuyoruz..
Ben de Nokta Haber Yorum ailesinden olduğum ve ailem bana bu fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum…
- Talihsiz Anjel Hala ve Edirne Kuşatması Günleri - 29 Ocak 2025
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024