Burada yağmur yağıyor, ince usul usul içime işlemeye yeminli bir hüznü de çağırmış. Dalmışım, kahvem soğumuş. Bir an neden söz edeceğimi unuttum. Oysa bütün gün aklımda gezdirmiştim. Assos’ta denize bakarken, martıları seyrederken, balıkçının yanında, yere boylu boyunca serilmiş güneşlenen kediyi okşamak için eğildiğimde, hep aklımdaydın.
Karşıda Midilli adası, gece ışıkları görünen ada. Taş sektirsen gider adaya değer. Denizde bir sessizlik, bir durgunluk. Miskinliğe yakın bu durgunluk karşısında, deniz dediğin diyorum dalgalı, biraz hırçın olur. Karşısına geçince insan ellerini nereye koyacağını şaşıracak, telaşlanacak. Yok ama öyle değil, gecenin ağır karanlığı altında ezilmiş sabaha yorgun girmiş, dinleniyor sanki.
Her yerde bir telaş, bahar temizliği, yaza hazırlık. Güneş tepemize dikildiğinde balıkçılar dönmeye başladılar Midilli önlerinden. Birer ikişer yanaşıyorlar iskeleye. Balıkları anlatan bir yazı okumuştum. Lüfer diyordu, keskin dişli olur, ısırınca iz bırakır. Hayatıma iz bırakanlar, sessiz sedasız çekip gidenler. Susarak özlediklerim geliyor aklıma…
Balıklardan açılmışken laf, “balıkları bilmem ben” diyorum. Şaşırıyor. Bilmediğim o kadar çok şey var ki… hangi birini anlatacağımı bilmiyorum. Mesela, aylardır neden kendime sustuğumu, kendimden köşe bucak kaçtığımı bilmiyorum. İnsan kendinden kaçar mı?
Kaçar.
Kendisinden bir adım öteye gidemez sandığınız insan, en çok kendinden kaçar. Hem de hiç ummadığınız uzaklara gider.
Günlerdir içimde bir boşluk, derin bir kuyu. Uzattığım her kovanın ipi kısa geliyor. Boşuna uğraşıyorum, saldığım her kova boş dönüyor. “Büyük acılar tarifsizdir” diyor Cemal Süreya. Büyük özlemler, büyük gitmeler, büyük yenilgiler hepsi hepsi tarifsiz…
Bunun için mi çocukların yalanı yenen korkusuz gözlerini anlatıyorum, sevinçlerini paylaşıyorum durmadan? Bahçeye inen serçelerin telaşından, kiraz dalında şakımalarından söz ediyorum? Nereden aklıma geldiyse, bir kızın saçına taktığı yeşil tokadan, ördüğü kırk örükten söz ediyorum? Kırkını birer birer anlatmak bu yüzden mi kolayıma geliyor?
Umutları yeşerten dizleri anımsayıp sabah akşam aklımda birbiri ardına döndürmem de bundan mı? Sonra denizlerin mavisine şiirler okumam…
Ah mavi seni…
Gitse, dursa da mavi gülen kadınlar. Kimde mavi olmak istediysem, hüzünlü yağmurlar öncesi akşam oldu. Sonra gözlerimi yumdum uzun bir karanlık. Göz gözü görmez oldu. Peşinden deli gürlek bir sağanağa bıraktı beni.
Islandım.
En çok kirpiklerim ıslandı. Neden bilmiyorum en çok kirpiklerim üşüdü. Üşüyen kirpiklerimde titreyen hüzün. Anlatmak istesem de artık anlatamayacağım ne çok şey biriktirmişim.
Satır aralarına sığdıramadığım kavgalar, çıktığım yolculuğun geride kalamayan, silinen ayak izleri. Susan fotoğrafların duvarda solgun sessizliği ve anılar.
Yanımdan ağır küflü bir kavgadan çıkmış çocuklar geçiyor. Belli ki az ötede yeniden kapışacaklar. Bitmeyen kavgalar var hayatımızda durduğu yerden yeniden alev alan, aşklar, sevdalar… Mavi sussa, yeşil susmuyor, hayat devam ediyor.
.
- Hız Sınırlarını Aşmak ve Ortadoğu’nun Çaresizliği - 15 Aralık 2024
- Kozmik Birlik: Hepimiz Yıldızların Çocuklarıyız - 9 Ekim 2024
- İçsel Yolculukta Aldığımız Yaralarla Ayağa Kalkmak - 25 Mayıs 2024