Tolga Ersoy’un yeni kitabı Çöküşe Rıza, Sınırsız Yayınevi’nden çıkan dikkat çekici bir eser. Kitap, adeta bir ayna tutuyor: Yaşadığımız çöküş sürecinin tamamlanmasına ramak kalmışken, insanlara kelebek rüyası metaforunu hatırlatıyor. Bu çöküş, bir rüya mıydı? Mutlu bir hayal mi gördük, yoksa şimdi kâbusa mı uyandık? Tolga Ersoy, bu sorulara artık “Hayır” yanıtını verebilecek pek az kişinin kaldığını söylüyor. Çünkü toplum, çöküşün her aşamasını neredeyse keyifle izledi.
Kitapta, “gemiden payınıza düşecek malları ne zaman ve nasıl alacağınızı düşünüyordunuz” diyor yazar, çöküş sürecinde olan biteni değerlendirenlere. Bu süreç, sadece siyasi ve ekonomik bir çöküş değil; aynı zamanda etik, özgürlük, eşitlik, adalet gibi insana özgü değerlerin de yok oluşu. Ersoy’a göre, bu değerler kitleler tarafından terk edildi ve on milyonlarca insan güruh psikolojisiyle çöküşe birer ortak haline geldi. İnsanlık, özgürlüğü ve insan onurunu göz ardı ederek bu yıkımın hem tanığı hem de paydaşı oldu.
Ancak Çöküşe Rıza, yalnızca başkalarını değil, okuru ve hatta yazarın kendisini de sorguluyor. Tolga Ersoy, “Peki ya biz, benim gibi düşünenler, sessizce gelen çöküşü karşılayanlar da mı bu rızanın bir parçasıyız?” diye soruyor. Demokrasi kisvesi altında faşizmin sürdürülebilir hale geldiği bir düzende, altta kalanların – hep altta kalanların – bu durumu kabul etmekten başka bir seçeneği var mıydı?
Eserde, bu çöküşün cazibesine ve kaçınılmaz sonun hedonist bir heyecanla karşılanmasına da dikkat çekiliyor. “Gelsin tufan, gelsin kıyamet” diyor yazar. Umutsuz bir teslimiyetle çöküşün cazibesine kendini kaptırmak, belki de insanın bu döngüdeki en dürüst hali. Bu düşünceler fazla hedonist ya da fazla kinik olarak değerlendirilebilir mi? Belki. Ama Tolga Ersoy’a göre, bu büyük çöküş, her kuşağa nasip olmayan bir deneyim ve her aşamasıyla bu deneyimi yaşamak, insanlık tarihindeki bir dönüm noktası.
Çöküşe Rıza, yalnızca toplumsal çöküşün kronolojisini değil, aynı zamanda bu çöküşü rasyonelleştirme, içselleştirme ve hatta kabullenme sürecini de ele alıyor. Kitap, toplumun yüzleşmeye cesaret edemediği hakikatleriyle yüz yüze kalmaya davet ediyor. Bu cesur metin, çöküşün içindeki trajik estetiği keşfetmek isteyenler için bir rehber niteliğinde.