Göçük altındaki yine bizdik maden ocağında patronlara birer mezar kazdık maden ocağında

Meydanlarda şakşakçı, sandıkta pusula, solukta piresin
Kömüre çuval, dehlize ampul, açığa teker, tirana sermayesin
Zift sahipsizliğin kederinde ah yanığım
Bir avuç pirinç, iki dilim ekmek peşinden
Keyfe keder ölümlere gidensin…

Sorsanız ya her gün tan’dan akan renklere
Bal boncuğu, yar tükürüğü saçak salkım üzümler
Sarı deniz, petek kavun, dalgalanan buğdaylar
Menevişli pak sularda köpüklenen balıklar
Kimin için, kimin için… soru bilmez ağızlık
Ceset ceset, tabut, toprak olanlar…

Geçit vermez tokluğun elmas koyakları emeğinize
Bu yağmurca nimet kimleri doyurur
Kimlerin hapsindedir lokmaların altın sesleri
Onların başaklara uğramaz ipek etleri
Hep eleklerde çul bedeniniz
Kime akar bu ırmağın lal suyu
Bir ömürce bilmediniz.

Sorgusuz sualsiz bir ölümdür sırtınızı saran çul kaftan
Açlıktı acınız ömürce/şimdi acınız açlık önünde kalkan.

Ah Soma;
Bir hafta ağı, bir ay gözyaşı, birkaç ay yas
Ondan sonrası…
Unutulmuşlar, yaşamamışlar atlası.

Bilsen Başaran, Soma Ağıdı

14 Ekim 2022, bu kez Zonguldak Bartın Amasra TKİ taşkömürü işletmesinde, “göçük altındaki yine bizdik maden ocağında”. 18-24 Vardiyasında çalışan 110 işçiydik. Maden 7/24 çalışır, biz, her biri sekiz saatlik üç vardiya çalışırız. Aşağıya bir indik mi, mesai dolmadan yukarı çıkmayız. Yanımızda getirdiğimiz yemeğimizi orada yer, suyumuzu orada içeriz. Tuvaletimizi de orada yaparız. Yüzlerce yerin altından düşünsenize, çişi gelen işçilerin ha bire gidip geldiğini, yemek yemek ya da çay içmek için yüzlerce metre yukarı çıktığını! Ne zaman çalışacağız, değil mi ya! Sekiz saatin iki-üç saati molalarla bölünürse, çalışma süresi beşe iner! Cık… Cık… Olmaz… İşçi kazanır, patron zarar eder. Kardan!

Amasra taş kömürü işletmesi, 1983 yılında, 96 sayılı KHK ile kurulan Türkiye Taşkömürü Kurumu’na bağlı. Zonguldak Merkez’de, çıkardığımız kömüre inat güzelliğiyle gurur duyduğumuz “Beyaz Saray”ımız bile var. Malum, 12 Eylül’den sonra, KHK ile kamu işletmeleri kuruluyor, kaldırılıyor, savaş kararı bile (Meclis’in verdiği yetkiyle) KHK ile alınıyordu. Tabii, Meclis’te bir sürü tartışma, kavga ile vakit kaybetmemek gerek. Hem onaylanmaya bilir de, o kadar emek verip hazırlanan Yasa tasarısı. Böyle iyiydi.

O günler çok geride kaldı, daha kolay “yasa” yapmak. Yasama yürütme ve yargı organının bazı yetkilerinin devredildiği Cumhurbaşkanı, Kararname ile istediği yasayı çıkarabiliyor, değişiklik yapabiliyor. İstanbul Sözleşmesini hatırlayacaksınız. Meclis’in onay kararıyla yürürlükte olan sözleşmeyi bile bir Kararname ile yürürlükten kaldırdı. Gece gündüz demeden çalışan Cumhurbaşkanımız imzaladığı Kararnamelerle, yasama ve yürütme organını yaya bırakıyor! Tak imzayı atıyor. Şak, sabah Resmi Gazetede yayınlanıyor. Meraklıları okurken bakanlıklar, müsteşarlar, yardımcıları, şirketler, bankalar harıl harıl çalışıyor. En çok da Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı çalışıyor olsa gerek. Duyduğumuza göre, sadece Kuzey Ege’de, dört ilde Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir illeri sahil şeridinde 97 tane baraj projesi hazırlanmış. Dedik ya, çok çalışıyorlar. Neyse, bizim bunlara aklımız ermez. Biz size bizim kara ekmek teknesini anlatmaya devam edelim.

O gün de, her zamanki gibi, aşağı binmek için kullandığımız asansörü kullandık. Başka seçeneğimiz de yok. Kırmızı bir tabelanın üzerinde büyük harflerle, “DİKKAT! ARABA ÇIKIŞI TARAFINDAN KAFESE BİNMEK TEHLİKELİ VE YASAKTIR!” Yazıyordu. (Deniz seviyesinden) -300 metrede, yerin altındaki ocağa inmek için, “kafes” dediğimiz asansörü beklerken, ezberlemiştik.

Yüz on kişi, ayakta da olsak sığmadığımız “kafese” ekipler halinde, ayakta, göğüs göğüse, sırt sırta bineriz hep. Tıkış tıkış. Hem siper oluruz böylece birbirimize. Hani içimizden biri fenalaşırsa, ayakta duramazsa her ne kadar kafeste olsak da, ördüğümüz etten duvara daha çok güveniriz. O bizi ayakta tutar. Aşağı inen ekip, çalışacağı galeriye yürüyerek ulaşır.

41 Arkadaşımızın ölüsünü çıkardığımız patlamanın olduğu gün de hepimiz dağıldık galerimize, tabana, bacaya… Kazadan on gün önce ocağı ziyarete gelen, Sayıştay’ın TTK 2019 Denetim Raporunda öngörüldüğü gibi, “300 metre derinlikte ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi kaza riskinin yüksek olduğunu, damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek, arıza zonlarında riskin arttığını” biliyorduk. “Havalandırma bacalarının geri üfleme yapmadığını” da. Yani içeri dışarıdan oksijen üflüyordu ancak, grizu ve benzeri zehirli kazları dışarı atarak, havayı temizlemiyordu. Yok, biz raporları görmedik, görmeyiz. Ancak, özdeneyimlerimizle öğreniriz. Bazen de gazetelerden, televizyonlardan öğreniriz bilmediklerimizi. 2019 Raporunu da, televizyonlardan, CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın bir gün önce yaptığı açıklamadan öğrendik. Sayıştay, ceza bile kesmişti işletmeye… Biz ara vermeden çalışmaya devam ediyorduk. Ediyoruz.

Kaza riskinin yüksek olduğu galerilerde, eski işçiler çalışmaz. Hayatımızı riske atmayız. Ama patron, yani işletme müdürünün “işten atarım”, “maaşını keserim” ve benzeri tehditleri, dört beş yıllık genç işçileri korkutur. Kimse işten atılmayı göze alamaz. Eeee, biz eskiler her birimiz yirmi yıldır, hatta yirmi beş otuz yıldır çalışıyoruz. Biz emekli olalım, işten çıkalım diye dört gözle beklerler ama, işten çıkarmaya cesaret edemezler. Aşağıdaki işçilere de yol gösteririz diye, aşağıya inmemizi de pek istemezler. Ödeyecekleri kıdem tazminatının yanına eklenecek haksız fesih tazminatı onları korkutur. Bize ödedikleri her kuruş onların canını yakar. O gün patlamanın olduğu galeride de, en genç, en yeni, en çok 4-5 yıllık maden işçileri çalışıyordu. Çalışmaya başladıktan sadece iki saat sonra patlama oldu… İçerden ellerimizle, arama kurtarma ekipleriyle birlikte 41 arkadaşımızın ölüsünü çıkardık. İstanbul’a kaldırılan, ağır yaralı beş arkadaşımızın tedavisi sürüyor… Arama kurtarma bitti. Kurtarmaya değer hiçbir şey kalmadı. Kaybedilenlerin geri gelmesi söz konusu bile değildi…

Neyse, başınızı ağrıtmayalım. 301 İşçi arkadaşımızı kaybettiğimiz Soma katliamından önce, 3 Mart 1992 tarihinde, Kozlu’da yaşanan faciada, 263 işçi arkadaşımızı yitirdik. Bartın’daki Amasra madeninin bağlı olduğu TTK’nın Genel Müdürü, 2013’de sekiz işçinin öldüğü Kozlu faciası sırasında, işletme müdürüydü. Kazadan sonra, “ceza” olarak, genel müdür yapıldı. İşletmenin karlarını böylesine koruyan müdürün güvenliği önemli tabii! İhaleler, binlerce işçi, tonlarca kömür, alınır, satılır… Zor iş! Zayıf da olsa, onlarca arkadaşını kaybeden işçilerin hesap sormaya kalkması olasılığı, her zaman var! Tedbiri elden bırakmamak gerekir! Sendika mı, o bize hiçbir şey öğretmez. Sadece, eğlence düzenler. Gezi düzenler.

“Yeraltında korka korka gezdik maden ocağında
Kalın kalın damarları ezdik maden ocağında
Kazmayı vurduk madene ses çıkardı dane dane
Çökük altında yine bizdik maden ocağında

Kazma vurduk yata yata maden tozu yuta yuta
Sanki kulaç ata ata yüzdük maden ocağında
Kazmayı vurduk madene ses çıkardı dane dane
Göçük altındaki yine bizdik maden ocağında

Birleşti kazma sesleri çınlattı bütün her yeri
Korku sardı şu beyleri kızdık maden ocağında
Kazmayı vurduk madene ses çıkardı tane tane
Çökük altındaki yine bizdik maden ocağında

Emekçiyiz bu son karar yılgınlık yok direniş var
Patronlara birer mezar kazdık maden ocağında
Kazmayı vurduk madene ses çıkardı dane dane
Çökük altındaki yine bizdik maden ocağında”

Arama kurtarma ekipleri, içeride kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra, çalışmalara son verildi. Cumhurbaşkanımız, 24 saatte 41 işçiyi çıkardığımız için öğünüyor! Üzüldük… Hadi, işçiyi dinlemiyorsunuz; Sayıştay’ı dinleseydiniz, bacalar yapılsaydı, yüksek riskli zonlar kapatılsaydı ve diğer her türlü tedbir alınsaydı, hiç kimse ölmeseydi, zarar mı ederdiniz?